Küresel ısınma ve iklim değişikliği günlük hayatımızı doğrudan etkilemesine rağmen, medyada yeterince yer almıyor. Bu yüzden çağımızın en sinsi felaketleri olarak kabul ediliyorlar. İklim değişikliği nedeniyle olağanüstü yağışlar, fırtınalar, kuraklıklar ve beklenmeyen hava olayları haberlere konu olurken, yükselen sıcak hava dalgalarının görünmez tehdidi sağlık, eğitim, tarım, enerji, ekonomi, hatta göçler ve ulusal sınırlar dahil olmak üzere hayatımızın her alanını olumsuz etkiliyor.
Kabul edelim, içinde yaşadığımız gezegen insan faaliyetleri nedeniyle iklim değişikliği tehdidiyle karşı karşıya. Mevcut sıcaklıkların doğal bir döngünün parçası olduğu söylense de, sera gazı emisyonları bu oranda artmaya devam ederse, bugünün aşırı sıcaklığı yarının yeni normali haline gelecek. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece (2,7 Fahrenheit derece) üzerinde sınırlamayı amaçlıyor. Ancak Avrupa İklim Değişikliği Servisi (C3S), sıcaklık artışının 1,6 santigrat dereceye ulaştığını doğruladı. Bu nedenle, yeni normale hazırlananlar iki ayak üzerinde yere basarken, tehdidi görmezden gelenler ağır bir bedel ödeyecek. Bu nedenle, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tüm tarafların 24 Temmuz 2024’te “aşırı sıcaklıkla mücadele için” ortak eylemde bulunma çağrısını anlamlı buluyorum, çünkü aşırı sıcaklık iklim değişikliğinin en feci sonucu olabilir.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) Mart 2024’te yayınladığı “Küresel İklim Durumu 2023” raporuna göre, 2023 şimdiye kadar gözlemlenen en yüksek sıcaklıkları yaşadı. Raporda, küresel ortalama sıcaklığın sanayi öncesi döneme göre 1,43 santigrat derece daha yüksek olduğu belirtiliyor ve bu da 2015’ten 2023’e kadar olan yılların şimdiye kadar kaydedilen en sıcak dönem olduğu anlamına geliyor. Benzer şekilde, Haziran 2024’te yayınlanan WMO’nun “Küresel Yıllıktan On Yıllık İklim Güncellemesi (2024-2028)”nde, önümüzdeki beş yıl boyunca küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerinden 1,5 derece daha yüksek olma ihtimalinin %47 olduğu ve aynı dönemde sıcaklıkların en az bir yıl boyunca bu eşiği aşma ihtimalinin %80 olduğu belirtiliyor.
Copernicus, Avrupa İklim Değişikliği Servisi tarafından Temmuz 2024’te yayınlanan bir başka çalışmada, Temmuz 2023 ile Haziran 2024 arasındaki küresel sıcaklık değerinin sanayi öncesi döneme göre 1,64 derece daha yüksek olduğu bildirildi. Çalışma ayrıca Haziran 2024’ün kayıtlardaki en sıcak ay olduğunu ortaya koyuyor. Bu süre içinde İtalya, Yunanistan ve Türkiye günlük yaşamı olumsuz etkileyen aşırı sıcaklık koşulları yaşadı.
Dünyanın en sıcak günü
23 Temmuz 2024’te çeşitli bölgelerde sıcaklık rekorları kırıldı. İspanya ve İtalya’nın bazı bölgelerinde sıcaklıklar 45 santigrat dereceyi (113 Fahrenheit derece) aştı. Copernicus’un sağladığı verilere göre, Temmuz boyunca ardışık günlük sıcaklık rekorları meydana geldi. 21 Temmuz 2024, ortalama yüzey sıcaklığı açısından Dünya’nın en sıcak günü olarak kaydedildi. Daha sonra NASA tarafından 22 Temmuz 2024’ün 21 Temmuz’da kaydedilen sıcaklığı aşarak yeni bir rekor kırdığı belirlendi.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve NASA uzmanları, sera gazı emisyonlarının artan seviyelerinin sıcak hava dalgalarının sayısında ve yoğunluğunda daha fazla artışa yol açacağına inanıyor. Bu tezi doğrulayan NASA tarafından yürütülen araştırmaya göre, ABD’deki sıcak hava dalgalarının sayısı son 40 yılda her ay ikiden dörde çıktı.
Bir kısır döngü
Yükselen sıcaklıkların etkisiyle artan klima bağımlılığı, küresel enerji tüketimini önemli ölçüde artırıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IAE) “2023 Küresel Elektrik Piyasası Raporu”, soğutmanın dünya çapındaki elektrik kullanımının %10’unu oluşturduğunu gösteriyor. Sıcak bölgelerde, sıcaklıkların zirve yaptığı yaz aylarında elektrik enerjisine olan talep %50 oranında artabiliyor.
Yüksek talep hem enerji dağıtım altyapıları hem de elektrik üretimi üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Çin’de, Şanghay sakinlerini istenen seviyeye soğutmak için bir saatte en az 800 ton kömür kullanılması gerekiyor. Örneklerin gösterdiği gibi, bu bir kısır döngü. Artan emisyonlar, daha fazla enerji kullanımına ve dolayısıyla ısıyla mücadele için daha fazla fosil yakıt tüketimine neden olan sıcak hava dalgalarını şiddetlendiriyor. Bu, havaya sera gazı emisyonlarını ve dolayısıyla hasar ölçeğini artırıyor. IAE değerlendirmelerine göre, soğutma teknolojileri küresel bazda sera gazı emisyonlarının %3’ünden sorumlu. Soğutma sektörünün sera etkisini diğerlerinden daha endişe verici hale getiren önemli bir faktör, soğutma teknolojilerinde kullanılan gazların karbondioksitten daha yüksek küresel ısınma potansiyeline sahip olmasıdır.
Seçimlerimiz ve modern yaşam tarzımız da bu konuda kritik bir etkiye sahip. Örneğin, geçmişte Anadolu göçebeleri gibi nüfuslar, sıcak mevsimlerde yaylalar gibi daha serin bölgelere göç eder ve ısınma ihtiyaçlarını en aza indirmek için soğuk mevsimlerde daha sıcak bölgelerde kalırlardı. Bugün, bunun tersi bir durum var. Modern insanlar yazın daha sıcak bölgelere, kışın daha soğuk bölgelere seyahat ediyor ve bu da ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla enerji tüketilmesine yol açıyor.
İnsan hayatı üzerindeki etkileri
Kuraklık, aşırı sıcaklık ve yağış gibi iklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı etkileri nedeniyle can kaybı her geçen gün artmaktadır. 2021 tarihli “WMO Atlas of Mortality and Economic Losses from Weather, Climate and Water Extremes (1970–2019)” raporunda, 1970 ile 2019 yılları arasında afetler nedeniyle 2 milyondan fazla can kaybı yaşandığı ve ekonomik zararın 4 trilyon doları aştığı belirtilmektedir. Raporda ayrıca her 10 can kaybından 9’unun ve ekonomik zararın %60’ının gelişmekte olan ekonomilerde olduğu belirtilmektedir.
Sıcak hava sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda özellikle gelişim çağındaki çocuklar gibi savunmasız gruplar için ciddi sağlık riskleri de oluşturur. 2024 yılında aşırı sıcaklık, dünya çapında 80 milyon öğrencinin eğitiminin askıya alınmasına yol açtı. Haziran 2024’te yüksek sıcaklıklar, ABD’nin Massachusetts eyaletinin başkenti Boston’daki bazı okulların yetersiz havalandırma sistemleri nedeniyle kapanmasına neden oldu. Bangladeş genelinde sıcaklıklar, Haziran 2023’te olduğu gibi Nisan 2024’te de normalin 16 derece üzerinde seyretti ve 33 milyon öğrencinin derslerinin askıya alınmasına yol açtı. Güney Sudan’da, Mayıs 2024’te 45 dereceyi aşan bir sıcak hava dalgası, okulların iki hafta boyunca kapatılmasına neden oldu. Pakistan, Hindistan ve Filipinler’de de benzer durumlar yaşandı.
Artan sıcaklıklar iş verimliliğini de olumsuz etkiliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2019’da artan sıcaklığın iş performansına etkileri üzerine hazırladığı raporda, 24-26 dereceyi aşan sıcaklıkların verimliliği azalttığı belirtiliyor. 33-34 derecede çalışan bir işçi, %50 oranında performans verimliliği kaybı yaşayacak ve bu da açık havada çalışan işçiler için sağlık sorunlarına yol açabilecek. Raporda ayrıca, küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 santigrat dereceyle sınırlı kalması durumunda bile, 2030 yılına kadar toplam çalışma saatlerinin %2,2’sinin kaybedileceği, bunun da dünya çapında 80 milyon tam zamanlı işe eşdeğer olacağı belirtiliyor. 1994’te 280 milyar dolara eşdeğer olan ısı etkileri nedeniyle iş verimliliğindeki ekonomik kaybın 2030 yılına kadar 2,4 trilyon dolara ulaşması öngörülüyor.
Ekosistemler çöküyor
Okyanuslar, Dünya yüzeyinin dörtte üçünü kaplar ve bu nedenle doğal ısı döngülerinde önemli bir rol oynarlar. Suyun havaya kıyasla yüksek ısı tutma kapasitesi nedeniyle, atmosfere salınan ısının yaklaşık %90’ı okyanuslar ve denizler tarafından emilir. Bu işlev küresel sıcaklık artışının kapsamını azaltırken, aynı zamanda deniz ortamlarının ısınmasına katkıda bulunur, böylece deniz ekosistemlerini tehdit eder ve yıkıcı fırtınaların yoğunluğunu artırır. Ayrıca, denizlerin aşırı ısınması buzul erimesini hızlandırır ve su seviyelerinin yükselmesine neden olur. Bu, adaların ve kıyı yerleşimlerinin sular altında kalmasına ve mevcut haritaların değişmesine neden olur. Milyonlarca insanı etkileyecek kuraklıklarla birleştiğinde, bu değişikliklerin kitlesel göçleri tetiklemesi bekleniyor.
Sıcak hava dalgalarından kaynaklanan kuraklıklar da su ve gıda tedarik zincirleri için büyük bir risk oluşturmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2023 raporu “Afetlerin Tarım ve Gıda Güvenliği Üzerindeki Etkileri”nde yaptığı değerlendirmelere göre, 1980-2010 dönemine kıyasla daha uzun süren sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar nedeniyle 1,27 milyon kişi daha gıda güvensizliği yaşayacaktır. Aynı raporda, 2022’de Batı Avrupa’da yaşanan kuraklığın, gelişen teknolojiye rağmen ürün veriminde %45, buğday ve pirinç veriminde ise %30’a varan bir düşüşe neden olduğu belirtilmektedir.
Aşırı sıcak ve kurak hava, iklim değişikliğiyle mücadelede son derece önemli olan ormanlar için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel sıcaklık artışına bağlı olarak yangın sezonlarının daha uzun olabileceği ve yanan alanların büyüklüğünün artabileceği konusunda uyarmaktadır. Başka bir deyişle, iklim değişikliği orman yangınlarının şiddetini ve etkisini artırmaktadır.
Türkiye tehlikeyle çevrili
Akdeniz havzası iklim değişikliğine karşı en savunmasız bölgeler arasındadır. 2016 NASA çalışması, Türkiye de dahil olmak üzere Akdeniz ülkelerinde 1998’den 2012’ye kadar yaşanan kuraklığın son 900 yılın en şiddetlisi olduğunu ortaya koydu. Tarihi kayıtlar, benzer bir kuraklığın 1560 ile 1640 yılları arasında bölgeyi etkilediğini, Osmanlı İmparatorluğu’nu ciddi şekilde etkilediğini ve nihai çöküşüne katkıda bulunduğunu gösteriyor.
Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) 2023 değerlendirmelerine göre, 2023’teki ortalama sıcaklık, önceki yılların ortalama sıcaklık değerlerinden 1,3 derece daha yüksek oldu. Bu değer, on yıllar boyunca giderek arttı. 1980-1990 döneminde ortalama sıcaklık 12,7 santigrat derece iken, 1991-2001 arasında 13,1 dereceye, 2002-2012 döneminde 13,6 dereceye ve 2013-2023 döneminde 14,3 dereceye yükseldi. Bu da 1980-1990 döneminden 1,7 derece daha yüksek. MGM verilerine göre, Haziran 2024, uzun yıllar ortalamasının 3,4 derece üzerinde en yüksek ortalama sıcaklıkla son 53 yılın kayıtlara geçen en sıcak ayı oldu.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, orman yangınları, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle kıyı bölgelerinin sular altında kalması ve kuraklık gibi bir dizi yakın zorlukla karşı karşıya kalabilir. MGM’ye göre, Türkiye’nin iç, güney ve batı bölgeleri aşırı kuraklık tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle sorumsuz tarımsal sulama yoluyla yeraltı ve yüzey suyunun yanlış kullanımı bu sorunu daha da kötüleştirmektedir. Birçok ildeki barajlardaki su seviyeleri halihazırda endişe verici seviyelere düşerek hem su hem de gıda kaynaklarını riske atmaktadır. Türkiye’nin öngörülen küresel iklim göçü rotaları üzerindeki stratejik konumu göz önüne alındığında, gıda ve su kaynaklarının etkili yönetimi kritik öneme sahip hale gelmektedir.
Kötümser bir bakış açısı gibi görünse de, artan sıcaklıkların tetiklediği ciddi doğal afetleri göz ardı etmek sorumsuzluk olur. Acilen farkındalığı artırmalı, altyapımızı geliştirmeli ve bu zorlukları ele almak için ortak bir eylemde bulunmalıyız. Küresel ısınmanın etkileriyle etkili bir şekilde yüzleşip bunları hafifletmek için yalnızca kolektif çaba göstermeliyiz.
Küresel ısınma ve iklim değişikliği günlük hayatımızı doğrudan etkilemesine rağmen, medyada yeterince yer almıyor. Bu yüzden çağımızın en sinsi felaketleri olarak kabul ediliyorlar. İklim değişikliği nedeniyle olağanüstü yağışlar, fırtınalar, kuraklıklar ve beklenmeyen hava olayları haberlere konu olurken, yükselen sıcak hava dalgalarının görünmez tehdidi sağlık, eğitim, tarım, enerji, ekonomi, hatta göçler ve ulusal sınırlar dahil olmak üzere hayatımızın her alanını olumsuz etkiliyor.
Kabul edelim, içinde yaşadığımız gezegen insan faaliyetleri nedeniyle iklim değişikliği tehdidiyle karşı karşıya. Mevcut sıcaklıkların doğal bir döngünün parçası olduğu söylense de, sera gazı emisyonları bu oranda artmaya devam ederse, bugünün aşırı sıcaklığı yarının yeni normali haline gelecek. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece (2,7 Fahrenheit derece) üzerinde sınırlamayı amaçlıyor. Ancak Avrupa İklim Değişikliği Servisi (C3S), sıcaklık artışının 1,6 santigrat dereceye ulaştığını doğruladı. Bu nedenle, yeni normale hazırlananlar iki ayak üzerinde yere basarken, tehdidi görmezden gelenler ağır bir bedel ödeyecek. Bu nedenle, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tüm tarafların 24 Temmuz 2024’te “aşırı sıcaklıkla mücadele için” ortak eylemde bulunma çağrısını anlamlı buluyorum, çünkü aşırı sıcaklık iklim değişikliğinin en feci sonucu olabilir.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) Mart 2024’te yayınladığı “Küresel İklim Durumu 2023” raporuna göre, 2023 şimdiye kadar gözlemlenen en yüksek sıcaklıkları yaşadı. Raporda, küresel ortalama sıcaklığın sanayi öncesi döneme göre 1,43 santigrat derece daha yüksek olduğu belirtiliyor ve bu da 2015’ten 2023’e kadar olan yılların şimdiye kadar kaydedilen en sıcak dönem olduğu anlamına geliyor. Benzer şekilde, Haziran 2024’te yayınlanan WMO’nun “Küresel Yıllıktan On Yıllık İklim Güncellemesi (2024-2028)”nde, önümüzdeki beş yıl boyunca küresel sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerinden 1,5 derece daha yüksek olma ihtimalinin %47 olduğu ve aynı dönemde sıcaklıkların en az bir yıl boyunca bu eşiği aşma ihtimalinin %80 olduğu belirtiliyor.
Copernicus, Avrupa İklim Değişikliği Servisi tarafından Temmuz 2024’te yayınlanan bir başka çalışmada, Temmuz 2023 ile Haziran 2024 arasındaki küresel sıcaklık değerinin sanayi öncesi döneme göre 1,64 derece daha yüksek olduğu bildirildi. Çalışma ayrıca Haziran 2024’ün kayıtlardaki en sıcak ay olduğunu ortaya koyuyor. Bu süre içinde İtalya, Yunanistan ve Türkiye günlük yaşamı olumsuz etkileyen aşırı sıcaklık koşulları yaşadı.
Dünyanın en sıcak günü
23 Temmuz 2024’te çeşitli bölgelerde sıcaklık rekorları kırıldı. İspanya ve İtalya’nın bazı bölgelerinde sıcaklıklar 45 santigrat dereceyi (113 Fahrenheit derece) aştı. Copernicus’un sağladığı verilere göre, Temmuz boyunca ardışık günlük sıcaklık rekorları meydana geldi. 21 Temmuz 2024, ortalama yüzey sıcaklığı açısından Dünya’nın en sıcak günü olarak kaydedildi. Daha sonra NASA tarafından 22 Temmuz 2024’ün 21 Temmuz’da kaydedilen sıcaklığı aşarak yeni bir rekor kırdığı belirlendi.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve NASA uzmanları, sera gazı emisyonlarının artan seviyelerinin sıcak hava dalgalarının sayısında ve yoğunluğunda daha fazla artışa yol açacağına inanıyor. Bu tezi doğrulayan NASA tarafından yürütülen araştırmaya göre, ABD’deki sıcak hava dalgalarının sayısı son 40 yılda her ay ikiden dörde çıktı.
Bir kısır döngü
Yükselen sıcaklıkların etkisiyle artan klima bağımlılığı, küresel enerji tüketimini önemli ölçüde artırıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IAE) “2023 Küresel Elektrik Piyasası Raporu”, soğutmanın dünya çapındaki elektrik kullanımının %10’unu oluşturduğunu gösteriyor. Sıcak bölgelerde, sıcaklıkların zirve yaptığı yaz aylarında elektrik enerjisine olan talep %50 oranında artabiliyor.
Yüksek talep hem enerji dağıtım altyapıları hem de elektrik üretimi üzerinde ciddi baskı yaratıyor. Çin’de, Şanghay sakinlerini istenen seviyeye soğutmak için bir saatte en az 800 ton kömür kullanılması gerekiyor. Örneklerin gösterdiği gibi, bu bir kısır döngü. Artan emisyonlar, daha fazla enerji kullanımına ve dolayısıyla ısıyla mücadele için daha fazla fosil yakıt tüketimine neden olan sıcak hava dalgalarını şiddetlendiriyor. Bu, havaya sera gazı emisyonlarını ve dolayısıyla hasar ölçeğini artırıyor. IAE değerlendirmelerine göre, soğutma teknolojileri küresel bazda sera gazı emisyonlarının %3’ünden sorumlu. Soğutma sektörünün sera etkisini diğerlerinden daha endişe verici hale getiren önemli bir faktör, soğutma teknolojilerinde kullanılan gazların karbondioksitten daha yüksek küresel ısınma potansiyeline sahip olmasıdır.
Seçimlerimiz ve modern yaşam tarzımız da bu konuda kritik bir etkiye sahip. Örneğin, geçmişte Anadolu göçebeleri gibi nüfuslar, sıcak mevsimlerde yaylalar gibi daha serin bölgelere göç eder ve ısınma ihtiyaçlarını en aza indirmek için soğuk mevsimlerde daha sıcak bölgelerde kalırlardı. Bugün, bunun tersi bir durum var. Modern insanlar yazın daha sıcak bölgelere, kışın daha soğuk bölgelere seyahat ediyor ve bu da ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla enerji tüketilmesine yol açıyor.
İnsan hayatı üzerindeki etkileri
Kuraklık, aşırı sıcaklık ve yağış gibi iklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı etkileri nedeniyle can kaybı her geçen gün artmaktadır. 2021 tarihli “WMO Atlas of Mortality and Economic Losses from Weather, Climate and Water Extremes (1970–2019)” raporunda, 1970 ile 2019 yılları arasında afetler nedeniyle 2 milyondan fazla can kaybı yaşandığı ve ekonomik zararın 4 trilyon doları aştığı belirtilmektedir. Raporda ayrıca her 10 can kaybından 9’unun ve ekonomik zararın %60’ının gelişmekte olan ekonomilerde olduğu belirtilmektedir.
Sıcak hava sadece yaşam kalitesini düşürmekle kalmaz, aynı zamanda özellikle gelişim çağındaki çocuklar gibi savunmasız gruplar için ciddi sağlık riskleri de oluşturur. 2024 yılında aşırı sıcaklık, dünya çapında 80 milyon öğrencinin eğitiminin askıya alınmasına yol açtı. Haziran 2024’te yüksek sıcaklıklar, ABD’nin Massachusetts eyaletinin başkenti Boston’daki bazı okulların yetersiz havalandırma sistemleri nedeniyle kapanmasına neden oldu. Bangladeş genelinde sıcaklıklar, Haziran 2023’te olduğu gibi Nisan 2024’te de normalin 16 derece üzerinde seyretti ve 33 milyon öğrencinin derslerinin askıya alınmasına yol açtı. Güney Sudan’da, Mayıs 2024’te 45 dereceyi aşan bir sıcak hava dalgası, okulların iki hafta boyunca kapatılmasına neden oldu. Pakistan, Hindistan ve Filipinler’de de benzer durumlar yaşandı.
Artan sıcaklıklar iş verimliliğini de olumsuz etkiliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2019’da artan sıcaklığın iş performansına etkileri üzerine hazırladığı raporda, 24-26 dereceyi aşan sıcaklıkların verimliliği azalttığı belirtiliyor. 33-34 derecede çalışan bir işçi, %50 oranında performans verimliliği kaybı yaşayacak ve bu da açık havada çalışan işçiler için sağlık sorunlarına yol açabilecek. Raporda ayrıca, küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 santigrat dereceyle sınırlı kalması durumunda bile, 2030 yılına kadar toplam çalışma saatlerinin %2,2’sinin kaybedileceği, bunun da dünya çapında 80 milyon tam zamanlı işe eşdeğer olacağı belirtiliyor. 1994’te 280 milyar dolara eşdeğer olan ısı etkileri nedeniyle iş verimliliğindeki ekonomik kaybın 2030 yılına kadar 2,4 trilyon dolara ulaşması öngörülüyor.
Ekosistemler çöküyor
Okyanuslar, Dünya yüzeyinin dörtte üçünü kaplar ve bu nedenle doğal ısı döngülerinde önemli bir rol oynarlar. Suyun havaya kıyasla yüksek ısı tutma kapasitesi nedeniyle, atmosfere salınan ısının yaklaşık %90’ı okyanuslar ve denizler tarafından emilir. Bu işlev küresel sıcaklık artışının kapsamını azaltırken, aynı zamanda deniz ortamlarının ısınmasına katkıda bulunur, böylece deniz ekosistemlerini tehdit eder ve yıkıcı fırtınaların yoğunluğunu artırır. Ayrıca, denizlerin aşırı ısınması buzul erimesini hızlandırır ve su seviyelerinin yükselmesine neden olur. Bu, adaların ve kıyı yerleşimlerinin sular altında kalmasına ve mevcut haritaların değişmesine neden olur. Milyonlarca insanı etkileyecek kuraklıklarla birleştiğinde, bu değişikliklerin kitlesel göçleri tetiklemesi bekleniyor.
Sıcak hava dalgalarından kaynaklanan kuraklıklar da su ve gıda tedarik zincirleri için büyük bir risk oluşturmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2023 raporu “Afetlerin Tarım ve Gıda Güvenliği Üzerindeki Etkileri”nde yaptığı değerlendirmelere göre, 1980-2010 dönemine kıyasla daha uzun süren sıcak hava dalgaları ve kuraklıklar nedeniyle 1,27 milyon kişi daha gıda güvensizliği yaşayacaktır. Aynı raporda, 2022’de Batı Avrupa’da yaşanan kuraklığın, gelişen teknolojiye rağmen ürün veriminde %45, buğday ve pirinç veriminde ise %30’a varan bir düşüşe neden olduğu belirtilmektedir.
Aşırı sıcak ve kurak hava, iklim değişikliğiyle mücadelede son derece önemli olan ormanlar için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel sıcaklık artışına bağlı olarak yangın sezonlarının daha uzun olabileceği ve yanan alanların büyüklüğünün artabileceği konusunda uyarmaktadır. Başka bir deyişle, iklim değişikliği orman yangınlarının şiddetini ve etkisini artırmaktadır.
Türkiye tehlikeyle çevrili
Akdeniz havzası iklim değişikliğine karşı en savunmasız bölgeler arasındadır. 2016 NASA çalışması, Türkiye de dahil olmak üzere Akdeniz ülkelerinde 1998’den 2012’ye kadar yaşanan kuraklığın son 900 yılın en şiddetlisi olduğunu ortaya koydu. Tarihi kayıtlar, benzer bir kuraklığın 1560 ile 1640 yılları arasında bölgeyi etkilediğini, Osmanlı İmparatorluğu’nu ciddi şekilde etkilediğini ve nihai çöküşüne katkıda bulunduğunu gösteriyor.
Türkiye Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) 2023 değerlendirmelerine göre, 2023’teki ortalama sıcaklık, önceki yılların ortalama sıcaklık değerlerinden 1,3 derece daha yüksek oldu. Bu değer, on yıllar boyunca giderek arttı. 1980-1990 döneminde ortalama sıcaklık 12,7 santigrat derece iken, 1991-2001 arasında 13,1 dereceye, 2002-2012 döneminde 13,6 dereceye ve 2013-2023 döneminde 14,3 dereceye yükseldi. Bu da 1980-1990 döneminden 1,7 derece daha yüksek. MGM verilerine göre, Haziran 2024, uzun yıllar ortalamasının 3,4 derece üzerinde en yüksek ortalama sıcaklıkla son 53 yılın kayıtlara geçen en sıcak ayı oldu.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, orman yangınları, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle kıyı bölgelerinin sular altında kalması ve kuraklık gibi bir dizi yakın zorlukla karşı karşıya kalabilir. MGM’ye göre, Türkiye’nin iç, güney ve batı bölgeleri aşırı kuraklık tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle sorumsuz tarımsal sulama yoluyla yeraltı ve yüzey suyunun yanlış kullanımı bu sorunu daha da kötüleştirmektedir. Birçok ildeki barajlardaki su seviyeleri halihazırda endişe verici seviyelere düşerek hem su hem de gıda kaynaklarını riske atmaktadır. Türkiye’nin öngörülen küresel iklim göçü rotaları üzerindeki stratejik konumu göz önüne alındığında, gıda ve su kaynaklarının etkili yönetimi kritik öneme sahip hale gelmektedir.
Kötümser bir bakış açısı gibi görünse de, artan sıcaklıkların tetiklediği ciddi doğal afetleri göz ardı etmek sorumsuzluk olur. Acilen farkındalığı artırmalı, altyapımızı geliştirmeli ve bu zorlukları ele almak için ortak bir eylemde bulunmalıyız. Küresel ısınmanın etkileriyle etkili bir şekilde yüzleşip bunları hafifletmek için yalnızca kolektif çaba göstermeliyiz.