Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçen hafta Çin’i ziyaret etti. Pekin’deki önemli kurumlarda konuşmalar yaptı ve ayrıca Kuzeybatı Çin’in Xinjiang Uyghur Otonom bölgesini ziyaret etti. Aslında bölge uzun süredir uluslararası ziyaretçi kabul etmiyordu.
Dünyada farklı ülkelerin esareti altında olan pek çok bölge bulunmaktadır. Ancak kültürel derinliği ve tarihi rolü nedeniyle Sincan unutulabilecek veya terk edilebilecek bir ülke veya ülke değil. Türk coğrafyasının tamamı işgal edilince bazı Türk devletleri Sovyetler Birliği’ne ilhak edildi. Bu bölgelerin çoğu Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan etti. Kalan kısımlar Çin tarafından ilhak edildi. Çin, Rusya’ya göre daha katı politikalar uyguluyor ve Sincan’ı sıkı kontrol altında tutuyor. Bu nedenle Çin’de Uygur Türklerine yönelik zaman zaman hoşgörü politikaları uygulanmakta, zaman zaman da asimilasyon politikaları uygulanmaktadır.
İsrail 75 yıldır Filistinlileri yok etmek için savaşıyor, her fırsatta liderlerini öldürüyor, onbinlerce Filistinliyi hapse atıyor. Ancak bugün dünyadaki Filistin nüfusu neredeyse İsraillilerden fazla. Bir millet asimilasyonla veya öldürmeyle yok edilemez.
Geçenlerde bir hadisi (Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarını) okudum ve çok çarpıcı buldum: “Bundan yüz yıl sonra, bu dünyada yaşayan insanlardan hiçbiri kalmayacaktır.” İnsanlığın tarihi uzun olsa ve devletlerin altı ila yedi bin yıllık bir geçmişi olsa da, bugün birbirini yok etmeye çalışan halkların hiçbiri yüz yıl sonra ortalıkta olamayacak. Bu bakış açısı, savaşların, yıkımların, büyük mücadelelerin insanlık için ne kadar büyük felaketlere yol açtığını kökten hatırlatıyor bize.
Kendisini dünya çapında demokrasinin savunucusu olarak konumlandıran ABD, Çin’in eylemlerini antidemokratik olarak değerlendiriyor. Aslında ne ABD ne de Batılı herhangi bir ülke Sincan’ı gerçekten umursuyor. Demokrasi iddiaları da gerçek değil.
Çin, İslam dünyasıyla iyi ilişkiler geliştirirken, Afrika ve Orta Doğu’daki ticari ortaklıklarını da sürdürüyor. Çin’in ticaret yapmadığı ülke neredeyse yok. Çin, Sincan konusunda İsrail gibi davranırsa zamanla oradaki öfkeyle ilgili sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdır.
Yıllar önce Çin ziyaretimde Çin hükümetinin isteği üzerine üniversitelerde konuşmalar yapmış, düşünce kuruluşlarıyla toplantılar yapmıştım. Sincan meselesi kimsenin ele almaması gereken bir tabuydu. Ancak konuşmaya başladığımda konuya değindim: Daha önce Çin’i ziyaret etmiş bir alim bana döndükten sonra ne yazmam gerektiğini sordu. Ona Sincan meselesine üç açıdan bakılabileceğini söyledim: birincisi Çin perspektifinden; ikincisi, Çin’i karalayan Amerika ve Batılı devletler açısından; üçüncüsü ise Türkiye’nin Çin’e güven sağlayarak, aynı zamanda fuar alanında Sincan halkının haklarını savunarak ve uluslararası meseleleri gözeterek arabuluculuk yapabilmesi.
Yani Türkiye, Çin ile Sincan arasında arabuluculuk yapabiliyor, tarihi misyonu ve Uygur Türkleriyle olan kardeşliği de buna imkan tanıyor. Fidan’ın ziyareti, bir bakıma Çin devletinin misafiri olarak, yıllar önce akademisyen arkadaşıma ilettiğim ve ziyaretimizde düşünce kuruluşlarına aktardığım bilgilerle örtüşüyor. Bugün Çin devletinin Fidan’ın Sincan’da Uygur Türkleriyle buluşmasını sağlaması, benim yıllar önce önerdiğim vizyona benzer bir çerçeveyi benimsemiş olduğunun göstergesidir diye düşünüyorum.
Devletler genellikle sağduyuyla hareket ederler. Ancak zaman zaman kararsız davrandıkları ve kontrolü kaybettikleri de görülmektedir. Hz. Muhammed’in kıdemli sahabesi ve kayınpederi olan Ömer ibn el-Hattab’ın çok değerli bir sözü vardır: “Cezalandırmada yanılmaktansa, af tarafında hata yapmak her zaman daha iyidir.” Sincan’daki olaylarla ilgili hem aldığımız bilgilere hem de aktarılmayanlara bakıldığında Uygur Türklerinin ciddi bir travma yaşadığı açıkça görülüyor. Bu ziyaret ve benzeri çabaların Sincan’da akıl sağlığının ve adaletin yeniden tesis edilmesine yol açacağını umuyorum.