İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik başlattığı katliamın üzerinden neredeyse dört ay geçti. Filistin makamlarının son verilerine göre Gazze’de İsrail’in devam eden katliamları nedeniyle şu ana kadar 25 binden fazla masum insan hayatını kaybetti, yaralı sayısı ise bunun yaklaşık üç katı. İsrail’in bu katliamları Hamas’a karşı meşru müdafaa olarak meşrulaştırma çabalarına rağmen, İsrail’in Filistinlilere karşı açıkça soykırım yaptığı yadsınamaz.
Daha da üzücü olan ise kendilerini sıklıkla demokrasi ve insan haklarının savunucusu olarak sunan Batılı ülkelerin Gazze’deki soykırımı desteklemesidir. Bu ülkeler arasında Holokost’un tarihsel yüküyle boğuşan Almanya öne çıkıyor. Almanya, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de devam eden katliamlara önemli destek veren ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor. Başbakan Olaf Scholz, 17 Ekim’de Tel Aviv’e yaptığı ziyarette, İsrail Başbakanı ile yaptığı görüşmede Berlin’in İsrail’e sarsılmaz desteğini açıkladı. Bakan Binyamin Netanyahu, “Gazze kasabı”.
Scholz’un ziyaretinin ardından Kasım ayında Tel Aviv’i ziyaret eden Başkan Frank-Walter Steinmeier, İsrail’in kendisini “teröristlere” karşı savunduğu için kınanamayacağını ifade etti. Yani Berlin, İsrail’in varlığını sürdürmek için Gazze’deki her Filistinliyi katledebileceğine inanıyor. Ayrıca Almanya, Güney Afrika’nın İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığı gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanı’na açtığı davaya müdahale talebinde bulunarak soykırımın olmadığını savundu. Scholz hükümeti bu küstahlığın nedeni olarak Almanya’nın İsrail’e karşı özel sorumluluğunu gösterdi.
Berlin’in İsrail zulmüne destek vermesine neden olan bu özel sorumluluk nedir? Esasen bu sorumluluğu ve Almanya’nın Gazze’deki katliamı savunmasının nedenlerini anlamak için İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da Yahudilere karşı yapılan soykırımı hatırlamak gerekiyor.
Bilindiği gibi, Adolf Hitler’in 1933’te şansölye seçilmesinin ardından Almanya’da Yahudilere karşı devletin öncülüğünde kurumsal bir ötekileştirme politikası başladı. Zamanla boyut değiştiren ve ırkçılığa varan bir süreç sonucunda Nazi Almanyası, Yahudi soyunu tamamen yok etmek için sistematik bir katliama girişti. Rakamlar tartışmalı olsa da Nazilerin 1945 yılına kadar yaklaşık 6 milyon Yahudiyi katlettiği düşünülüyor. Literatürde Holokost olarak tanımlanan katliamlar dizisi, insanlık tarihinin en kanlı soykırımı olarak kabul ediliyor. Burada şunu belirtmek gerekir ki, Netanyahu’nun “Hitler Yahudileri sürgün etmek istedi ama Filistinli bir müftü ona Yahudileri katletme fikrini verdi” yalanının mantıklı bir açıklaması yok.
Almanya’nın az bilinen soykırım sicili
Bu arada “Almanya” ve “soykırım” kelimeleri sıklıkla Holokost anlamında okunsa da Almanya’nın soykırım sicili oldukça geniştir. İmparatorluk Almanyası, 19. yüzyılın sonlarında sömürgeleştirdiği Afrika’nın güneybatısındaki Namibya’yı yağmalarken, topraklarını korumak isteyen yerlileri korkutmak için 1904-1908 yılları arasında kanlı bir soykırım gerçekleştirdi. Sömürge Almanlarının dört yıl boyunca sürdürdüğü soykırım sonucunda en az 75.000 yerli halk vahşice katledildi. Bir asır sonra Almanya, 2021’de yaptığı açıklamayla Namibya’da işlenen suçları soykırım olarak kabul etti ancak hayatını kaybedenlere tazminat ödemeyi reddetti. Dolayısıyla Almanya’nın soykırım konusunda Avrupa’nın en “yetenekli”, en “tecrübeli” ve en yüzsüz ülkelerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Konumuza dönecek olursak, Holokost, Yahudi kurbanların ailelerine ya da yetimlerin mirasçısı İsrail’e önemli tazminatlar ödediği için Almanya’nın sırtına ağır bir yük olmaya devam ediyor. Holokost’un Almanya’ya siyasi maliyeti daha da ağırlaştı. Öyle ki, suçluluk psikolojisinin etkisi altındaki Almanya, İsrail’in her talebine boyun eğmek zorunda kaldı. Üstelik Almanya’da Yahudilere ve İsrail’e karşı herhangi bir açıklama yapmak da mümkün değil çünkü onlara yönelik en ufak bir ima bile suç sayılan antisemitizm çerçevesinde değerlendiriliyor. Bu nedenle İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı kabul etmeyen Almanlar, ya dışlanmamak için bir sessizlik sarmalına giriyor ya da mahalle nöbetine tabi tutularak susturuluyor. Nitekim 7 Ekim’den sonra İsrail’i eleştirdiği veya eleştirmeye çalıştığı için sosyal medyada linç edilen Alman siyasetçi ve gazetecilerde de bu durumu yakından gözlemledik.
Ayrıca Almanya, Holokost nedeniyle İsrail’le iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. (Batı) Almanya ile İsrail arasında 1952 yılında Lüksemburg’da imzalanan tazminat anlaşmasının ardından başlayan siyasi ilişkiler, 1965 yılında Batı Almanya’nın İsrail’i tanımasıyla yeni bir boyut kazandı. Bugün “özel dostluk” olarak adlandırılan ilişki çerçevesinde Almanya, ayakta duruyor. İsrail’i her platformda destekliyor ve İsrail’in çıkarlarını koşulsuz savunuyoruz. Almanya’nın en son 2023 yılında yayınladığı ulusal güvenlik stratejisi belgesinde İsrail’in var olma hakkının ne pahasına olursa olsun savunulması gerektiği görülüyor. Nitekim Almanya, 7 Ekim’den bu yana yaptığı her açıklamada buna atıfla “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” yalanına başvurarak politikasını meşrulaştırmaya çalışıyor.
Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, Almanya geçmişin yükünü üzerinden atmış olsaydı ve Nazilerin Yahudilere uyguladığı insanlık dışı soykırımdan gerçekten utansaydı, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşanan olaylara çok farklı bir gözle yaklaşması gerekirdi. İsrail’in pervasızca gerçekleştirdiği katliamlara tepki gösterdi. Üstelik soykırım davasında İsrail’in yanında olmak yerine güçlü bir şekilde İsrail’in karşısında dururdu.
Kısacası, Almanya’nın bugün İsrail’in Filistin’deki eylemlerine verdiği destek, dikkatleri geçmişte Yahudilere karşı işlenen suçlardan uzaklaştırma ve bu vahşetin kalıcı izlerini silme girişimi olarak görünüyor. Yani Almanya bugün başka bir suçu işleyerek tarihi yanlışı telafi etmeye çalışıyor. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kasım ayında Berlin’de Scholz’la yaptığı görüşmede Türkiye’nin, Batı’nın aksine, ateşkes için Alman devlet adamlarıyla birlikte çalışmayı teklif etmeden önce Holokost konusunda İsrail’e borcu olmadığını vurguladığı sözlerini hatırlatıyor. , insani yardım ve rehinelerin serbest bırakılması.
İsrail yanlısı grupların eleştirilerine maruz kalan Erdoğan’ın açıklaması, aslında Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini şekillendirirken Almanya’nın aksine Holokost’u tarihi bir suç gibi sırtında taşımadığını, bu sayede zalimlere gereken tepkiyi rahatlıkla verebileceğini ima ediyordu. . Nitekim Türkiye’nin başını çektiği birkaç cesur ülke dışında dünyanın geri kalanı Gazze’deki soykırımı destekleyerek İsrail’in suç ortağıdır. Ancak tarih, Nazilerin Yahudilere karşı gerçekleştirdiği soykırımı unutmadığı gibi, Almanya’nın Filistin’deki soykırıma verdiği desteği de asla unutmayacaktır.