Kısa süre önce 3. yaşını kutlayan Gelecek Partisi ve Ahmet Davutoğlu hakkında bir yazı kaleme alan Nihal Bengisu Karaca, Davutoğlu’nun Altılı Masa’yı “İstiklal mücadelesi esnasındaki 1. Meclis gibiyiz” sözleriyle tanımladığını söyledi.
İşte Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’nın o yazısı…
Ahmet Davutoğlu, genel başkanı olduğu ve 2019 yılında kurduğu Gelecek Partisi 3 yaşına basarken gazetecilerle buluştu. Üç yıl içinde Gelecek Partisi’nin uğradığı haksızlıklara değinen Davutoğlu, önce bu partinin neden kurulduğunu anlattı, daha sonra neyi tehdit ettiğini. İşin doğrusu maruz kalınan müdahalelere dair aktardığı örnekler dikkat çekiciydi.
Davutoğlu’na göre Türkiye’de her kimliğin bir otoriter bir özgürlükçü formu var. Milliyetçilikten muhafazakarlığa solculuğa varana kadar bu, hep böyle. Milliyetçiliğin de muhafazakarlığın da hem otoriter hem özgürlükçü formları var. “Gelecek Partisi özgürlükçü yorumu çoğaltmak için kuruldu ve bu yüzden otoriter yorumu tercih eden iktidarın hedefi haline geldi” diyen Davutoğlu, “Bize üye olan herkesin tek tek peşine düştüler” dedi ve anlattı:
“Serkan Özcan’ın davası var, Selim Temurci’nin davası sürüyor, Selçuk Özdağ’a öldüresiye şiddet uygulandı, Abdullah Güzeldülger mahkemede. Nereye hangi ile ilçeye gitsek elektrik kesiliyor, internet kesiliyor, TV yayınları duruyor.”
Daha önceki yıllarda Sare Davutoğlu Hanımefendinin konferanslarının iptali gündeme gelmişti. Benzeri ama daha vahim bir vakıanın kızının (Sefure Davutoğlu) başına geldiğini söyleyen Davutoğlu, teknede yapılan bir yardım ve dayanışma derneğinin organizatörlerinin Sefure Hanım’ın konuşma yapması üzerine orada bulunan bazı siyasetçi eşleri tarafından nasıl taarruza uğradığını anlattı. “Ya o tekneden inecek, ya biz” demişler. Sonra da tekneye yanaşan başka bir tekneye atlayıp kaçmışlar.”
Gannuşi ve Malezya Başbakanı Enver İbrahim gibi bölgesel aktörlere de Davutoğlu’nun AK Parti’den ayrılması sonrası Türkiye’nin ‘uyarılarıyla’ bir sınır çizildiğini aktaran Davutoğlu, BAE ile ilgili bir örneği de şöyle anlattı: “BAE’de düzenlenen bir organizasyona konuşmacı olarak her yıl davet edilirdim. Ancak Türkiye-BAE ilişkileri kötü olduğu için, kabul etmezdim. Bu yıl da davet edildim ve ‘Madem ilişkiler düzeldi, gitmemde sakınca yok‘ diye düşünüp daveti kabul ettim. Uçağa binerken benim konuşmacı olduğum oturumun iptal edildiği bildirildi.”
Aktarılanlar gerçekten çok ilginç ama vahimdi. Gelecek Partisi’nin başına gelenlerden haberdar olmamıza rağmen hepimiz şaşkınlıkla dinledik.
TÜRKİYE’NİN SON 200 YILINDAKİ TÜM SİYASİ ÇİZGİLER BU MASADA TEMSİL EDİLİYOR
2023 seçimlerinin önemini “Bu iktidarın devamı otoriter rejimin geri dönülemez şekilde devamıdır” nitelemesini yaparak ifade ediyor.
Altılı masanın önemi hakkında ise şunları söylüyor:
Altılı masa iktidarın aşırı otoriter tutumu karşısında bir alternatif olduğu için toplumsal gerilimi düşürdü.
“Türkiye’nin son 200 yılında var olan bütün çizgiler altılı masada temsil ediliyor. Ahmet Cevdet Paşa, Âli Paşa, Fuat Paşa, Reşat Paşa ile sembolize edilebilecek bütün siyasal çizgiler bu masada temsil ediliyor. Diğer toplumlar, topluluklar kırılırken biz bu çizgileri bir araya getiriyoruz. Zor bir zamanda, İstiklal Savaşı sırasında ortak aidiyet duygusunu güçlendiren 1. Meclis gibiyiz. Güven inşa ediyor, ortak aidiyeti parçalayan otoriterizmi dışlıyoruz. Dışında olsaydım akademisyen olarak bu masayı bilimsel ilgiyle yakından izler, üzerine tez yazardım. İçinde olduğum için de siyasetçi olarak heyecan duyuyorum.”
Davutoğlu, 72 başlıktan 36’sında anlaşıldığını, 20 Aralık gibi de bütün başlıkların tamamlanacağını aktardı. Geçiş süreci yol haritasının en kısa zamanda, somut konuların istihdamdan sosyal güvenliğe, enflasyona kadar çözüm planlarının yer aldığı altılı masa hükümet programının ise Gelecek Partisi’nin ev sahipliğini yapacağı 26 Aralık tarihli toplantıda bağlanarak Ocak ayında açıklanacağını kaydetti.
Ayrıca son dönemde tartışmalara konu olan “eşgüdüm kurulu” meselesini de aydınlattı.
EŞGÜDÜM KURULU BİR VESAYET ARACI DEĞİL YÖNETİŞİM ARACI
Eşgüdüm kurulundan kastın cumhurbaşkanının tek başına çalışmasını engelleme ya da cumhurbaşkanı üzerinde vesayet kurma gibi bir amacının ya da işlevinin olamayacağını söyledi ve asıl amacın ortak aklı ve istişare pratiğini hayata geçirmekten ibaret olduğunu ifade etti.
Yaklaşım şu şekilde: Liderlerin kabinede yer aldığı bir denklemde zaten eşgüdüm kuruluna gerek yok. Koalisyon dönemlerinde liderlerin birlikte oturup durum teatisi yapmaları ne ise burada da eşgüdüm kurulu bu. Bunu bir vesayet gibi değil, temel konularda görüş alışverişinin yapılması olarak okunması lazım. Farklı anlamlar yüklemek yanlış olur.
“Geçiş sürecinde yönetim değil yönetişim olacak. İlk aşamada yönetişim, yani etkileşim ile yönetme olacak. Bu vesayet değil. Altı lider anlaşıyoruz, cumhurbaşkanı da altı liderle beraber çalışacak ise bu masadaki birikimden yararlanmak durumunda. Bu aynı zamanda hiçbir kitlenin de yönetişimden dışlanmaması demek. Baktığında ‘Şu lider orada ama bu lider de orada, dolayısıyla buradan benim aleyhime bir şey çıkmaz’ diye düşünecek. Bu sayede özellikle AK Parti’nin istismar ettiği muhafazakar kesimdeki korkuları da izale edeceğiz. Sadece muhafazakarlar değil, diğer kesimler de kim cumhurbaşkanı olursa olsun ben de oradayım diyecek. Sol kesim de bunu diyecek, milliyetçi de.”
Peki muhalefet seçimi kazanırsa güçlendirilmiş parlamenter modele geçiş nasıl olacak? Nasıl bir takvimle?
Altılı masa 400‘ü aşan bir milletvekili sayısına ulaşırsa hemen parlamenter modele geçiş gündeme gelecek. Ancak seçime gitme takvimi ortak irade ile belirlenecek.
360-400 arasında destek bulunursa referanduma götürülecek.
Erdoğan’ın iktidarı teslim edeceğini gerçekten düşünüyor musunuz sorusuna şöyle cevap verdi: O teslim etmeyecek biz teslim alacağız.
BAŞÖRTÜSÜ VE AİLE HAKKINDAKİ ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ
Haliyle Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunacağı anayasa değişikliği teklifi de soruldu.
Bilindiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında CHP, olası bir iktidar değişiminde başörtüsü konusunda yeniden bir yasaklama olabileceğinden endişe eden muhafazakar kesimi rahatlatmak için bu tür bir yasaklamanın önünü alacak bir yasa değişikliği teklifi yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu yasa teklifini ‘gollük pas’ olarak nitelendirip -ki bu ifadeyi kadınları rencide ettiğini umursamaksızın sürekli tekrar ediyor- el yükselterek “Madem öyle anayasa değişikliği yapalım” demiş ve yanına aile kurumunu koruma maksatlı bir kanun maddesi daha ekleyerek iki maddelik bir anayasa değişikliği teklifi için start almıştı. Meclis’ten geçmezse referanduma gideceklerini de belirterek.
Davutoğlu bu konuda teklif edilen maddelerin Meclis’te onaylanması gerektiğini düşünüyor. Bunun iki sebebi var. Önce ikincisini aktaralım. Cumhur İttifakı’na referanduma gitme imkanı verilmemesi lazım.
Çünkü Meclis’ten çıkacak bir ‘evet’ muhafazakar kesimde olan ve tercihini Cumhur İttifakı’ndan yana yapmayacak kesimlerin tercihini değiştirmeyecek. Ama Meclis’te başörtüsünü güvence altına alacak bir yasa teklifine ‘hayır’ çıkması oy tercihini etkileyecek.
Daha önemli olan kısmını ise şu şekilde ifade etti Davutoğlu:
“Bu ülkede gerilimin üç fay hattı vardı. Türk-Kürt hattı, Alevi-Sünni hattı ve yaşam tarzı dünya görüşü bakımından Laik-Muhafazakar hattı. Türk-Kürt hattı, Kürtçe eğitim ve toplumsal alanda Kürtçeye hayat alanı tanıma noktasına kadar geldi. Artık ne federasyon talebi var ne ayrılma talebi. Kürtçe konusunda da derhal adım atılmalı ve bu talep karşılanmalı. Sünni-Alevi hattında mesele cemevlerinin statüsü konusunda temerküz etti. Bu talep de karşılanmalı. Laik-dindar ya da muhafazakar hattında da başörtüsü bir sembol. Bu sembolde zorluk çıkaran her şey bu hattı derinleştirir.”