Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı’nın (OTS) 10. Zirvesine katılmak üzere bu hafta başında Kazakistan’ı ziyaret etmişti. Erdoğan, Macaristan Başbakanı Viktor Orban ve Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadyr Japarov’un yanı sıra Azerbaycanlı mevkidaşı İlham Aliyev ile bir araya geldi ve OTS devlet başkanları toplantısına katıldı. Türk lider, Cuma günü Kazakistan Cumhurbaşkanı Kassym-Jomart Tokayev ile görüşmesinin ardından Türkiye’ye döndü.
Uluslararası sistemde büyük güç rekabetinin kızıştığı, yeni krizlerin ve İsrail’in Gazze’deki katliamlarının olduğu bir ortamda gerçekleştirilen OTS zirvesinin, Türk dünyasının bütünleşmesi açısından hayati önem taşıdığı aşikar. Azerbaycan’ın Karabağ’daki muzaffer askeri harekatına destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, tek başına ülkesi ile Kafkaslar ve Orta Asya dahil çeşitli bölgeler arasında daha yakın iş birliğine olanak sağladı.
Rusya, ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nin birbirleriyle rekabet halinde olduğu bölgede entegrasyonun istikrarlı ve barışçıl bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak için sürekli yeni fikirlere ve girişimlere ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye, savunma, diplomasi ve diğer alanlarda geliştirdiği çok boyutlu kapasitesiyle 1990’lı yıllardan farklı olarak Türk dünyasına daha büyük katkılar sağlama becerisine sahiptir.
Kazakistan’ın Astana kentinde Türk dünyasının entegrasyonunun daha hızlı ve başarılı hale getirilmesine yönelik görüşmeler sürerken, Türk heyeti Gazze’deki durumu düşünmeye devam etti.
Perşembe günü İsrail ordusu üçüncü kez Cebeliye Mülteci Kampı’nı hedef alarak sivilleri katletti. Ancak Batılı liderler insani ateşkes çağrısı yapmaktan kaçınmaya devam ediyor. ABD Başkanı Joe Biden, Minneapolis’teki bağış toplama etkinliğinde yaptığı konuşmanın bir protestocu tarafından kesilmesinin ardından rehineler adına bir “duraklama”dan bahsetmek zorunda kaldı.
Artan tepki
İronik bir şekilde, İsrailli ve İsrail yanlısı politikacılar Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa genelinde giderek artan bir tepkiyle karşı karşıya kalıyor. Hastaneleri, okulları, kiliseleri, camileri, fırınları, pazar yerlerini ve mülteci kamplarını bombalamanın savaş suçu anlamına geldiği gerçeğini Batı medyasının İsrail yanlısı önyargısı bile gizleyemiyor. Bu gelişmeler göz önüne alındığında, giderek daha fazla insan İsrail saldırganlığının veya Gazze’deki katliamların Holokost söyleminin arkasına saklanamayacağı sonucuna varıyor. Hal böyle olunca dünya İsrail’in gerçekten soykırım yaptığına inanmaya başlıyor.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin New York Ofisi Direktörü Craig Mokhiber, örgütün Gazze’deki “soykırımı” durdurma konusundaki başarısızlığını gerekçe göstererek istifa etti. Aynı sıralarda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Senato duruşması sırasında ellerinde sahte kan bulunan protestocularla karşılaştı. Batı şehirlerinde ve üniversite kampüslerinde de patlak veren protestolar, ortaya çıkan durumun uluslararası toplumdan bilinçli bir tepki aldığını gösteriyor.
Ancak ilginç bir şekilde, büyük haber kuruluşlarının yorumcuları Batı’nın vicdani tepkisini iki şekilde engellemeye çalışırken, Batı medyası bu tür Filistin yanlısı gösterileri kriminalize etmeye devam ediyor. Birincisi, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudi cemaatinin başına gelenlerle ilgili olarak İsrail ordusunun sivilleri öldürmesine dünyanın göz yummasını talep ediyorlar. Aynı zamanda, bu tür gösterilerin zaten Arap ve Müslüman tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledikleri Avrupa’yı istikrarsızlaştırma tehdidinde bulunduğunu da öne sürüyorlar. Ana akım medyanın yorumcuları, Avrupa sokağının Arap sokağına dönüştüğünü söyleyerek Avrupa’nın solculuğuna, çok kültürlülüğüne ve göç politikasına saldırıyor. İroniktir ki, Batılı hükümetlerin İsrail katliamlarını onaylamasının neden olduğu utancı Batı şehirlerindeki bu tür protestolar bir miktar hafifletiyor.
Batılı politikacıların büyük çoğunluğu, Batı medeniyetinin şu anda karşı karşıya olduğu krizin, Benjamin Netanyahu hükümeti tarafından Gazze’deki Filistinlilerin kitlesel öldürülmesiyle yalnızca daha da kötüleştiğini görmeyi reddediyor. Batı ve Yahudi karşıtlığını körükleyen şey, dünya çapında gerçekleşen protestolar değil, İsrail’in her 10 dakikada bir başka çocuğu öldürmesi ve dünyanın en güçlü uluslarının sessiz tepkisidir. Rusya ve Çin ise İsrail’in ‘akıl tutulmasından’ giderek daha etkin biçimde yararlanıyor.