Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye seçim kampanyası iki temele dayanıyor. Bunlardan ilki, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) süregelen başarısı ve gelecek vizyonuyla ilgilidir; seçim manifestosunda dirençli şehirler ve kamu hizmetleri ve çalışmaları referans alınarak vurgulanmıştır. Hareket, bu hafta başında 6 Şubat 2023 depreminden sağ kurtulanlara ev teslim ederek yeteneğini sergiledi. Erdoğan yönetiminin facianın yıl dönümünde 75 bin konut inşa etmesi ve bu sayıyı 2024 sonuna kadar 200 bine çıkarmayı taahhüt etmesi, seçmenlere net bir mesaj verdi: “AK Parti sorunları çözmede, proje yapmada, hizmet sunmada çok iyi. Bu alanlarda başka hiçbir parti onunla rekabet edemez.”
Erdoğan’ın kampanyasının ikinci ayağı ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yönelik eleştirilerine dayanıyor; bu mantıklı çünkü CHP Mayıs 2023’te muhalefetin talihsiz koalisyonunu kurdu ve İstanbul ve Ankara da dahil olmak üzere birçok büyük şehrin sorumluluğunu sürdürüyor. . Cumhurbaşkanının bizzat CHP genel başkanına yumruk atması da gayet doğal. Artık “Bay. Kemal’in yerine “Özgür Efendi”nin getirildiğini, “altı kişilik masa”nın bir komplo olduğunu, CHP’nin terörle mücadele dahil Türkiye’nin çıkarları konusunda kötü bir sicile sahip olduğunu anlatıyor.
Açıkçası, Türk cumhurbaşkanının muhalefetin parçalanmışlığını ve özellikle CHP içi iktidar mücadelesini vurgulama kararı parti siyaseti açısından önemliydi. Bu yüksek seviyedeki parçalanma kesinlikle Türklerin muhalefetin direksiyona geçmesine izin veremeyeceği iddiasını destekliyor. Üstelik belediye başkanı adaylarının seçimi, Başkan Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve eski Başkan Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki üç yönlü yetki dağılımını yansıtıyordu ki bu da Erdoğan’ın işine yaradı.
CHP’de ‘iç savaş’
Aynı zamanda CHP’li belediye başkanları da yeni parti yönetiminin “Kürtleri, Alevileri ve Kılıçdaroğlu taraftarlarını” kovma girişimlerinden şikayetçi oldu. Bu da cumhurbaşkanının ana muhalefet partisi içinde bir “iç savaş”tan söz etmesini mümkün kılıyor.
Geçtiğimiz günlerde siyasetten emekli olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, bir grup akademisyenle Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarını tartışmak üzere düzenli olarak bir araya geldiğini, bunun da belediye seçimi sonrasını beklediğini gösterdiğini ifade etti. Bu, eski başkanın görevini tamamlamadığı ve uygun koşullar altında koltuğunu geri almak istediği anlamına mı geliyor? Bu tür sorular, CHP’nin 31 Mart’a odaklanan bir kesimi ile 1 Nisan’ı sabırsızlıkla bekleyen bir kesimi arasındaki uçurumu genişletmekle kalmıyor, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sayın Erdoğan”ı gündeme getirmesine de fırsat yaratıyor. Bazen Kemal’dir. Başkan, muhalefetin son yenilgisini herkese hatırlatarak partisini zafere hazırlıyor.
Belediye başkanı adaylarının seçimi CHP’nin “değişim” iddiasını baltaladı ve fiilen onun yumuşak karnı haline geldi. Muhalefetin en büyük zayıflığının Mayıs 2023’te ortak cumhurbaşkanı adayı seçimiyle ilgili olduğunu hatırlayalım. Bu sefer de benzer bir soruna işbirliği tartışması da eşlik ediyor. Muhalefet bunu anlasa da rotasını değiştiremez.
Gayri resmi olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) olarak bilinen Yeşil Sol Parti’nin (YSP) kendi adaylarını çıkarıp çıkarmayacağı ve eğer çıkarsa ne tür adayları seçeceği büyükşehir yarışları açısından elbette önemli olacak. İstanbul, Ankara ve diğer yerler. Daha da önemlisi, CHP’li belediye başkanlarının hizmetlerinin ve vizyonunun anlatılması ikinci plana atılmış durumda. Nitekim CHP ve diğer muhalefet partileri seçim beyannamelerini bile yayınlamadılar. Daha da kötüsü, muhalefet adayları kampanya yolunda birbirlerine saldıracak ve saflarında görünen “kaosu” daha da kötüleştirecek.
Ana muhalefet partisi bırakın 2019’u, 2023’teki ivmeyi bile yaratabilecek durumda değil. İktidar partisi ise CHP’nin Mayıs 2023’teki yenilgisini unutmamasını sağlayacak.