Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre Türkiye’de ortalama yaşam süresi 78,6 yıla yükseldi; kadınların ortalama yaşam süresi 81,3 yıl, erkeklerin ise 75,9 yıl oldu. DSÖ Türkiye Ülke Ofisi’nden halk sağlığı uzmanı Tufan Nayır, bu artışı sağlık reformlarına, iyileşen çevre koşullarına, kaliteli bakıma daha fazla erişime ve sağlık okuryazarlığının artmasına bağlıyor.
Doğumda beklenen yaşam süresi, mevcut ölüm riskleri dikkate alındığında yeni doğmuş bir bebeğin yaşaması beklenen ortalama yıl sayısı olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de bu sayı artarak 78,6 yıla ulaştı. Nayir, sağlık hizmetlerinin yapısı, beslenme alışkanlıkları, çevre koşulları, yaşam standartları ve hava kalitesi gibi çeşitli faktörler nedeniyle ortalama yaşam süresinin ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini açıklıyor. Türkiye’nin ortalama yaşam süresi, ortalama yaşam beklentisi yaklaşık 80 yıl olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkeleri ile uyumludur.
İspanya ve İtalya, Avrupa’da doğumda yaşam beklentisi en yüksek olan ülkeler. Bu demografik değişim, yaşlı insanların oranı arttıkça nüfus piramitlerini de değiştiriyor. Yaşam beklentisi arttıkça yaşlanan nüfusun sağlık ihtiyaçları da artıyor. Sonuç olarak sağlık hizmetleri de bu değişen gereksinimlere uyum sağlamaktadır.
Nayir, bireylerin emeklilik sonrası yıllarda kaliteli bir yaşam sürmelerini sağlayarak sağlıklı yaşlanmanın önemine vurgu yapıyor.
Ayrıca bulaşıcı olmayan hastalıkların sayısının arttığını, bunun da sağlıklı yaşlanmayı olumsuz etkilediğini vurguladı. Bunlar arasında kanser, kalp hastalıkları, diyabet ve kronik solunum yolu hastalıklarının yanı sıra beşinci kronik durum olan anksiyete ve depresyon gibi ruhsal bozukluklar da yer alıyor. Bu hastalıklara ilişkin risk faktörleri de genişlemiş ve hava kirliliğinin önemli bir etken olduğu kabul edilmiştir.
Bulaşıcı olmayan kronik hastalıklar küresel ölümlerin önemli bir yüzdesinden sorumludur ve her yıl yaklaşık 55 milyon ölümün %74’üne karşılık gelmektedir. Sonuç olarak bu durumlar uzun süreli veya ömür boyu ilaç kullanımını gerektirir. Ancak önleyici hizmetlere odaklanmak ve sağlıklı yaşlanmayı teşvik etmek, sağlık sistemleri üzerindeki yükü azaltabilir ve ilaç, ameliyat ve tedavi maliyetlerinin azalmasına yol açabilir. Nayir, bu hastalıkların görülme sıklığını azaltmak için sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, tütün ve alkol kullanımından kaçınma, sıvı alımı ve yeterli uyku gibi risk faktörlerinin yönetilmesi gerektiğini öne sürüyor.
Bu bulgulara yanıt olarak Nayir, hasta odaklı bir sağlık sisteminin kurulacağı ve bunun toplum ve sağlık hizmeti sağlayıcıları için çeşitli faydalar sağlayacağı sonucuna varıyor.