İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) açıkladığı son verilere göre, Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’daki barajlardaki su seviyesi kritik bir düşüş göstererek yüzde 20’ye geriledi.
Veriler, İstanbul barajlarının toplam depolama oranının %20,36 ile son 10 yılın en düşük seviyesinde gerçekleştiğini gösterdi.
Nispeten 2014 kuraklığı sırasında barajlardaki su seviyesi %21,13 ile biraz daha yüksekti.
Raporun özellikle endişe verici bir yönü, İstanbul’daki altı barajdaki su seviyesinin endişe verici %10 sınırının altına düştüğünü ortaya çıkardı.
En çok etkilenenlerden biri olan Papuçdere Barajı ve Büyükçekmece Barajı’ndaki su seviyelerinin sırasıyla %3,51 ve %3,97 oranında endişe verici bir seviyeye düşmesi, bölgedeki su kıtlığı krizinin ciddiyetini ortaya koydu.
Kazandere Barajı ve Sazlıdere Barajı’nda ise su seviyesi sırasıyla yüzde 6,32 ve yüzde 5,54 olarak gerçekleşti.
Buna karşın ilave su kaynaklarıyla takviye edilen Ömerli Barajı ise %43,55 ile su seviyesi en yüksek baraj oldu.
Ancak bu rakam bile tam bir yıl önce kaydedilen %40,84 oranına kıyasla ciddi bir artışı temsil ediyor.
Ömerli Barajı’nın ardından Darlık Barajı’nın oranı %31,62 olarak bildirildi. Alibeyköy Barajı’nın payı yüzde 22,2, Istrancalar Barajı’nın payı ise yüzde 21,86 oldu.
Elmalı Barajı %16,23 ile sadece biraz daha iyi bir performans sergilerken, Terkos Barajı %9,77 gibi endişe verici bir oran gösterdi.
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Meteoroloji Mühendisi Güven Özdemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, şu anda yaygın bir kuraklığın ülkenin çeşitli bölgelerini etkilediğini söyledi.
Özdemir, İstanbul’da 2007’de ciddi bir kuraklık yaşandığını, bu durumun şehrin nüfusu arttıkça rezervuar seviyelerinde ciddi düşüşlere yol açtığını ve bunun da su tüketiminin artmasına yol açtığını belirtti.
“Melen ve Yeşilçay gibi kaynaklardan su verilmesiyle İstanbul şu ana kadar su kıtlığının önüne geçmeyi başardı. Şu anda su kesintisi yok ama durum böyle devam ederse rezervuarlarımız yavaş yavaş kritik seviyelere yaklaşıyor. Barajlarımızın çoğu normal kapasitelerinin çok altında çalışıyorlar” diye açıkladı.
Özdemir, azalan rezervuar seviyelerinin sadece su mevcudiyetini tehlikeye atmakla kalmayıp aynı zamanda su kalitesini de etkilediğini vurguladı. Su derinliği azaldıkça mikroorganizmaların ve bakterilerin üreme alanı haline gelir ve bu da su kalitesinin bozulmasına neden olur.
Küresel iklim değişikliğinin yağışların azalmasında önemli etkisi olduğuna dikkat çeken Özdemir, büyük kent merkezlerinde fosil yakıt kullanımının yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırılması gerektiğini vurguladı.
Özdemir ayrıca sulama sistemlerinin modernizasyonunun aciliyetine dikkat çekerek, su tasarrufuna yönelik çalışmaların gerekliliğine vurgu yaptı. “Ciddi bir su kıtlığı krizine doğru gidiyoruz. Akdeniz makroiklimi ve subtropikal iklimde yer almamız göz önüne alındığında ülkemizin proaktif önlemler alması zorunludur. Subtropikal iken, yavaş yavaş tropikal bir iklime doğru gidiyoruz ve bu değişim, yaklaşmakta olan bir küresel iklime işaret ediyor. Kuraklık en yıkıcı doğal afetlerden biridir” dedi.