21 Temmuz 2024, Amerikan tarihinde tarihi bir dönüm noktası olabilir. Önemli ve kritik bir olayın yaşandığı kritik bir ana tanıklık ediyor olabiliriz: Amerika Birleşik Devletleri’nin 46. başkanı Joe Biden, başkanlık yarışından istifa etti. Bu istifa haberi dünya çapında yankı buldu. Biden’ın hızlı istifasına yol açan gelişmeleri incelemek, süreci daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Amerikan tarihi, devrimler ve göçlerle şekillenen bir ulusun hikayesini anlatır. Göçlerle şekillenen bu ülke, dünyaya medeniyet getirdiğini iddia eder ve kahramanlığı misyonu olarak benimser. Genç bir ulus olmasına rağmen, ABD büyük devletler arasında baskın bir konuma sahiptir ve dünyanın hemen her bölgesinde askeri, ekonomik ve sosyolojik nüfuza sahiptir. Bu büyük gücü yönetmek için kurulan federal sistem ve parlamento düzeni, bu gücün günümüze kadar devamlılığını sağlamıştır. Ancak, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeni ve teknolojik gelişmeler, ABD’nin yeni bir vizyona ihtiyaç duyduğunu gösterdi. Sonuç olarak, ülke diplomatik ilişkilerini güçlendirdi, ekonomik ortaklıklara girdi ve insani yardım çabalarını genişletti.
Teknolojik ilerlemelerle yönlendirilen bu yenilikler, küreselleşmiş bir dünyayı genişletti ve besledi. Küreselci sistemin bir parçası olarak içinde bulunduğumuz çağ, çeşitli toplumsal boyutlarda değişikliklere, etkilere ve sorgulamalara yol açtı. Bu dönüşüme direnen ve sorgulayanlar sistem muhalifleri, anti-liberaller veya milliyetçiler olarak kategorize ediliyor. Etkilerini hisseden bu gruplar, ABD’de tamamen zıt gruplar olarak ortaya çıktı. İlk siyah başkan Barack Obama’nın seçilmesi gerginliği azaltırken, ardından 45. ABD başkanı Cumhuriyetçi “ultra zengin iş adamı” Donald Trump’ın seçilmesi daha fazla anlaşmazlığa yol açtı. Trump’ın kendine özgü jestleri ve ifadeleri, keskin söylemleri ve “Teksas öfkesi” Amerikan toplumunu iki zıt gruba ayırdı. Suriye çatışması gibi ekonomik dalgalanmalar ve krizlerle karakterize olan bu dönem Trump tarafından bir başarısızlık olarak değerlendirildi. Bu bağlam, Trump’ın yenilgisiyle sonuçlanan 2020 seçimlerini etkiledi.
Trump’ın yerine geçen Biden, Trump’ın tam tersi ilke ve politikalara sahipti ve bu da seçim sonuçlarının açıklandığı gün önemli bir huzursuzluğa yol açtı. Trump’ın destekçileri, seçim hilesi iddia ederek ve kabul edilmezse şiddet tehdidinde bulunarak Beyaz Saray’a saldırdı. Trump’ın bu emri verdiğini ve toplumsal kaosu yoğunlaştırdığını iddia ettiler. Bu kaosun ortasında, gelecekte sıkça adı geçecek bir isim olan Kamala Harris göz ardı edildi.
Harris’in 5 yıllık planı
Harris, ilk kez 2020 ABD başkanlık seçimleri sırasında kamuoyuna tanıtıldı ve Amerikan tarihindeki ilk Afrikalı Amerikalı kadın başkan yardımcısı olarak ortaya çıktı. Daha önce çeşitli yasal görevlerde bulunmuş olsa da, Biden ile birlikte siyasi çıkışı dikkat çekicidir. Bu dönemde Harris, seçimlere Biden’ın aday arkadaşı olarak katıldı ve tüm kampanya etkinliklerinde belirgin bir şekilde görünürdü. Bazı yorumcular, Biden’ın Harris tarafından gölgede bırakıldığını ve hatta seçimi onun sayesinde kazandığını iddia etti. Ancak ne Biden ne de Harris bu spekülasyonlara değinmedi ve bunların dağılmasına izin verdi.
Geçtiğimiz hafta Trump, 5 Kasım seçimleri kampanyası sırasında vurularak küresel bir infiale yol açtı. Bu infiale en çok Cumhuriyetçiler ve Biden karşıtları arasında rastlandı. Biden’ın İsrail’in Filistin halkına yönelik zulmüne ve insani bir katliamdaki liderliğine verdiği açık desteğin, uluslararası alanda “istifa etmesi gereken kişi” olarak etiketlenmesine yol açtığı biliniyor. Biden’ın bu nefret söylemlerine aldırmaması ve NATO zirvesindeki hatalarıyla kanıtlandığı üzere görevlerini yerine getiremediği algısı – Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e Rusya Devlet Başkanı Vladimir “Putin” diye hitap etmesi ve Harris’i “Başkan Yardımcısı Trump” olarak adlandırması – onun göreve “veda etmesine” yol açmış olabilir.
Kamuoyunun Trump’a yönelik suikast girişiminden “savaş suçlusu Biden”ı sorumlu tutması gayet normal. Biden’ın COVID-19’a yakalandığını ve izole edildiğini belirten kamu medyası, Biden’ın geri çekilme hazırlığına işaret ediyor olabilir. Siyasette ani kararların pek tercih edilmediği ve ABD gibi ülkelerin genellikle uzun vadeli planlara bağlı kaldığı biliniyor. Peki Harris’in bu planda rolü ne olacak? Seçime yalnızca birkaç ay kala, Harris’in yeni başkan adayı olmasının sonuçları ne olacak? Bu sıra dışı gelişme diğer ülkeler için de büyük bir merak ve endişe odağı olmaya devam edecek.
*Ankara Bilim Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler, göç ve diplomasi alanında çalışan yardımcı doçent