Aylar süren hazırlıkların ardından yeni yılın ikinci gününün ilk saatlerinde 8 ilde geniş çaplı istihbarat operasyonu gerçekleştirildi. Polis ve adli makamlarla koordineli olarak yürütülen bu operasyon, İsrail’in Mossad bağlantılı casus şebekesine karşı yapılan ilk hamle değildi. Aslında son hamle, 2021’den bu yana devam eden bir dizi operasyonun devamıydı. O tarihten bu yana İsrail’in en üst düzey casusluk teşkilatı ile bağlantısı olan çok sayıda kişi tutuklandı ve İsrail’de provokatif casusluk faaliyetleri yürütmeye çalışan ağları tutuklandı. Türkiye çöktü.
Daily Sabah, Salı günü son operasyonun ayrıntılı raporlarını paylaştı. Diğer ülkelerde operasyon yürütmek casusluk işinin doğasının bir parçasıdır. Ancak işin doğası gereği iç istihbarat yetkililerini bilgilendirmek ve saygı göstermek de gerekiyor. İsrail casus teşkilatı son dönemde bu geleneklere uymamakla kalmıyor, Türkiye sınırları içerisinde Türkiye’ye karşı faaliyetler yürütmek için yoğun bir çalışma içerisinde.
Titrek zeminlerde bağlar
7 Ekim olayları öncesindeki yakınlaşma diplomasisi ve ardından Gazze’de yaşanan Filistin katliamına rağmen, İsrail’in Mayıs 2010’da Mavi Marmara Filosu’na saldırması ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bir Dakika” hamlesinden bu yana Türkiye ve İsrail ilişkileri sallantılı durumda. Ocak 2009’da Davos’ta. Ayrıca Türkiye’nin Filistin mücadelesiyle dayanışma konusundaki kararlı duruşu ve İsrail’in işgal altındaki topraklarda işlediği suçlara karşı duruşu, Ankara ile Tel Aviv arasındaki bağların yeniden tesisi için ortak bir zemin bulunmasını zorlaştırdı. Yine de Tel Aviv’le bağları onarma girişimleri, Ankara’nın Mısır, Suudi Arabistan gibi bölgedeki etkili ülkelerle bağlarını normalleştirmesinde etkili bir şekilde kilit rol oynadığı bölgedeki normalleşme çabaları dalgasının bir parçası olarak geldi. Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Ermenistan. Her ne kadar Suriye ile görüşmeler durmuş olsa da, yeni ve çok boyutlu dış politika oluşumu kapsamında Yunanistan ile ilişkileri normalleştirme çabaları da mevcut.
Uzlaşma olmadığında ve normalleşme karşılıklı fayda sağlamadığında normalleşme gerçekleşemez. Ayrıca bölgesel etkilerinin de iyi hesaplanması gerekmektedir. Rejim, sınırları içindeki terör faaliyetlerine göz yumarken ve egemenliğine yönelik tehditlere karşı Türk yetkililerin kayıtsız kalmasını beklerken Suriye’de nasıl bir normalleşme yaşanabilir? Benzer şekilde, bırakın Mossad’ın Türkiye’deki casusluk faaliyetlerini, Gazze’deki Filistinlilere ve işgal altındaki tüm bölgelerdeki Filistinlilere karşı her düzeyde suç işleyen Ankara ile Tel Aviv arasında normalleşme nasıl ayakta kalabilir?
Sistematik adaletsizliklere karşı ‘Bir Dakika’
Türk istihbaratının gücünün ve kabiliyetinin son yıllarda önemli ölçüde arttığı artık bir sır değil. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) yurt içi ve yurt dışındaki operasyonel faaliyetleri, ülkede PKK ve Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) terör faaliyetleri, uyuşturucu baronları ve çeteleri ve diğer suç faaliyetleriyle mücadelede önemli sonuçlar verdi. Ayrıca başarılı operasyonlar ülke içindeki yabancı casusluk faaliyetlerini çökertmeyi ve sınırlamayı başardı. Bu operasyonların kararlılıkla devam etmesi de sürpriz olmamalı. Ancak bu operasyonlar Ankara tarafından sadece karşı casusluk faaliyetleri olarak görülmemeli ve ilkeli “Bir Dakika” hamlesinin bir parçası olarak değerlendirilmelidir.
İsrail’in suçlarına karşı “Bir Dakika” duruşu ve tutumu temel niteliktedir. Bu sadece siyasi bir retorik değil. Bunun yerine daha büyük ölçekte küresel adaletsizliklere ve sistemsel hatalara karşı duruyor. Küresel yönetim kurumlarının işlevsizliklerine karşı ses çıkaran, “Dünya beşten büyüktür” mottosuyla reform çağrısı yapan bir tutumdur.
Casusluk faaliyetlerine karşı “Bir Dakika”, başkalarının pahasına güçlülerin çıkarlarına hizmet eden değil, adil ve hakkaniyeti gözeten bir uluslararası sistemi amaçlayan bir yaklaşımla okunmalıdır.
Terörle mücadelede şehit düşen Türk askerlerini ve İsrail’in aralıksız saldırıları altında Gazze’deki Filistinlileri anmak için yeni yılın ilk gününde binlerce kişi İstanbul’da toplandı. “Adil bir gelecek için” diye yüksek bir ses yükseldi. Ve bu adil gelecek, uluslararası toplumun, adaletsizliklere karşı, sadece “güçlü”yü değil, “doğruyu” koruyacak ve destekleyecek uluslararası kurumlar aracılığıyla birleşebilmesiyle mümkün olabilir.