Türk dış politikası son yirmi yılda önemli değişikliklere uğradı. Yerel ve küresel olaylar 20 yıllık bir zaman diliminde kopuşlara ve dönüşümlere yol açtı. 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin ardından Türkiye, Türk dış politikasında önem kazanan üç parçalı bir motivasyon olan “stratejik özerklik” için giderek daha fazla çaba sarf ediyor. İlk olarak, politika yapıcılar ülkenin ABD ve Avrupa ülkelerine olan güvenlik bağımlılığını azaltmayı hedefledikçe Türkiye’nin Batılı ortaklarla etkileşimlerinde “işlemselliğe” doğru bir kayma oldu. İkinci olarak, “çoklu hizalamalar”, “esnek ittifaklar” ve sorun odaklı işbirlikleri gibi ilkeler Türk dış politikasında yönlendirici faktörler olarak ortaya çıktı.
Üçüncüsü, tek kutupludan çok kutuplu bir küresel düzene geçişe uyum sağlamak için, “stratejik özerklik” arayışı Rusya ve Çin gibi Batılı olmayan ülkelerle bağları güçlendirmeyi gerektirdi. Eleştirilere bakılmaksızın, Türk dış politikasının küresel barışa katkıda bulunurken bölgesel bir lider olarak rolünü derinleştirdiği ve genişlettiği bir gerçektir. Türk dış politikasını 2023 seçimleri sonrasında Batı ile Doğu arasında bir arabulucu olarak çok taraflı bir bakış açısıyla incelemek değerlidir.
Türkiye’nin köprü kurucu rolü iki ana açıdan incelenebilir: yeni ticaret ve enerji rotaları kurmak ve bölgesel çatışmalara arabuluculuk etmek. Köprü kurucu kavramının açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Türkiye uzun yıllardır köprü olarak etiketlendi, ancak sıklıkla pasif bir rolde görüldü. Buna karşılık, köprü kurucu fikri, jeopolitik rekabetin ortasında bağlantı ve blokların oluşumuyla şekillenen bir bağlamda artan bir etkiyi ifade eder.
Bu bağlamda, Türk dış politikası, enerji ve ticaret yollarına gömülü komşu ülkelerle yeni ve güçlü bağlar kurarak ve 2023 seçimlerinden bu yana bölgesel çatışmalara arabuluculuk yaparak siyasi ve ekonomik çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya odaklanıyor. Öncelikle, son iki yılda Türkiye ve komşu ülkeler yakınlaşmaya girdi. Mısır ve Yunanistan ile ilişkiler, uzun süreli anlaşmazlıkların ardından liderler arası ziyaretlere ulaştı ve bu da enerji, turizm ve ulaşım gibi yeni iş birliği alanlarını ortaya çıkardı. Dahası, Türk-Irak arasındaki mevcut uzlaşma da örtüşmüyor.
Irak’taki terör örgütlerinin ortadan kaldırılması ve uzun vadeli Basra Kalkınma Projesi, savaş ve çatışmadan etkilenen maliyetli ticaret rotalarına alternatif olabilecek karşılıklı ilişkilerdeki iki temel önceliktir. Ek olarak, proje yalnızca Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ticaret ve güvenlik iş birliğini önemli ölçüde artırmakla kalmayıp, aynı zamanda Türk mallarının Körfez üzerinden küresel pazarlara ulaşması için 20 milyar dolarlık bir hedefle önemli fırsatlar sağlayabilir. Bu ekonomik ilerlemenin, Türkiye’nin Kuşak ve Yol Projesi’nin önemli bir unsuru olan bir enerji merkezi ve Doğu ile Batı arasındaki boşluğu kapatmada kilit bir oyuncu olarak rolünü güçlendirmesi bekleniyor.
Ayrıca Türkiye, son yirmi yıldır Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar dünyanın dört bir yanındaki çatışmalara arabuluculuk yaparak bölgesel ve küresel barışa sürekli katkıda bulunmuştur. Son yıllarda Türkiye, BM ile çok taraflılık yoluyla Ukrayna’da ateşkes sağlanması çabalarına aktif olarak katılmıştır. Aynı zamanda Türkiye, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de ateşkes sağlanmasında önemli bir rol oynamış ve bölgesel ve uluslararası aktörleri içeren barış süreçlerini desteklemiştir. Türkiye ayrıca son haftalarda Somaliland ve Etiyopya arasında barış görüşmelerine ev sahipliği yapmıştır. Genel olarak Türkiye’nin küresel girişimleri, yalnızca çatışmaları çözmeye değil, aynı zamanda gerektiğinde bölgesel ve uluslararası paydaşları içeren üçlü ve çok taraflı mekanizmalar kurmaya olan bağlılığını göstermektedir.
Son olarak, 2023 seçimlerinden bu yana Türk dış politikası, uluslararası örgütler ve ikili ziyaretler aracılığıyla hem Batı hem de Doğu ile stratejik olarak aktif bir şekilde etkileşim kurmuştur. O tarihten bu yana Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da liderlerle ikili görüşmeler yaptığı G-7, Türk Devletleri Örgütü (OTS), BRICS, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve NATO’nun üst düzey toplantılarına katılmıştır. Bu toplantılara katılan ülkelerin küresel ve bölgesel güçler olarak kabul edilebileceğini belirtmek önemlidir. Bu örgütlerin ve devletlerin farklı gündemlerine rağmen Türkiye, gündemlerinin oluşturulmasına ve politika uygulanmasına başarıyla katkıda bulunmuştur. Türkiye’nin çelişkili dış politika amaçlarına sahip olduğu yönündeki eleştirilere rağmen gerçek açıktır: Türkiye, çoğu aktörle müzakere edebilen ve diyalog kanallarını sürdürebilen tek ülkedir. Sonuç olarak Türkiye, özellikle dünyanın olası bir Üçüncü Dünya Savaşı hayaletiyle boğuştuğu bir zamanda, proaktif politikalarıyla Doğu ile Batı arasında küresel adalet ve eşit temsil temelinde bir köprü kurucu görevi görebilir.