MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son açıklamaları, iki önemli boyut içeriyordu: 1. Öcalan’ın DEM’in grup kürsüsünden terörü sonlandırma çağrısında bulunması, 2. Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı olma şansı. İlk konu oldukça fazla tartışıldı ve “Cesedimiz çiğnenmeden bebek katili Meclis kürsüsüne çıkarılamaz” tepkileri geldi. Daha önce çözüm sürecinde en sert eleştirileri yapan Bahçeli, şimdi “Terörist başı” olarak tanımladığı birinin böyle bir istekte bulunmasına katlanması, Türkiye’nin siyasi ortamı açısından oldukça ilginçti. Ayrıca Bahçeli’nin Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı olması konusundaki arzusu da bir başka dikkat çekici noktaydı. 2014 yılında “Tekeden süt çıkmadığı gibi Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz” şeklinde ifadeleri hafızalarda yer etmekteyken, bugün adeta “Tekeden süt çıkarmak” kadar zor bir misyon üstlenmekteydi. Evet, Erdoğan’ın üçüncü kez, bazı yorumlara göre dördüncü kez aday olabilmesi gerçekten güç bir işti. Meclis’in seçime taşınması oldukça düşük sayılarla doluyken, Cumhur İttifakı’na dışarıdan destek sağlamak gibi çabalar gündemdeydi. Bu destekler sağlanırken partilerin iç işleyişlerinde değişiklikler yapılması ve “DEM’e Öcalan rüşveti” gibi nitelendirmelere neden olacak adımlar atılması söz konusuydu. Bahçeli, elbette tüm bunları göz ardı edemezdi. Ancak bu hesaplamaların işlediğine inanmıyorsa, böyle bir teklifle ortaya çıkması da tuhaf olurdu. Ama o, bu teklifle kamuoyunun önüne çıktı. Bu bağlamda Öcalan’ın teklifinin bile Erdoğan’a yönelik bir sayı hesaplaması olduğu yorumu yapılmaya başlandı. Birkaç soru soralım: – Bahçeli bu teklifi neden yapmış olabilir? – Böyle bir çıkış yapmadan önce kimlerle görüşmüş olabilir? Tek başına karar vermiş olabilir mi yoksa devlette bu tür planlamaları yapan bir grup mu var? – Bahçeli’nin önceliği, Öcalan’ın Meclis kürsüsünde konuşması mı yoksa Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı olabilmesi için zemin hazırlamak mı? Siyasi hafıza, Bahçeli’nin 2014’teki “Tekeden süt çıkmaz” söylemini unutmayacaktır. O zaman Bahçeli, Erdoğan’a karşı partisini ve Meclis grubunu o denli doldurmuştu ki, MHP grubu onu ayakta alkışlamıştı. O günkü son cümleleri ise şunlardı: “İki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz.” Bu ifadeler, imkânsızlığı vurgulayan masum sözler olarak görünse de, Bahçeli, bu noktaya gelene kadar ağır eleştiriler yöneltmişti. Bahçeli’nin korkunç bir dosyası vardı Erdoğan’ın siyasi geçmişine dair. Şöyle bile demişti: “Siyasi görüşü, fikri aidiyeti, mezhebi ve kökeni ne olursa olsun, ister AKP’li, ister MHP’li, ister CHP’li her Türk evlâdı Cumhurbaşkanı olabilir ama Erdoğan asla olamaz, millet bu yükü taşıyamaz.” Evet, Erdoğan Bahçeli’ye rağmen Cumhurbaşkanı seçildi. Ancak Bahçeli burada durmadı. Parlamento sisteminin gerektirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasındaki profil tartışmaları devam ederken, “Fiili olanı hukuki hale getirelim” dedi. Bu, Erdoğan’ın talep ettiği bir şeydi, çünkü böylece Başbakan’ın profili ile uğraşması gerekmeyecekti. Bahçeli’nin bu çıkışının nedenini bilmek mümkün değil, ama arkasında onun desteğiyle Anayasa değişikliği yapılarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçildi. Bahçeli, Erdoğan’a adeta altın tepside bir fırsat sunuyordu. Ancak bu politikanın, Bahçeli’nin bireysel inisiyatifi mi yoksa başka bir akıl tarafından mı yönlendirildiği belirsiz. Erdoğan ve Bahçeli, 2018 yılından bu yana “Cumhur İttifakı” altında iktidarı paylaşıyorlar. Bu ittifakta her biri için ne kadar ağırlığın olduğu ya da Erdoğan’ın Bahçeli ile ne tür bir ortaklık ilişkisi içinde olduğu konusunda düşüncelerimizi olaylara bakarak oluşturabiliyoruz. Bahçeli, bu süreçte Erdoğan’ı bir nevi “idealize etmek” olarak yorumlanacak bir tutum sergilemekten kaçınmadı. Bu, bir siyasi lider için son derece zor bir durumdur. Sonuç olarak Bahçeli, liderliğin son derece önemli olduğu “Ülkücü – Milliyetçi camia” için bir lider konumunu temsil etmektedir. Erdoğan’ın Bahçeli’ye gösterdiği iltifat, camia için yeterli olur mu bilinmez, camianın neden kendi liderlerini “Devlet yöneticisi” olarak görmek istemediği de bir muamma. Camia, Bahçeli ile Erdoğan arasındaki ilişkinin aslında bu şekilde de belirleyici bir etki yaratabilmesini mi beklemektedir? MHP’yi ve Ülkücü camiayı zorlayan Sinan Ateş dosyası, bu birliktelik sayesinde kimse için bir risk oluşturmayacak bir yolda mı ilerliyor ki, böyle bir angajman rahatlıkla sergilenebiliyor? Bahçeli, bu son siyasi yolculukta farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Fakat onu sadece “Sırların adamı” olarak değerlendirmek eksik kalmayacaktır. Zira bazen yaptığı hareketler karşısında akıl sır ermez. Bahçeli, “Kürt ağası” olarak onurlandırdığı Ahmet Türk ve diğer kayyım kurbanı siyasetçiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Ne oldukları bilinmez” gibi aşağılayıcı tanımlamalarla karşılaşmışlardır. Aralarında bir uyumsuzluk olduğu anlaşılmaktadır. Fakat Bahçeli, Erdoğan’a üçüncü (belki de dördüncü) kez destek verme konusunda ısrarcı. İşte bu durum, bazen akıl sır ermiyor dedirten bir tablo ortaya koyuyor.
Nedim Yamalı, Gelecek Partisi'nden 24 Aralık 2024 tarihinde istifa etti ve AK Parti'ye geçiş beklentileri gündeme geldi. İstifasının ardından yaptığı açıklamada, "Kuruluşundan bu yana görev aldığım Gelecek Partisi...
Devamını Oku..