Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de İslamcı grupların güneye doğru ilerlemesine ilişkin olarak, “temennimiz bu yürüyüş devam etsin” açıklamasında bulundu. Ankara’da düzenlenen bir konuşmada Erdoğan, “İdlib, Hama, Humus, elbette hedef Şam. Muhaliflerin ilerleyişi devam ediyor. Biz de bu durumu hem istihbarat hem de medya aracılığıyla takip ediyoruz. Amacımız, bu gelişmenin kazasız belasız bir şekilde sürmesidir” dedi. Ayrıca, Suriye lideri Beşar Esad ile görüşme taleplerini de hatırlatan Erdoğan, “Esed’e bir çağrıda bulunmuştuk. ‘Gel, Suriye’nin geleceğini birlikte belirleyelim’ demiştik. Ne yazık ki bu konuda olumlu bir geri dönüş alamadık” ifadelerini kullandı. Erdoğan, son olarak 13 Kasım’da Esad’a tekrar çağrı yaparak, Suriye ilişkilerini düzeltmek istediklerini belirtmişti. Bu konuşmanın devamında, “Ben hala Esed’den umutluyum” dedi. Suriye’de muhaliflerin kontrolüne geçen Hama’nın önemi nedir? Türkiye-Suriye normalleşme süreci yeniden canlanacak mı? Suriye’nin eski Ankara Büyükelçisi, normalleşme konusunda olumlu işaretlerin bulunduğunu ifade etti. Suriye’de iç savaşın başlamasından 13 yıl sonra, bölgelere kimlerin hâkim olduğu sorusu gündeme geliyor. İdlib’te liderliğini Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) yaptığı İslamcı muhalifler, 27 Kasım’da ülkenin güneyine yönelik saldırılara girişti ve kısa sürede Halep’i ele geçirdi. Son günlerde Hama’yı da kontrol altına alan muhalifler, Humus’a yaklaşmaya başladı. 27 Kasım’dan bu yana çatışmalara müdahil olmadıklarını açıklayan Türkiye, Astana Süreci ortakları Rusya ve İran ile diplomatik temasları sürdürmekte. Astana toplantıları, Suriye’de ateşkes ve çatışma süreçlerinin kontrol altında tutulması amacıyla 2017’de Türkiye ve Rusya’nın öncülüğünde başlatılmış ve daha sonra İran da katılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 Kasım’da yaptığı açıklamada, “Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve istikrarsızlığın, Suriye halkının meşru talepleri doğrultusunda çözüme kavuşturulması temennimizdir” demişti. Aynı gün, İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi’nin Ankara ziyaretinin ardından düzenlenen basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Suriye’deki olayları dış müdahale ile açıklamak yanlıştır” ifadelerini kullanmış. Fidan, iç savaşın daha da tırmanmasını istemediklerini belirtirken, Esad yönetimine muhaliflerle uzlaşma çağrısında bulundu ve Astana sürecinin yakın zamanda canlandırılacağı bilgisini verdi. Türkiye’nin bu süreçteki öncelikli konularının başında Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) Suriye hükümeti tarafından terk edilen stratejik noktalara yerleşme girişimi ve çatışmalar nedeniyle sınırlarına doğru olası yeni bir kitlesel göç hareketinin başlaması riski yer alıyor. Diğer siyasi partiler de konuya dair görüşlerini açıkladı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, 3 Aralık’ta partisinin meclisteki grup toplantısında, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a, “Türkiye ile ön şartsız temas kurması ve normalleşme iradesi göstermesi önce kendisi için, sonra da ülkesinin çıkarları için faydalı olacaktır” çağrısını yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ise aynı gün yaptığı açıklamada, “HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’yi geriletme çabalarına dikkatli yaklaşılmalıdır” diyerek Erdoğan’a, “Suriye’yi bölme planlarından uzak durun” uyarısında bulundu. Özel, Esad’a da “Suriye ve Türkiye halkları için yeni bir sayfa açılmalı, diyalog başlatılmalıdır” çağrısı yaptı. Demokrasi ve Progress partisi (DEM Partisi) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “El Nusra ve HTŞ gibi uluslararası alanda terör örgütü olarak tanınan gruplar, Suriye Milli Ordusu’nun ilerlemesine olanak sağlayacak koşullardan faydalanıyor” değerlendirmesinde bulundu. Hatimoğulları, Suriye ve Rojava’daki Kürt kazanımlarının yok edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, “Ortadoğu’da hesaplar tersine sonuçlanabilir. Rojava’da yaşayan Kürtlere bir yanda mızrak, Türkiye’de Kürtlere bir yanda zeytin dalı uzatmak mümkün değildir” dedi. Dışişleri Bakanı Fidan, Suriye konusuna dair 29 Kasım gecesi yaptığı açıklamada, İdlib bölgesinde yaşanan gelişmelere odaklanarak, Halep’e kadar uzanan çatışmaların bu bölgedeki artan saldırılardan kaynaklandığını belirtti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, Türkiye’nin, İdlib’de yaşanan çatışmalara ilişkin kaygılarını dile getirip, mutabakatın ihlal edildiğini ifade etti. Türk basınında yer alan haberlere göre, güvenlik kaynakları, saldırıların Rusya’nın hava kuvvetleri ve Suriye hükümetinin kara kuvvetleri tarafından gerçekleştirildiğini bildirdi. İkinci açıklama ise 30 Kasım’da Hakan Fidan tarafından yapıldı. TRT World Forum’unda bir soru üzerine Fidan, Halep’e kadar varan çatışmalara Türkiye’nin müdahil olmadığını tekrar vurguladı. Suriye’deki gelişmelerin dikkatle takip edildiğini belirten Fidan, “Yeni bir göç dalgasına neden olacak hiçbir eylemde bulunmayacağız” dedi. 2011’de başlayan Suriye iç savaşından kaçan yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi barındıran Türkiye, İdlib bölgesine yönelik büyük bir operasyonun, 2 milyon nüfusa sahip bu bölgeyle birlikte yeni bir kitlesel göç hareketini tetiklemesinden endişe ediyor. Suriye’de HTŞ’nin saldırıları üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yeni bir dönemi başlatmak için birden çok çağrı yapmış, ancak olumlu bir yanıt alamamıştır. Türkiye, Moskova ve Tahran’ı bu süreçte Esad’a yeterince telkinde bulunmamakla eleştiriyor. Suriye’deki çatışmaların artması üzerine Türkiye-Rusya ve İran arasında diplomatik temasların yoğunlaştığı gözlemleniyor. Dışişleri Bakanı Fidan, 30 Kasım’da Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile telefonla görüşmüştür. Lavrov, aynı gün İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Arakçi, Pazar günü Suriye’de temaslar yapacak ve ertesi gün de Ankara’da görüşmelerde bulunacaktır. Bu görüşmelerin odak noktasında artan çatışmaların durdurulması ve mevcut mutabakatların uygulanması bulunmaktadır. Dışişleri Bakanı Fidan, bu ülkelerin yanı sıra Katar, Lübnan ve Irak dışişleri bakanlarıyla da temas kurdu. Türkiye’nin YPG’ye karşı dikkatle izlediği gözlemlenmektedir. Fidan’ın “müdahil değiliz” açıklamasına rağmen, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Türkiye tarafından desteklendiği izlenimi hala sürmektedir. Türkiye, YPG’yi “terör örgütü” olarak tanımlamakta ve ABD ile 2015’ten bu yana IŞİD’le mücadele ortaklığının Suriye’nin kuzeyinde kendi yönetimini kurmak için kullanıldığını iddia etmektedir. Türk güvenlik kaynakları, son günlerde yaşanan çatışmalar sonucunda geri çekilen rejim güçlerinin bıraktığı stratejik noktalara YPG’nin yerleştiğini ileri sürüyor. Kaynaklar, YPG’nin mevcut karmaşayı fırsat bilerek Tel Rıfat ile Suriye’nin kuzeydoğusunda bir koridor oluşturmayı planladığını, ancak SMO’nun başlattığı bir operasyonla bu girişimin önünü kestiklerini belirtmektedir. Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu tarafından kurulan alternatif Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa, 30 Kasım’da A Haber’e verdiği bir röportajda, rejimin bıraktığı alanların YPG tarafından ele geçirilmesine SMO’nun engel olacağını ve bir sonraki hedeflerinin de hala YPG’nin denetiminde bulunan Tel Rıfat olacağını dile getirmiştir. Anadolu Ajansı, 1 Aralık’ta geçtiği haberinde SMO’nun Kuveyris Askeri Havaalanı’nı ele geçirerek YPG’nin Tel Rıfat ile Münbiç arasındaki ikmal hattını kesintiye uğrattığını bildirmiştir. Türkiye, Suriye’nin kuzeyine 2019’da yapılan en son kapsamlı sınır ötesi askeri harekâtına karşın, YPG’nin tehdit oluşturmaya devam etmesi halinde yeni askeri yöntemlere başvuracağını daha önce açıklamıştır. ABD ve Rusya, Türkiye’nin yeni bir askeri operasyon başlatmasına karşı çıkmaktadır.
Eski Mossad ajanları, çağrı cihazları ve telsizler üzerinden gerçekleştirilen saldırıların arka planını açıkladı. Kaynak: Getty Images. Lübnan'da Hizbullah'a yönelik yapılan saldırılarda kullanılan çağrı cihazlarının patlatılmasıyla ilgili bilgi veren...
Devamını Oku..