Son dönemde Avrupa Birliği ülkelerinde Türk vatandaşlarına vize verilmesinde siyasi kaygılardan diğer faktörlere kadar çeşitli nedenlerle gözle görülür bir yavaşlama yaşanıyor.
Nitekim AB ile Türkiye arasında göçmen meselesine ilişkin görüşmelerde anlaşmaya varıldı. Geri kabul anlaşmasına göre Türkiye, göçmenlerin Avrupa’ya geçişini engelleyecek tedbirleri uygulamayı taahhüt ederken, Avrupa devletleri de Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanıyarak karşılık verecek. Türk vatandaşları üç ay boyunca Avrupa ülkelerinde dolaşım hakkı kazanacak ve evlerine döneceklerdi. Bu bir ikamet veya çalışma hakkı olmayacaktır.
Avrupa ülkelerinin vize işlemlerindeki yavaşlaması, Türkiye ile AB arasında devam eden müzakere süreçlerini karmaşık hale getirirken, gelecekteki müzakerelerin gidişatı konusunda da şüphe uyandırıyor.
Avrupa Birliği’nin vize serbestisi sağlama konusundaki isteksizliği, Türkiye’nin terörle mücadele mevzuatında daha hoşgörülü bir yaklaşım arayışı içinde değişiklik yapılması taleplerine bağlıydı.
Vize serbestisi anlaşması, Türkiye’nin güvenlik sorunları yaşadığı ve terör örgütlerinin zararına uğradığı bir döneme denk geldi. Yani DEAŞ, PKK terör örgütü ve Gülenci Terör Grubunun (FETÖ) eş zamanlı olarak Türkiye’ye saldırdığı bir dönemde. Türkiye’nin terörle mücadelede esneklik gösterme şansı elbette olmadı.
İspanya, Fransa, Almanya, İtalya gibi Avrupa ülkeleri ve özellikle artık Avrupa Birliği üyesi olmayan İngiltere’de vize verme süreçlerinde yavaşlama bu dönemde başladı.
Türkiye’nin harcama potansiyeli
Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmasına rağmen harcama alışkanlıkları açısından 10. sırada yer alıyor. Türk toplumu harcama ve seyahat açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Avrupa ülkeleri açısından bakıldığında Türkiye’deki insanlar Avrupa’ya giden, yerleşen, orada kalan ve geri dönmek istemeyen bir kitle olarak görülse de Türkiye belki de harcama kapasitesi ve ekonomik güç açısından Avrupa’ya göre daha büyük bir ülke. çoğu Avrupa ülkesi.
Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin pek çok Avrupa ülkesini geride bırakan önemli harcama kapasitesine ve ekonomik gücüne rağmen, Türk vatandaşlarını Avrupa’da kalıcı yerleşim arayan bir demografi olarak algılayabilir. Avrupa’da nüfusu 3 ila 4 milyon arasında olan ülkeler var. Örneğin Türkiye’nin A ve A+ grubu sosyoekonomik demografisi tek başına Belçika’nın tüm nüfusunu geçebilir.
Avrupa devletleri kurallar koymuş, demokrasiyi teşvik etmiş ve bu demokratik bağlamda tüm eylemlerinin hukuka bağlı olmasını sağlamıştır.
Aydınlanma felsefesinden günümüz hukuki yapısına kadar, AB üye devletleri hukuki çerçevelerini gerekçelendirme, müzakere ve olgusal doğruluk ilkelerine dayandırmaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, Avrupa devletleri kendi vatandaşlarına yönelik muamelelerinde de bu rasyonel yaklaşımı benimsiyor. Ancak aynı yasal standartları Türk vatandaşlarına tutarlı bir şekilde uygulamıyorlar. Çoğu zaman, özellikle Almanya’da, vize reddi, net bir açıklama yapılmadan veya makul gerekçeler sunulmadan yapılmaktadır.
Aralıklı tartışmalar
Bu konuyla ilgili Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki tartışmalar zaman zaman devam ediyor. Vize kısıtlamalarında ara sıra gevşemelere rağmen, Avrupa-Türkiye ilişkileri ve Türk vatandaşlarının Avrupa’ya seyahati için istikrarlı bir temel henüz oluşturulmadı.
Kanımca, Avrupa devletlerinin Türkiye’ye yönelik vize kısıtlamaları, Avrupa demokrasisinin rasyonel tutarlılığını baltalıyor ve bilim gelenekleriyle ve Avrupa Aydınlanmasıyla ilişkilendirilen konumlarla çelişiyor.
İmparatorluk gururunun tedavisi kolay değil. Avrupa ülkeleri artık küresel politikada aynı hakimiyeti sağlayamasa da, iki yüzyıldır inşa edilen kibirden vazgeçme konusunda isteksiz görünüyorlar. Ancak bir gün azalan nüfuzlarının ayıltıcı gerçeğiyle yüzleşmemek için bu imparatorluk gururunu bir kenara bırakmaları gerekiyor. Bu nedenle ekonomik açıdan canlı vatandaşları, güçlü seyahat imkanları ve varlıklı yatırımcıları olan Türkiye gibi ülkeler için vize işlemlerinin kolaylaştırılmasının Avrupa’ya Türkiye’den daha fazla fayda sağlayacağına inanıyorum.