ABD’de yeniden seçilmek isteyen Donald Trump, NATO’ya ilişkin son açıklamalarıyla manşetlere çıktı. Daha önce NATO’yu “modası geçmiş” olarak nitelendirdiği ve yüzde 2’lik savunma harcaması hedefini tutturamayan NATO müttefiklerini kınadığı bilinen bir gerçektir. Bu kez eski ABD başkanı, Güney Carolina’daki bir kalabalığa, Rusya’yı, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen herhangi bir NATO ülkesine “ne istiyorlarsa onu” yapmaya teşvik edeceğini söyledi. Bu sözleri Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya askeri yardımı engellemesinden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bir röportajda savaşı NATO’nun beşinci genişlemesine bağlamasından kısa bir süre sonra yaptı.
Tüm NATO müttefiklerinin 5. Madde kapsamında saldırıya uğrayan herhangi bir müttefiki savunma yükümlülüğü olmasına rağmen Trump, Rusya’yı cesaretlendireceğini söyleyecek kadar ileri gitti. Beyaz Saray, eski Başkan Trump’ın ABD’de izolasyonizmin yükselişine işaret eden yorumlarını şiddetle kınadı. Giderek daha fazla Amerikalı, Washington’un Soğuk Savaş sonrasında yarattığı “liberal uluslararası düzenin” artık ABD çıkarlarına hizmet etmediğine inanıyor gibi görünüyor.
Afganistan’dan çekilme ve Ukrayna’ya yapılan yardımların kesintiye uğraması nedeniyle yaşananların farkına varan Avrupalı liderler, kıtanın kendini savunabilmesi gerektiğini daha sık dile getirmeye başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron şüphesiz “stratejik özerklik” fikriyle bu çabaya öncülük etti. 31 Ocak’ta, Avrupa’nın gelecekteki güvenlik mimarisinin artık ABD ve Rusya tarafından tanımlanamayacağını ifade ederek, kıtanın kendi geleceğini şekillendirme hakkına sahip olması gerektiğini vurguladı. Buna göre Fransa cumhurbaşkanı, Washington’un düşüncesi ne olursa olsun Avrupa’nın Ukrayna’yı savunmaya ve desteklemeye hazır olması gerektiğini savundu.
Almanlar da ortaya çıkan küresel tehditlere karşı hazırlıklı olmaları gerektiğini biliyor. Ülkenin savunma şefi Orgeneral Carsten Breuer, 11 Şubat’ta Rusya tehdidinin önümüzdeki beş yıl içinde savaşa hazırlanmayı zorunlu hale getirdiğini açıklamıştı. Bu arada NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO müttefiklerinin birbirlerini savunmayacağı yönündeki herhangi bir önerinin ABD dahil tüm ülkelerin güvenliğine etkili bir şekilde zarar vereceği konusunda uyardı. Tüm müttefiklerin, ittifaka yönelik herhangi bir saldırıya misilleme yapacağının altını çizdi ve Avrupa’yı, Rusya ile muhtemelen onlarca yıl sürecek bir çatışma için seri silah üretmeye çağırdı.
Pandora’nın kutusunun açılması
Trump’ın yorumları, zaten Ukrayna’nın yenilgisinin 10 milyon mültecinin akınını tetikleyeceğinden ve Rusya’nın saldırganlığını sürdüreceğinden korkan Avrupalıları, Washington’un kıtayı savunmaya gelmeyeceği kabus senaryosuyla karşı karşıya bıraktı. İzolasyon riskine rağmen Avrupa’nın Türkiye ile nitelikli bir ilişki geliştirememesi stratejik bir zayıflık olmaya devam ediyor.
Trump’ın kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimlerini kazanması halinde Batı ittifakına Pandora’nın kutusunu açacağı anlaşılıyor. “Güç odaklı ulusal çıkarların” güçlü bir savunucusu olan Trump’ın zaferi, Rus saldırganlığı ve İsrail’in katliamlarının göz ardı edilmesiyle karakterize edilen yeni bir dönemin başlangıcına işaret edecek. Ancak Biden yönetiminin Gazze’deki İsrail şiddetini durdurmayarak bu kutuyu zaten açtığı iddia edilebilir.
Çoğu kişinin özgürlükler, demokrasi ve insan hakları gibi değerlere dayandığını düşündüğü Batı ittifakı, insanlığı umutsuzluğa ve dünyayı BM Sekreteri’nin deyimiyle “kaos çağına” sürüklemek için Filistinlilerin toplu katledilmesini sessizce izliyor. General Antonio Guterres.
Rusya-Ukrayna savaşı zaten büyük bir kırılmayı temsil ediyordu. Bu noktada büyük güç rekabetinin ne kadar hızlı bir şekilde savaşa dönüştüğünü söyleyebiliriz. Savaş yayılıyor ve giderek yaygınlaşıyor. Ancak güçlülerin hukuku ve insanlığı hiçe sayabileceğini çarpıcı biçimde ortaya koyan şey, İsrail’in Gazze’deki katliamı oldu. Bu haftanın başlarında İsrail ordusu, Gazze’de kalan son “güvenli bölge” olan Refah’ı bombalamaya başladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, soykırım vakasını ve Biden yönetiminin sözde uyarısını görmezden gelerek, ister hastaneleri, okulları, BM kurumlarını, ister 2 milyon sivili olsun, Gazze’nin tamamını yok edebileceğini dünyaya gösteriyor.
Hangisinin daha kötü olduğuna siz karar verin: Trump’ın faturayı ödeyeni savunacağı sözü mü, yoksa Biden yönetiminin Netanyahu’nun yeni katliamlarına göz yumması mı?