Gazze’de devam eden çatışma, Batı’nın sahip olduğu varsayılan “ahlaki üstünlüğe” ilişkin soruları gündeme getirdi. İsrail ordusunun sivil altyapının hedef alınması da dahil olmak üzere Gazze’ye yönelik aralıksız saldırıları, 10.000’i aşan ölü sayısıyla birlikte yıkıcı bir ölüme yol açtı. Ne yazık ki Gazze’de ortaya çıkan sahneler Hollywood’da tasvir edilen yaratıcı korkuları bile geride bırakmış görünüyor.
Çarşamba günü, İsrail ordusunun Gazze’deki Jabalia Mülteci Kampı’nı ikinci kez vurduğu ve burada yüzlerce can kaybının olduğu ve Blok 6 olarak bilinen yerleşim alanının tamamının yok edildiği bildirildi.
Özellikle endişe verici olan, yaygın soykırım ve etnik temizlik suçlamalarına rağmen ABD ve Avrupalı müttefiklerin İsrail’in Gazze’deki operasyonlarına sarsılmaz desteğidir. Bu kararlı destek, insani nedenlerle bile olsa ateşkes çağrılarına direnmeye kadar uzanıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İranlı mevkidaşı ile Çarşamba günü Ankara’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Avrupa ülkeleri ve ABD’nin İsrail’i Tel Aviv’in takdir edeceği ölçüde desteklediğine dikkat çekti.
Başka bir deyişle, İsrail “güçleri” yalnızca Filistin topraklarını işgal etmekle kalmıyor, aynı zamanda Batılı liderlerin siyasi ve diplomatik ruhuna da nüfuz ediyor gibi görünüyor. Batının ahlaki pusulasından bu şekilde vazgeçmenin ABD ve Avrupa ülkelerinin ulusal çıkarlarına hizmet edip etmediği tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor. Ancak Filistinlilerin özellikle Avrupa şehirlerinde karşı karşıya kaldığı trajik duruma karşı artan bir farkındalık, siyasi aktivizm ve kamuoyu var.
“Ukrayna ve Filistin için farklı standartlar olamaz. Adil bir dünya istiyorsak her zaman dürüstlük ve tutarlılıkla hareket etmeliyiz” diyen Fidan, “Batı ahlaki üstünlüğünü kaybetmiş durumda” diyerek Batı’yı eleştirdi.
Fidan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, kaçak yerleşimlere ilişkin söylemin değiştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Yerleşim yerlerine ‘hırsızlık’ denmesi gerektiğini, terminolojinin düzeltilmesi gerektiğini söyledi.
Bugünlerde “Batı’nın ahlaki üstünlüğü” tabirini de çok duyuyoruz.
Bu kavramı bugünlerde de sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Batı nedir, ahlaki nedir gibi tarihsel ve felsefi tartışmalara girmeden, yakın tarihin en karanlık sayfalarını hatırlamak, Bosna soykırımını ve Batı’nın “ahlaki” tutumunun burada nasıl hareket ettiğini araştırmak gerektiğini düşünüyorum. Batı’nın “ahlak” düzeyini ve neyin “ahlaki” olup neyin olmadığı konusunda çifte standardı ortaya çıkarmak için Afganistan ve Irak’taki vahşet incelenmelidir.
Batı’nın “ahlaki üstünlüğü”nden bahsetmeden önce, diğer pek çok yerin yanı sıra Yemen, Myanmar, Libya ve Suriye’ye olan ilgisizliği de açıklamak gerekiyor.
Odak noktasında teo-siyaset
Bu arada Batı’nın hiç ahlaki üstünlüğü oldu mu? Peki ya Afrika’daki, Asya’daki sömürge tarihi ve Güney Amerika’daki sömürü ya da Kuzey Amerika’daki Yerli topluluklara yönelik muamele?
Maddi anlamda, sosyal ve kültürel anlamda maddi çıkarlar ve bazı teolojik amaçlar uğruna sömürü ve mülksüzleştirme, “Batılının ahlaki üstünlüğü” tabirinde gizlidir. Gazze saldırılarının da merkezinde Siyonizm merkezli teo-politik anlatı yok mu? Bir yan not olarak, Orta Doğu’da İsrail’e yönelik “tek laik demokrasi” argümanının da bir efsane olduğu kanıtlandı.
İmgelerin ve anlatıların yarıştığı bir çatışmada, Gazze ve bir bütün olarak Filistin mücadelesi hakkında da yeni anlatılar önermenin zamanı geldi. Medyada, siyasi söylemlerde veya akademik analizlerde çifte standartlar ve ikiyüzlülük her düzeyde açığa çıkarılmalıdır.
Filistinli çocuklar bombalandığında Ukraynalı çocuklar için gözyaşı döken gözler kapatılırsa “Batılının ahlaki üstünlüğü” olamaz.
Gazze’deki sinematografik görüntüler gerçektir. Bu, Batı’nın ahlaki sınavdaki başarısızlığını gösteren gerçek bir kabus ve er ya da geç, masum çocukların ve sivillerin öldürülmesinde suç ortağı olanların bilinci de bu durumdan rahatsız olacak.