Gazze’de katliam gerçekleştiren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, hem yurt içinden hem de uluslararası toplumdan tepkiyle karşı karşıya kalıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Netanyahu’yu iktidarını kaybedeceği konusunda uyarırken, İsrail muhalefetinin önde gelen üyelerinden Yair Lapid, İsrail başbakanını değiştirip yeni bir hükümet kurma zamanının geldiğini savundu.
7 Ekim’den önce de güçlü bir muhalefetle karşı karşıya kalan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas’ın bu kadar önemli bir saldırıyı nasıl gerçekleştirebildiğini sorgulayan gözlemcilerin ülke içindeki ağır eleştiri yağmuruna maruz kalıyor.
İsrail başbakanının, İsrail ordusunun Gazze’de işlediği suçların hesabını yurt dışında vermesi bekleniyor. Aslında Birleşmiş Milletler yetkilileri, Netanyahu hükümetinin Gazze’de bir “soykırım” işlediğini gösteren giderek artan sayıda kanıtın bulunduğunu defalarca ifade etti. Batı’nın dört bir yanındaki insanlar çeşitli yasaklara rağmen Filistin yanlısı protestolar düzenliyor ve hükümetlerinin meşruiyetini sorguluyor.
Ortadoğu diplomasisindeki zorluklar
Bu arada ABD’de giderek artan sayıda gözlemci, Biden yönetiminin Netanyahu ile başarılı bir müzakere yürütemediğini ve Gazze’nin geleceğine ilişkin bir planının bulunmadığını belirtiyor. Aynı zamanda ABD medya kuruluşları Rusya’nın 7 Ekim’den bu yana Orta Doğu’daki nüfuzunu güçlendirdiği uyarısında bulunuyor.
ABD Başkanı Joe Biden, aşırı İsrail yanlısı politikası nedeniyle gençler, siyahi toplum ve Müslümanlar tarafından giderek artan eleştirilerle karşı karşıya kalıyor. Giderek daha fazla insan, Washington’un İsrail başbakanını dizginlemedeki başarısızlığının, küresel liderlik iddiasını olumsuz etkilediğine, değerlerini ve normlarını baltaladığına ve en önemlisi Amerikan çıkarlarına zarar verdiğine inanıyor.
Bu çerçevede, Batı kamuoyu İsrail ve Filistin arasında bölünmüş durumda ve felsefi-siyasi bir kriz yaşıyor. Bazı Batılı ülkeler çöküşü kabul etmeyi reddederken veya Gazze’de önemli rol oynayan BM kuruluşlarının uyarılarını dikkate almazken, Almanya en olumsuz anlamda öne çıktı.
Pek çok Avrupa ülkesindeki politikacılar nihayet İsrail’i durmaya çağırırken, Almanya İsrail’in en güçlü destekçisi olmaya devam ediyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’e yönelik eleştirilerine yanıt veren Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İsrail’in demokrasiye sahip, insan haklarına ve uluslararası hukuka saygı duyan ve ona göre hareket eden bir ülke olduğunu söylemekte hiçbir sorun yaşamadı. İsrail saçmalıktı.
Alman hükümetinin başı aslında BM’nin İsrail’i soykırım yapmakla suçladığı ve Gazze’nin çocuklar için mezarlığa dönüştüğü uyarısında bulunduğu bir dönemde bu açıklamayı yapmıştı.
Holokost’un Alman ruhuna verdiği ağır zararın bir başka tezahürü, Frankfurt Okulu’nun önde gelen üyelerinden Jürgen Habermas’tan geldi. Habermas, İsrail’in “meşru” meşru müdafaa hakkını desteklemek için üç Alman düşünürle bir araya gelerek Gazze’de olup bitenlerin tanımına karşı çıktı. soykırım olarak nitelendiriyor ve İsrail’i savunmanın Almanya’nın demokratik ahlakı olduğunu iddia ediyor.
Habermas’ın İsrail işgalinden hiç söz etmeyen bir bildiriyi imzalaması, Yahudi cemaatinin savunulmasından ziyade Benjamin Netanyahu’nun aşırı sağ hükümetinin savunulması olarak görüldü. Aslında Britanya Sosyalist İşçi Partisi’nin merkez komitesinin bir üyesi olan Alex Callinicos, İsrailli bakanların niyetleri hakkında defalarca konuşmalarına rağmen Habermas ve diğerlerinin İsrail’in soykırım niyetini reddetmeleri nedeniyle bildirgenin eleştirel teorinin resmi ölümüne işaret ettiğini savundu.
Neyse ki Londra, Paris ve diğer Avrupa başkentlerinde, hükümetlerinin bu katliam karşısında utanç verici sessizliğine rağmen Filistin yanlısı protestolar düzenleyen bazı vicdanlı vatandaşlar var. Kimsenin Batı’nın resmi ölümünü ilan etmesini engelleyen şey budur.