Anakronizm kavramı ele alındığında farklı yorumlar ortaya çıkabilir. Bu makale, anakronizm tanımını “farklı dönemlerin karmaşası, çağdaş yaşamın gerçeklerine ayak uyduramama ve günü modası geçmiş alışkanlıklara bağlı olarak geçirmekte ısrar etme” olarak benimsemiştir. Batı veya Atlantik ittifakı (genelde Küresel Kuzey olarak bilinir) açısından bakıldığında, bu spesifik sendromun son beş yılda ortaya çıktığının altını çizmek önemlidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş dönemi boyunca kurulan küresel düzenin himaye modelinin geçerliliği artık sona erdi.
Farklı güç merkezlerine sahip çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıktığı açıktır. Ancak, Küresel Kuzey’in baskın figürlerinin küresel ekonomik-politik sisteme ilişkin modası geçmiş bir anlayışa ısrarla güvenmeleri bir “anakronizm sendromuna” işaret ediyor. Ayrıntılı olarak açıklamak gerekirse, Soğuk Savaş sonrası ilk 25 yıl, yani 2005’e kadar, kalıcı tek kutuplu bir dünya algısını güçlendirdi. Ancak, 2024 yılı başlangıcı itibarıyla takip eden 18 yıl, Küresel Güney’in ve onun güçlü temsilcileri olan gelişmekte olan ekonomilerin küresel denklemdeki vazgeçilmez rolünün altını çiziyor.
Bu değişim, Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) dahil olmak üzere çeşitli çok taraflı uluslararası kuruluşlarda gözlemlenebilir. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) gibi kurumlar bile, Küresel Kuzey’in bir zamanlar baskın olan etkisine meydan okuyan artan bir baskıyla karşı karşıya. Bu organizasyonlarda hakimiyet kurma fırsatı, yönetimin katılımı ve Küresel Kuzey’in görüş veya eylemlerini tek taraflı olarak dayatması artık geçerli değil.
Belirgin bir küresel manzarayla karşı karşıya olduğumuzda, bu gerçeği Küresel Kuzey açısından içselleştirmek, uluslararası politikaların ve yaklaşımların yeniden şekillendirilmesi açısından önem kazanmaktadır. Ancak bu temel gerçeği esasen inkar eden bir tutumun benimsenmesi anakronizm sendromunun somut örneğidir.
Küresel gerçekler
Bu küresel gerçeklik, anakronizm sendromunu bünyesinde barındıran bu temel gerçeği reddeden bir tutumda ısrar ederek, uluslararası politika ve yaklaşımların Küresel Kuzey perspektifinden yeniden değerlendirilmesini gerektirmektedir. Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasında güçlü bir diyalog ağının kurulmasını savunan Türkiye başta olmak üzere önemli oyun kurucu ülkelerin uyarılarına kulak verilmesi gerekiyor. Anakronizm sendromu, küresel iklim değişikliği, küresel gıda ve enerji arz güvenliği, küresel tedarik zinciri ağı gibi tehditlere yönelik önerilerin değerlendirilmesini engellemekle kalmıyor, aynı zamanda bu tehditlerin boyutlarını da artırıyor.
Örneğin, Türkiye’nin Karadeniz Tahıl Koridoru Girişimi, BM işbirliğiyle olası bir gıda krizini önledi ancak Temmuz ayından bu yana yaşanan aksaklıklar, Ortadoğu’da artan gerilimlere atfedilen Kızıldeniz’den gıda sevkiyatında %40’lık bir düşüşe yol açtı. Gazze’de devam eden çatışma.
Afrika’nın toplam nüfusunun 2100 yılında dünya nüfusunun %39’unu temsil eden 4,4 milyara ulaşacağı öngörülen geleceğin dünya ekonomisinde, Asya-Pasifik ve Afrika’nın küresel ekonomik-politik sistemde artan etkisi, küresel düzenin yeniden yapılandırılmasını zorunlu kılmaktadır. . Küresel Kuzey’in anakronizm sendromunu aşması ve bu yeniden yapılanmada yapıcı rol oynaması için acilen harekete geçilmesi gerekiyor. Bunun yapılmaması, küresel düzende sürekli bir düşüş ve Küresel Kuzey için zorlukların şiddetlenmesi riskini taşıyor.