İkinci Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan, BM Şartı’nın 51. maddesinde belirtilen meşru müdafaa hakkını kullanarak otuz yıldır işgal altında olan toprakların kurtarılmasını sağladı.
Çatışma, 10 Kasım 2020’de imzalanan bir deklarasyonla durduruldu. Her iki taraf da kalan sorunları diplomatik yollarla çözme taahhüdünde bulundu. Bu diplomatik müzakerelerin temel amacı, 10 Kasım’daki üçlü deklarasyonda belirtilen koşulların tam olarak uygulanmasını sağlamak ve sonuçta Azerbaycan ile Ermenistan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının sağlanmasıydı. Devam eden bu görüşmeler, Güney Kafkasya’da barış ve işbirliği çağına girme vaadini taşıyordu ve yıllar süren çatışmaların ardından önemli bir dönüm noktasına işaret ediyordu.
Ancak Ermeni tarafının, silahlı Ermeni güçlerinin Karabağ’daki Azerbaycan topraklarından çıkarılması çağrısında bulunan 10 Kasım üçlü deklarasyonunun dördüncü maddesi de dahil olmak üzere üzerinde mutabakata varılan taahhütlerin çoğunu yerine getirememesi nedeniyle endişeler ortaya çıktı. Üzerinde mutabakata varılan şartlardan bu sapma, bölgede yeniden çatışma riskini artırdı. Ayrıca Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki yasadışı silahlı gruplar da Azerbaycan silahlı kuvvetlerine saldırılar başlattı.
Sonuç olarak Bakü, 19 Eylül’de bu yasadışı silahlı birimleri silahsızlandırmayı amaçlayan bir terörle mücadele operasyonu başlatmak zorunda kaldı. Geçtiğimiz hafta 23 saat 47 dakika süren askeri operasyon, yasadışı silahlı kuvvetlerin teslim olması ve Karabağ’da kendi kendini ilan eden yönetimin dağıtılmasıyla sonuçlandı. Azerbaycan tarafının bu operasyonu başlatmak için geçerli hukuki, siyasi ve askeri gerekçeleri olduğunu belirtmekte fayda var.
Yasal nedenler
Ermeniler ve destekçileri, Azerbaycan topraklarının işgali konusunu siyasi ve propaganda aracı olarak çerçevelese de, bu konunun temelinde uluslararası hukuk bulunmaktadır. Azerbaycan’ın tutumunun gücü uluslararası hukuk ilkelerine uyumunda yatmaktadır. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın terörle mücadele operasyonu başlatma kararı üç temel hukuki temele sağlam bir şekilde dayanıyordu: Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul ettiği kararlar; ikincisi, üçlü deklarasyon; ve üçüncüsü, bölgenin uluslararası alanda Azerbaycan toprağı olarak tanınması.
1993 yılında kabul edilen BM Güvenlik Konseyi kararları, silahlı Ermeni kuvvetlerinin Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarından derhal ve koşulsuz olarak çekilmesine vurgu yapıyordu. 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan ordusu bu toprakların bir kısmını başarıyla kurtardı. Üçlü deklarasyonun dördüncü maddesi, Rusya Federasyonu’nun barışı koruma birliğinin, Ermeni silahlı kuvvetlerinin işgal altındaki kalan bölgelerden çekilmesiyle birlikte konuşlandırılacağını öngörüyordu. Ancak üçlü deklarasyonun üzerinden üç yıl geçmesine rağmen Ermeni silahlı kuvvetleri ne bölgeyi terk etmiş, ne de Rus barış gücü birlikleri ya da Ermenistan tarafından uzaklaştırılmıştı. Bu, 1993’te alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarının ve 10 Kasım’daki üçlü deklarasyonun koşullarının yerine getirilmediği anlamına geliyordu.
Öte yandan Karabağ uluslararası alanda her zaman Azerbaycan toprağı olarak tanınmıştır. Sürecin önemli bir dönüm noktası, 6 Ekim 2022’de Prag’da varılan anlaşmayla yaşandı. Bu anlaşmada her iki taraf da 1991 Alma-Ata Deklarasyonu ile toprak bütünlüğü ilkelerini tanımayı taahhüt etti. Azerbaycan ve Ermenistan bu deklarasyonu imzalayarak aralarındaki anlaşmayı bir kez daha teyit ettiler. Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olarak tanınması.
Daha sonra devam eden barış görüşmeleri sırasında Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü açıkça kabul etti. Bu açıklama önemli bir adım olarak görüldü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Karabağ’la ilgili tüm konuların Paşinyan’ın tanınmasıyla çözüldüğünü belirterek, terörle mücadele operasyonunun Azerbaycan’ın yetki alanına girdiğini ima etti.
Ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, operasyon öncesinde Azerbaycan’ın kendi egemen topraklarında gri alanlara veya yasadışı silahlı kuvvetlere izin vermeyeceğini açıkça belirtmişti. Bu tutum, Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov’un 21 Eylül’deki BM Güvenlik Konseyi toplantısında da yinelenmiş ve hiçbir devletin kendi topraklarında yasa dışı silahlı güçlerin varlığına tahammül edemeyeceğini vurgulamıştı.
Azerbaycan’ın terörle mücadele operasyonunun meşruiyetine ek olarak, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Azerbaycan’ın operasyonu durdurma konusundaki koşullarını anlamak amacıyla Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile şahsen görüştü. Bu etkileşim, operasyonun ABD açısından meşru kabul edildiğini gösteriyordu. Özetle, uluslararası toplumun Karabağ’ı Azerbaycan toprağı olarak tanıması, önemli siyasi şahsiyetlerin ve liderlerin açıklamaları ve eylemleriyle birleştiğinde, Azerbaycan’ın Karabağ’daki terörle mücadele operasyonunun uluslararası hukuk bağlamında meşruluğunun altını çiziyor.
Politik nedenler
Karabağ’da teröre karşı başlatılan bu operasyonun üç siyasi nedeni vardı. Öncelikle Ermenistan’ın uluslararası mekanizma talebi. Ermenistan, Karabağ’ı sözlü olarak Azerbaycan toprağı olarak tanımasına rağmen Karabağ Ermenilerinin haklarını ve güvenliğini koruyacak uluslararası bir mekanizmanın kurulmasını istedi. Bu, Azerbaycan’ın bölgedeki egemenliğinin uluslararası bir varlığa devredilmesi arzusunu ima ediyordu. Aslında Ermenistan bu talepleri desteklemek için eski Minsk Grubu’na benzer bir mekanizmayı yeniden canlandırmayı amaçlıyordu. Ermenistan, Azerbaycan’a baskı uygulamak ve konumunu güçlendirmek amacıyla bölgede yaklaşık 10.000 yasadışı silahlı kuvvetin varlığını sürdürdü.
Ayrıca Ermenistan, özellikle Laçin yolunun Azerbaycan’ın kontrolünde olmadığı dönemde, Azerbaycan’ın kontrolü dışındaki yollardan silah ve personel göndererek bu yasadışı silahlı grupları güçlendirmeye çalıştı. Ermeni vatandaşların Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde silahlı kuvvet olarak yer aldığı, Azerbaycan sınır birliklerinin sağladığı video kanıtlarıyla kanıtlandı.
Ayrıca Karabağ’daki durum, sivil nüfusu etkili bir şekilde rehin tutan yasadışı silahlı grupların varlığı nedeniyle daha da karmaşık hale geldi. Bu silahlı gruplar, Karabağ’a özel statü talep ederek ve Azerbaycan’ın egemenliğini tanımayı reddederek uluslararası anlaşmalara doğrudan aykırı davranan bölgedeki ayrılıkçı unsurlara siyasi destek sağladı. Karabağ’daki ayrılıkçılar, 2022 yılında Prag’da alınan kararın ardından başlayan ve diğer uluslararası platformlarda da destek gören Azerbaycan-Karabağ Ermenileri arasında doğrudan görüşmelere şiddetle karşı çıktı. Bunun yerine arabulucuların katılımında ısrar ettiler.
Azerbaycan ve Karabağ Ermeni temsilcileri arasındaki ilk görüşme, Rus barış birliklerinin arabuluculuğunda 1 Mart’ta Hocalı’da gerçekleşti. Daha sonra Azerbaycan tarafı bu toplantıların arabulucusuz devam etmesini ve daha doğrudan bir diyalog için Bakü’de yapılmasını önerdi. Ancak Karabağ ayrılıkçıları bu öneriyi reddetti. Azerbaycan’ın Yevlah şehrinde doğrudan görüşme yapılması konusunda Moskova’da Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları düzeyinde anlaşmaya varılması dikkat çekti. Maalesef Karabağ’daki ayrılıkçı güçler son anda geriledi. Esas itibarıyla hem Ermenistan hem de Karabağ’daki ayrılıkçı unsurlar üzerinde mutabakata varılan kararları ısrarla göz ardı ediyor ve yasadışı silahlı güçleri koruyucu kalkan olarak kullanıyorlardı.
9 Eylül 2023’te Hankendi’deki ayrılıkçılar, “meşruiyetlerini yenilemek” amacıyla bölgede yeni bir sözde başkanlık seçimi düzenlediler. 2020 savaşının ardından ayrılıkçıların tavırları tamamen başarısızlığa uğradı ve bu yeni sözde seçimlerde yeni yüzlerle farklı sonuçlar elde edeceklerini sandılar. Ancak bu seçimler ters tepti ve uluslararası örgütler ve devletler bu seçimleri kınayarak bölgeyi Azerbaycan toprağı olarak tanıdıklarını açıkladılar. Öte yandan Cumhurbaşkanı Aliyev, Karabağ’da yapılan yasadışı seçimlerin taraflar arasında varılan sözlü anlaşmaya aykırı olduğunu belirtti.
Nitekim yeni seçilen sözde cumhurbaşkanının ilk talebi ayrılıkçılara özel statü verilmesiydi. Dolayısıyla bölgede silahlı kuvvetlerin varlığı sözde yönetimin bölgedeki statükoyu kendi lehine kullanma isteğini artırdı.
Askeri nedenler
Öte yandan Ermenistan 44 gün savaşında mağlup olmasına rağmen Azerbaycan’la yeni bir savaşın planlarını yapıyordu. Nikol Paşinyan yönetimi, Azerbaycan’la devam eden barış görüşmelerinden sonuç çıkmaması için zaman oyunu oynarken, Ermenistan da uygun bir jeopolitik ortama hazırlanıyordu. Buna paralel olarak Ermenistan’da hükümete veya muhalefete yakın uzman ve siyasetçiler, Ermenistan’ın da Azerbaycan gibi 20-30 yıl bekleyip sonunda Karabağ’ı geri alabileceğini ileri sürüyordu. Bu nedenle Ermenistan zamana karşı oynamayı, askeri ve ekonomik olarak kendisini güçlendirmeyi ve ardından yeni bir saldırı başlatmayı planlıyordu. Nitekim son dönemde silahlanmaya yönelik çabaları artmış ve insanoğlunun savaşma potansiyelini artırmaya yönelik faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.
Karabağ’daki yasadışı Ermeni silahlı kuvvetleri sürekli olarak Azerbaycan’ı askeri açıdan tehdit ediyordu. İşgalden kurtarılan bölgelerde yeni yapılan yollara mayın döşediler, Azerbaycan üzerinde uçan uçakların elektronik sistemlerine müdahale ettiler ve operasyonun başlamasından bir gün önce Ağdam’da iki Azerbaycan askerini yaraladılar. Aynı gün Fuzuli-Şuşa yoluna döşenen mayınlar sonucu 7 Azerbaycan polisi sabotaj eylemleri sonucu şehit oldu. Buradaki temel amaç Azerbaycan’ın işgalden kurtarılan bölgelerindeki imar çalışmalarını tehdit etmek, sivil halkın kendi topraklarına dönmesini engellemek ve caydırıcı güç kazanmaktır. Dolayısıyla askeri terörle mücadele operasyonunu gerekli kılan faktörler bunlardı.
Terörle mücadelede öncelikli olarak askeri hedeflere yönelik başlatılan operasyonda sivillerin yaşadığı alanlar hedef alınmadı. Kısa sürede stratejik yükseklikler ele geçirildi ve yasadışı silahlı grupların ikmal yolları kesildi. Bu onların bir gün içinde teslim olmalarına neden oldu. Karabağ’da Azerbaycan egemenliğinin tesisi ve Karabağ Ermenilerinin Azerbaycan’a entegrasyon sürecinin başlaması, Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barışın önündeki en önemli engellerden birinin ortadan kalkmasına yol açtı.
İkinci Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan, BM Şartı’nın 51. maddesinde belirtilen meşru müdafaa hakkını kullanarak otuz yıldır işgal altında olan toprakların kurtarılmasını sağladı.
Çatışma, 10 Kasım 2020’de imzalanan bir deklarasyonla durduruldu. Her iki taraf da kalan sorunları diplomatik yollarla çözme taahhüdünde bulundu. Bu diplomatik müzakerelerin temel amacı, 10 Kasım’daki üçlü deklarasyonda belirtilen koşulların tam olarak uygulanmasını sağlamak ve sonuçta Azerbaycan ile Ermenistan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının sağlanmasıydı. Devam eden bu görüşmeler, Güney Kafkasya’da barış ve işbirliği çağına girme vaadini taşıyordu ve yıllar süren çatışmaların ardından önemli bir dönüm noktasına işaret ediyordu.
Ancak Ermeni tarafının, silahlı Ermeni güçlerinin Karabağ’daki Azerbaycan topraklarından çıkarılması çağrısında bulunan 10 Kasım üçlü deklarasyonunun dördüncü maddesi de dahil olmak üzere üzerinde mutabakata varılan taahhütlerin çoğunu yerine getirememesi nedeniyle endişeler ortaya çıktı. Üzerinde mutabakata varılan şartlardan bu sapma, bölgede yeniden çatışma riskini artırdı. Ayrıca Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki yasadışı silahlı gruplar da Azerbaycan silahlı kuvvetlerine saldırılar başlattı.
Sonuç olarak Bakü, 19 Eylül’de bu yasadışı silahlı birimleri silahsızlandırmayı amaçlayan bir terörle mücadele operasyonu başlatmak zorunda kaldı. Geçtiğimiz hafta 23 saat 47 dakika süren askeri operasyon, yasadışı silahlı kuvvetlerin teslim olması ve Karabağ’da kendi kendini ilan eden yönetimin dağıtılmasıyla sonuçlandı. Azerbaycan tarafının bu operasyonu başlatmak için geçerli hukuki, siyasi ve askeri gerekçeleri olduğunu belirtmekte fayda var.
Yasal nedenler
Ermeniler ve destekçileri, Azerbaycan topraklarının işgali konusunu siyasi ve propaganda aracı olarak çerçevelese de, bu konunun temelinde uluslararası hukuk bulunmaktadır. Azerbaycan’ın tutumunun gücü uluslararası hukuk ilkelerine uyumunda yatmaktadır. Bu bağlamda, Azerbaycan’ın terörle mücadele operasyonu başlatma kararı üç temel hukuki temele sağlam bir şekilde dayanıyordu: Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul ettiği kararlar; ikincisi, üçlü deklarasyon; ve üçüncüsü, bölgenin uluslararası alanda Azerbaycan toprağı olarak tanınması.
1993 yılında kabul edilen BM Güvenlik Konseyi kararları, silahlı Ermeni kuvvetlerinin Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarından derhal ve koşulsuz olarak çekilmesine vurgu yapıyordu. 44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan ordusu bu toprakların bir kısmını başarıyla kurtardı. Üçlü deklarasyonun dördüncü maddesi, Rusya Federasyonu’nun barışı koruma birliğinin, Ermeni silahlı kuvvetlerinin işgal altındaki kalan bölgelerden çekilmesiyle birlikte konuşlandırılacağını öngörüyordu. Ancak üçlü deklarasyonun üzerinden üç yıl geçmesine rağmen Ermeni silahlı kuvvetleri ne bölgeyi terk etmiş, ne de Rus barış gücü birlikleri ya da Ermenistan tarafından uzaklaştırılmıştı. Bu, 1993’te alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarının ve 10 Kasım’daki üçlü deklarasyonun koşullarının yerine getirilmediği anlamına geliyordu.
Öte yandan Karabağ uluslararası alanda her zaman Azerbaycan toprağı olarak tanınmıştır. Sürecin önemli bir dönüm noktası, 6 Ekim 2022’de Prag’da varılan anlaşmayla yaşandı. Bu anlaşmada her iki taraf da 1991 Alma-Ata Deklarasyonu ile toprak bütünlüğü ilkelerini tanımayı taahhüt etti. Azerbaycan ve Ermenistan bu deklarasyonu imzalayarak aralarındaki anlaşmayı bir kez daha teyit ettiler. Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olarak tanınması.
Daha sonra devam eden barış görüşmeleri sırasında Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü açıkça kabul etti. Bu açıklama önemli bir adım olarak görüldü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Karabağ’la ilgili tüm konuların Paşinyan’ın tanınmasıyla çözüldüğünü belirterek, terörle mücadele operasyonunun Azerbaycan’ın yetki alanına girdiğini ima etti.
Ayrıca Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, operasyon öncesinde Azerbaycan’ın kendi egemen topraklarında gri alanlara veya yasadışı silahlı kuvvetlere izin vermeyeceğini açıkça belirtmişti. Bu tutum, Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov’un 21 Eylül’deki BM Güvenlik Konseyi toplantısında da yinelenmiş ve hiçbir devletin kendi topraklarında yasa dışı silahlı güçlerin varlığına tahammül edemeyeceğini vurgulamıştı.
Azerbaycan’ın terörle mücadele operasyonunun meşruiyetine ek olarak, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Azerbaycan’ın operasyonu durdurma konusundaki koşullarını anlamak amacıyla Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile şahsen görüştü. Bu etkileşim, operasyonun ABD açısından meşru kabul edildiğini gösteriyordu. Özetle, uluslararası toplumun Karabağ’ı Azerbaycan toprağı olarak tanıması, önemli siyasi şahsiyetlerin ve liderlerin açıklamaları ve eylemleriyle birleştiğinde, Azerbaycan’ın Karabağ’daki terörle mücadele operasyonunun uluslararası hukuk bağlamında meşruluğunun altını çiziyor.
Politik nedenler
Karabağ’da teröre karşı başlatılan bu operasyonun üç siyasi nedeni vardı. Öncelikle Ermenistan’ın uluslararası mekanizma talebi. Ermenistan, Karabağ’ı sözlü olarak Azerbaycan toprağı olarak tanımasına rağmen Karabağ Ermenilerinin haklarını ve güvenliğini koruyacak uluslararası bir mekanizmanın kurulmasını istedi. Bu, Azerbaycan’ın bölgedeki egemenliğinin uluslararası bir varlığa devredilmesi arzusunu ima ediyordu. Aslında Ermenistan bu talepleri desteklemek için eski Minsk Grubu’na benzer bir mekanizmayı yeniden canlandırmayı amaçlıyordu. Ermenistan, Azerbaycan’a baskı uygulamak ve konumunu güçlendirmek amacıyla bölgede yaklaşık 10.000 yasadışı silahlı kuvvetin varlığını sürdürdü.
Ayrıca Ermenistan, özellikle Laçin yolunun Azerbaycan’ın kontrolünde olmadığı dönemde, Azerbaycan’ın kontrolü dışındaki yollardan silah ve personel göndererek bu yasadışı silahlı grupları güçlendirmeye çalıştı. Ermeni vatandaşların Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde silahlı kuvvet olarak yer aldığı, Azerbaycan sınır birliklerinin sağladığı video kanıtlarıyla kanıtlandı.
Ayrıca Karabağ’daki durum, sivil nüfusu etkili bir şekilde rehin tutan yasadışı silahlı grupların varlığı nedeniyle daha da karmaşık hale geldi. Bu silahlı gruplar, Karabağ’a özel statü talep ederek ve Azerbaycan’ın egemenliğini tanımayı reddederek uluslararası anlaşmalara doğrudan aykırı davranan bölgedeki ayrılıkçı unsurlara siyasi destek sağladı. Karabağ’daki ayrılıkçılar, 2022 yılında Prag’da alınan kararın ardından başlayan ve diğer uluslararası platformlarda da destek gören Azerbaycan-Karabağ Ermenileri arasında doğrudan görüşmelere şiddetle karşı çıktı. Bunun yerine arabulucuların katılımında ısrar ettiler.
Azerbaycan ve Karabağ Ermeni temsilcileri arasındaki ilk görüşme, Rus barış birliklerinin arabuluculuğunda 1 Mart’ta Hocalı’da gerçekleşti. Daha sonra Azerbaycan tarafı bu toplantıların arabulucusuz devam etmesini ve daha doğrudan bir diyalog için Bakü’de yapılmasını önerdi. Ancak Karabağ ayrılıkçıları bu öneriyi reddetti. Azerbaycan’ın Yevlah şehrinde doğrudan görüşme yapılması konusunda Moskova’da Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları düzeyinde anlaşmaya varılması dikkat çekti. Maalesef Karabağ’daki ayrılıkçı güçler son anda geriledi. Esas itibarıyla hem Ermenistan hem de Karabağ’daki ayrılıkçı unsurlar üzerinde mutabakata varılan kararları ısrarla göz ardı ediyor ve yasadışı silahlı güçleri koruyucu kalkan olarak kullanıyorlardı.
9 Eylül 2023’te Hankendi’deki ayrılıkçılar, “meşruiyetlerini yenilemek” amacıyla bölgede yeni bir sözde başkanlık seçimi düzenlediler. 2020 savaşının ardından ayrılıkçıların tavırları tamamen başarısızlığa uğradı ve bu yeni sözde seçimlerde yeni yüzlerle farklı sonuçlar elde edeceklerini sandılar. Ancak bu seçimler ters tepti ve uluslararası örgütler ve devletler bu seçimleri kınayarak bölgeyi Azerbaycan toprağı olarak tanıdıklarını açıkladılar. Öte yandan Cumhurbaşkanı Aliyev, Karabağ’da yapılan yasadışı seçimlerin taraflar arasında varılan sözlü anlaşmaya aykırı olduğunu belirtti.
Nitekim yeni seçilen sözde cumhurbaşkanının ilk talebi ayrılıkçılara özel statü verilmesiydi. Dolayısıyla bölgede silahlı kuvvetlerin varlığı sözde yönetimin bölgedeki statükoyu kendi lehine kullanma isteğini artırdı.
Askeri nedenler
Öte yandan Ermenistan 44 gün savaşında mağlup olmasına rağmen Azerbaycan’la yeni bir savaşın planlarını yapıyordu. Nikol Paşinyan yönetimi, Azerbaycan’la devam eden barış görüşmelerinden sonuç çıkmaması için zaman oyunu oynarken, Ermenistan da uygun bir jeopolitik ortama hazırlanıyordu. Buna paralel olarak Ermenistan’da hükümete veya muhalefete yakın uzman ve siyasetçiler, Ermenistan’ın da Azerbaycan gibi 20-30 yıl bekleyip sonunda Karabağ’ı geri alabileceğini ileri sürüyordu. Bu nedenle Ermenistan zamana karşı oynamayı, askeri ve ekonomik olarak kendisini güçlendirmeyi ve ardından yeni bir saldırı başlatmayı planlıyordu. Nitekim son dönemde silahlanmaya yönelik çabaları artmış ve insanoğlunun savaşma potansiyelini artırmaya yönelik faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır.
Karabağ’daki yasadışı Ermeni silahlı kuvvetleri sürekli olarak Azerbaycan’ı askeri açıdan tehdit ediyordu. İşgalden kurtarılan bölgelerde yeni yapılan yollara mayın döşediler, Azerbaycan üzerinde uçan uçakların elektronik sistemlerine müdahale ettiler ve operasyonun başlamasından bir gün önce Ağdam’da iki Azerbaycan askerini yaraladılar. Aynı gün Fuzuli-Şuşa yoluna döşenen mayınlar sonucu 7 Azerbaycan polisi sabotaj eylemleri sonucu şehit oldu. Buradaki temel amaç Azerbaycan’ın işgalden kurtarılan bölgelerindeki imar çalışmalarını tehdit etmek, sivil halkın kendi topraklarına dönmesini engellemek ve caydırıcı güç kazanmaktır. Dolayısıyla askeri terörle mücadele operasyonunu gerekli kılan faktörler bunlardı.
Terörle mücadelede öncelikli olarak askeri hedeflere yönelik başlatılan operasyonda sivillerin yaşadığı alanlar hedef alınmadı. Kısa sürede stratejik yükseklikler ele geçirildi ve yasadışı silahlı grupların ikmal yolları kesildi. Bu onların bir gün içinde teslim olmalarına neden oldu. Karabağ’da Azerbaycan egemenliğinin tesisi ve Karabağ Ermenilerinin Azerbaycan’a entegrasyon sürecinin başlaması, Azerbaycan ile Ermenistan arasında kalıcı barışın önündeki en önemli engellerden birinin ortadan kalkmasına yol açtı.