Aşağıda, çok sevdiğimiz bu topraklarda hangi müziğin geliştirilip çalındığına ilişkin bir zaman çizelgesi yer almaktadır. Müzik, Türk kültüründe her zaman ayrılmaz bir rol oynamıştır ve yüzyıllar boyunca dokunmuş, bölgenin kültürel, tarihi ve coğrafi çeşitliliğini yansıtan zengin bir dokuya sahiptir.
Antik Kökler (7. yüzyıl öncesi):
Türk müziğinin kökleri bir zamanlar Anadolu’da yaşamış kadim medeniyetlerle iç içedir. Hitit, Frig ve Urartu kültürlerinden gelen etkiler, Türk müziğini karakterize edecek özgün melodik ve ritmik unsurların oluşmasına zemin hazırladı.
Bizans Dönemi (4.-15. Yüzyıl):
Hıristiyanlığın gelişiyle birlikte Bizans ilahileri ve dini müzik, müzik dünyasında silinmez bir iz bıraktı. Bizans İmparatorluğu çökerken, Türk kabilelerinin akını yeni enstrümanlar ve vokal tarzları getirerek müzikal etkilerin bir araya geldiği bir ortam yarattı.
Osmanlı İmparatorluğu (14.-20. yüzyıl):
Osmanlı Dönemi Türk müziğinin altın çağını temsil eder. Osmanlı İmparatorluğu’nun saray müziği Fars, Arap ve Bizans geleneklerini harmanlıyordu. “Klasik Türk Müziği” ya da “Osmanlı Klasik Müziği” olarak bilinen klasik Osmanlı müziği geleneği, makama dayalı karmaşık kompozisyonlar ve girift ritmik kalıplarla ortaya çıkmıştır. Performanslarda geleneksel olarak küçük ve orta büyüklükte bir enstrümantal toplulukla birlikte solo bir şarkıcı yer alır.
19. yüzyıl:
19. yüzyıldaki Tanzimat reformları Türk müziğini derinden etkiledi. Batı enstrümanlarının ve notasyon sistemlerinin benimsenmesi yeni bir füzyon çağını başlattı. Hacı Arif Bey gibi besteciler Batı müziği unsurlarının Türk bestelerine entegrasyonuna öncülük ettiler.
20. yüzyılın başları:
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Mustafa Kemal Atatürk yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması köklü kültürel değişiklikleri beraberinde getirdi. Modernleşme çabalarının bir parçası olarak, Batı armonilerini geleneksel Türk dizileriyle harmanlayan, “Türk Sanat Müziği” adı verilen yeni bir Türk müziği türü ortaya çıktı.
“Türk Beşlisi”, 20. yüzyılın başında birbirinden birkaç yıl arayla doğmuş, Türk klasik müziğinin Batı ve Türk unsurlarını birleştiren bu yeni türe geçişine zemin hazırlayan beş besteciye verilen isimdir. bugün de saygı duyulmaya devam ediyor. Bunlar: Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses.
20. yüzyılın ortaları:
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Türk Sanat Müziği’nin yükselişine tanık olunmuş ve Zeki Müren gibi müzisyenler düzenli olarak televizyon programlarında tam bir orkestra eşliğinde konserler vermiştir. Bu arada 1950’li ve 1960’lı yıllarda bağlamacı Neşet Ertaş, Anadolu etkileri taşıyan, “Türk Halk Müziği” olarak anılacak bir tür halk müziği çalıyordu.
1960’lar: Türk pop müziği yaygınlaşıyor
1960’lar, Batı rock and roll’undan etkilenen Türk pop müziğinin doğuşuna tanık oldu. Türk Popunun “süperstarı” olarak kabul edilen Ajda Pekkan gibi sanatçılar, şarkılarında Batı unsurlarını harmanlıyorlardı; bunların çoğu da yurt dışından gelen popüler şarkıların Türkçe varyasyonlarıydı. Ajda Pekkan, bugün hala sahneye çıkmakla kalmayıp, Türkiye’de neredeyse her kuşağın müziğini tanıması ve sevmesiyle Türk tarihinin en etkili müzisyenlerinden biri olmaya devam ediyor. Fikret Kızılok ve Özdemir Erdoğan da müziklerinde pop ve folk unsurlarını harmanlayan dönemin diğer popüler müzisyenleriydi.
Bu arada, pop şarkıcıları arasında “Türk Hafif Müziği” olarak anılan bir tür de gelişmeye başladı ve bu tür, Batı şarkılarına ve aranjmanlarına Türkçe sözlerin dahil edilmesiyle karakterize edildi. Başka bir deyişle, Ajda Pekkan’ın Glora Gaynor’un ünlü şarkısı “I Will Survive”ı Türkçe yorumlaması gibi Türkçe cover şarkıların ortaya çıkışı da bu dönemde başladı.
1970’ler: Anadolu rock’ının doğuşu
1970’ler, rock ve geleneksel Anadolu folklorunu birleştiren bir tür olan Anadolu rock’ın yükselişiyle Türk müziği için bir altın çağdı. Moğollar gibi gruplar ve Erkin Koray, Barış Manço, Selda Bağcan, Cem Karaca gibi müzisyenler bu akımla özdeşleşmiş ve “psychedelic rock” olarak da anılan müzik 21. yüzyılda yeniden canlanmıştır.
1980’ler: Arabesk oluştu
1980’li yıllarda İbrahim Tatlıses ve Orhan Gencebay gibi müzisyenler, Türk halkını Arap ve Bizans unsurlarıyla birleştiren, kırsaldan kente uzanan, dönemin sosyal ve ekonomik mücadelelerini yansıtan “Arabesk” müziği yaygınlaştırdı. göç ve dolayısıyla üslup, özellikle İstanbul’un hızla değişen toplumunda derin yankı buldu.
Bu arada, Sezen Aksu gibi dünyaca ünlü sanatçıların ortaya çıkmasıyla Türk pop müziği de bu dönemde çiçek açarak Türk ve uluslararası müzik arasındaki uçurumu kapattı. Sezen Aksu, Nilüfer, Kayahan ve Ajda Pekkan sürekli konserler veriyordu ve bir yandan da Aksu vokalistlerini yeni nesil pop ikonları olmaları için eğitiyordu ve bunu da yaptılar.
1990’lar: Türk popu küreselleşiyor
1990’lar, Türk pop yıldızı Tarkan’ın “Şımarık” (“Kiss Kiss”) adlı şarkısının küresel başarısıyla bir dönüm noktası oldu; vokalisti uluslararası bir sansasyon haline getirdi ve Türk sanatçılara küresel sahnede kapılar açtı. Tarkan’ın popülaritesinin bir kısmı da pop şarkılarına Türk halk unsurlarını katmasıydı. Türkiye’de müzik, Batı unsurlarını kucaklayan pop müzik ve ülkenin Anadolu müzik mirasından yararlanan Arabesk ile iki farklı yörüngeye girdiğinden, Tarken gibi müzisyenler aradaki boşluğu başarıyla kapatmayı başardı ve müziği benzeri görülmemiş bir popülerlik kazandı.
Bu dönem aynı zamanda Türk rock müziğinin yükselişine de tanık oldu; Duman, Athena ve Mavi Sakal gibi gruplar benzer şekilde Anadolulu rock öncüllerinden etkilenerek tamamen yeni bir Türk rock müziği türü yarattılar.
2000’ler: Eurovision dönemi
Türkiye, Eurovision’a ilk çıkışını 2000 yılında İsveç’in Stockholm kentinde Pınar Ayhan ve SOS’un seslendirdiği “Yorgunum Anla” şarkısıyla yaptı. Üç yıl sonra, 2003 yılında Letonya’nın başkenti Riga’da düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması’nı Sertab Erener’in “Everyway That I Can” performansıyla Türkiye kazandı. Bu zafer, Türkiye için Eurovision tarihinde önemli bir başarıya imza attı ve daha önce eşi Levent Yüksel ile birlikte Sezen Aksu’nun vokalistliğini yıllarca yapan Erener’i, adından söz ettirdi.
21. yüzyıl bir müzikal çeşitlilik dalgası getirdi ve geleneksel sesleri çağdaş ritimlerle harmanlayan Ceza gibi sanatçılarla Türk rap ön plana çıktı. Bağımsız ve elektronik müzik sahneleri de gelişti ve Türk müzisyenlerin deneysel ruhunu sergiledi.
2010’lar: Türk müziği çeşitleniyor
21. yüzyılda Ceza, Gaye Su Akyol ve Büyük Ev Ablukada gibi sanatçıların müzikal sınırları zorlamasıyla pop ve rock’ın yanı sıra rap, elektronik ve indie gibi türler de popülerlik kazandı.
2020’ler: Devam eden yenilik, küresel işbirliği:
Türk müziği küresel ölçekte yeniliklere devam ediyor. Aleyna Tilki ve Sıla gibi sanatçılar sesin yeni alanlarını keşfederken ve uluslararası sanatçılarla işbirlikleri yaparken, Gaye Su Akyol elektronik ritimleri ve Anadolu karışıklarını benzersiz bir şekilde harmanlayarak dünyayı turlarken, Evrencan Gündüz de Anadolu rock’ının yeniden canlanmasına öncülük ediyor.