Türkiye’deki tüm vatandaşlar Gülenist Terör Örgütü’nün (FETÖ) ne olduğu konusunda bir fikre sahiptir. Ancak diğer ülkelerde FETÖ’yü hala “ılımlı İslamcı” bir örgüt olarak görme eğilimi vardır. Temel özgürlükleri talep ederek “kurban” oyununu oynayan FETÖ de bu eksikliğin farkındadır. Bu nedenle, 1970’lerden beri Türkiye’de yapılanan FETÖ, özellikle ABD’de devlete sızmaya ve “güç hakimiyeti” gündemini uygulamaya çalışmaktadır.
Vize reddi oranı en yüksek olan ABD’ye Türk vatandaşları seyahat edemezken, FETÖ üyelerinin yeşil kartları var. Avrupa’da PKK üyelerinin izlediği sürece benzer şekilde, FETÖ üyeleri ABD vatandaşı olmaya başladı. Kendilerini işe alan şirketlerin ve kurumların web sitelerine fotoğraflarını koydular, Amerikan kıyafetleri giydiler ve gülümsediler. “Amerikanlaştırılmış” FETÖ, tıpkı Türkiye’de yaptıkları gibi, aslında ABD’yi on yıllardır süren “sızma” yoluyla içeriden fethetme sürecini başlattı. Bu nedenle, Amerikalı dostlarımıza bazı hatırlatmalarda bulunmak faydalı olacaktır.
ABD’ye dostça bir hatırlatma
FETÖ’nün ABD’deki varlığı ve tehdidi hala ciddi ve bundan birkaç on yıl sonraki senaryolar korkutucu. “Kargayı besle, gözünü oyar” Türk atasözünü anımsatan FETÖ, ABD’yi ele geçirme planını başlattı. Öte yandan FETÖ’nün “Amerika Eylem Planı” sadece ABD’yi değil diğer tüm ülkeleri etkileyebilecek kapasitede. Bu nedenle, bu analizdeki açıklamaları, özellikle Amerikan vatandaşları için basit ve anlaşılır tutmak gerekiyor.
FETÖ’nün bir örgüt olarak nihai hedefini anlamak önemlidir. Fethullah Gülen’e endeksli örgütün doktrininin İslam veya başka bir dinle hiçbir ilgisi yoktur. “Mehdilik” fikri üzerine inşa edilen doktrin, Gülen’in kendi mantığıyla inşa ettiği kavramlar tarafından yönetilmektedir. Bu kavramlar – “Hizmet, Yardım (hibeler aracılığıyla), Derinlik, Rehberlik” – üyelere daha fazla itaat için dayatılır ve aslında örgütün nihai hedefine giden basit araçlardır. Başka bir deyişle, örgüt üyelerini motive etmek ve kontrol etmek için “inşa edilmiş” referanslardır. Gerçek hedef açıktır: “Gücü ele geçirmek ve herkese hükmetmek.” Aslında, ABD bu hedefi gerçekleştirmek için en uygun ülkedir.
Örgüt, sosyal, politik, hukuki, güvenlik ve iş gibi hayatın her alanında tekel yaratmayı amaçlar. Bu amaçla çıkar birlikleri oluşturur ve kendisine bağlı bağımlılık ve tabiiyet zincirleri oluşturur. Örgüt, arka planda “ağabeyler veya ablalar” olarak adlandırılan sadık örgüt üyeleriyle bir kontrol mekanizması kurarak bir “paralel evren” yaratır. Başka bir deyişle, örgütün somut uzantıları, Gülen’in “havaya” benzettiği arka plandaki görünmez ve gizli “eller” tarafından yönlendirilir. Böylece, istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kaldığında, örgüt “inkar” ayrıcalığını kazanır. Öte yandan, “hayırseverlik çalışması” yoluyla imaj oluşturma asla ihmal edilmez.
İnsan kaynakları yaratma
İnsan kaynakları yaratmak en önemli çaba alanıdır. Örgüt bu amaçla eğitim kurumları kurarken, robotlaşmış ama nitelikli bireyleri iş piyasasına sokar. Örgüt, “zihinlerini örgüte teslim etmiş” bireyler inşa eder ve onları devlet ve özel sektörde kritik pozisyonlara hazırlar. Aslında FETÖ, eğitim sorunları olan ülkelerde bu zaafı başarıyla kullanır. İlginçtir ki, zayıf bir eğitim sistemine sahip en belirgin ülke ABD’dir çünkü eğitim pahalıdır ve yoksulların özel okulların “ayrıcalığına” erişmesi mümkün değildir.
Üniversitelerin pahalı olduğu düşünüldüğünde, ABD’de FETÖ için inanılmaz bir fırsatlar zinciri var Üniversitelere öğrenci kabulü merkezi yerleştirmeye dayanmıyor, kabul komitelerinin sorumluluğunda. Özgeçmiş için büyük önem taşıyan stajyer kabulü, alınan fon ve öğretim üyelerinin inisiyatifiyle ilgili. “Mağduriyet” bahanesiyle yeşil kart alan veya vatandaş olan FETÖ üyeleri, üniversitelerde ve düşünce kuruluşlarında Türkiye karşıtı çalışmalarla sınırlı değil. Aynı zamanda, akademik olarak eğitilmiş ve FETÖ felsefesiyle harmanlanmış “öğrencileri” ABD’deki görevlere öğrenci, stajyer veya çalışan olarak kabul ediyorlar.
Bu noktada, FETÖ’nün ABD’deki eğitim kurumları hakkında bazı rakamlar vermek faydalı olacaktır. FETÖ’nün ABD’de yıllık 60.000 civarında öğrencisi olan 140 okulu bulunmaktadır. Yıllık geliri 500 milyon doların üzerindedir. Bu rakamlar Amerikalı dostlarımız için bir anlam ifade etmelidir. FETÖ her yıl eğitim gelirleriyle zenginleşiyor ve farklı sektörlerdeki kapasitesini genişletirken aynı zamanda 60.000’den fazla beyni yıkanmış bireyi Amerikan iş piyasasına salıyor.
ABD hükümetine sızmak
Örgüt, eğitim çalışmalarını başka bir çalışmayla paralel olarak yürütüyor: Devlet ve özel sektörlerin röntgenini çekmek, kritik pozisyonları tespit etmek, kurumsal zaafları gözlemlemek ve bu pozisyonlar için gereken insan gücünü FETÖ okullarında eğitmek. Örgüt üyesi bir pozisyona getirildikten sonra, örgütün genişlemesi için örgütün diğer üyelerine sabırla referanslar sağlıyor. Yani, ABD eğitim sisteminin bir ürünü olarak, FETÖ tarafından eğitilen Amerikalılar, Amerikan borsa şirketlerine, eyalet hükümetlerine, siyasi partilere, eğitim kurumlarına veya düşünce kuruluşlarına “sızıyorlar”. FETÖ’nün Afrika veya Orta Asya ülkelerindeki faaliyetlerinin aksine, örgüt içeriden bir süper gücü ele geçirmeye yaklaşıyor. Rusya’nın bu gerçeği fark ederek FETÖ’yü yasakladığını hatırlatmakta fayda var. Elbette, tüm bu süreçler FETÖ’nün “gizlilik” ilkesine uygun olarak yürütülmeli!
ABD iş dünyasına sızma
FETÖ’nün ABD’de şirket kurması da ayrıca ele alınmalı. Dünya çapında 5.000’e yakın şirketi bulunan FETÖ, faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde ticareti kontrol ederek tekelleşme stratejisi izliyor. Bu şekilde FETÖ bir güç haline gelmiş, mali yapısının konsolidasyonuyla şirketler ve hükümetler tarafından “hesaba katılması” gereken bir grup haline gelmiş. Bankacılık ve finans sektörüne sızdırdığı personel ile haksız kazançlarını katlayarak çoğaltırken bir süre sonra piyasayı şekillendiren bir yapıya dönüşüyor. Yani ticaret şirketleri örgüte “hibe” olarak haraç ödemeden ayakta kalamıyor. FETÖ’nün büyük bir pazara sahip olan ABD için ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğunun değerlendirilmesi gerekiyor. FETÖ’nün büyük Amerikan şirketlerinin hisselerini satın alarak ticari bir güç haline gelmesi Amerikalılar için bir dönüm noktası olabilir.
ABD siyaseti ve FETÖ
Örgüt, “güçlüye itaat edip güçsüze hükmetme” stratejisini izliyor. Bu bağlamda, lobi faaliyetleri ve siyasete yapılan bağışlar takip edilmeli. Seçim kampanyaları sırasında hangi senatörün FETÖ’den ne kadar para aldığı araştırılmalı. Aksi takdirde, ABD Senatosu’nda sadece Türkiye’ye karşı değil, küresel meselelerde de FETÖ’ye “el kaldıran” senatörler görmek mümkün. Elbette, Amerikan vatandaşlığına geçen FETÖ üyelerinin siyasete girmesi ve hem Demokratlardan hem de Cumhuriyetçilerden senatör olmaları mümkün. Ayrıca, üyelerin Türk kökenli olması gerekmiyor, herhangi biri. Örgütün samimi yapısı nedeniyle, FETÖ’nün her senatöre bir “imam” ataması, Amerikan halkının pek fark etmeyeceği bir gerçek.
FETÖ ABD’de kendini hala konsolide ediyor ve hayatın her alanına sızıyor. Amerikalılar Türk deneyimini gözden geçirecekler. FETÖ veya Gülenistler, her ne isimle anılırsa anılsın, ABD için varoluşsal bir tehdittir Dostça bir hatırlatma!
*Hasan Kalyoncu Üniversitesi Doçenti ve SETA Kıdemli Araştırmacısı