Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte çocukların alışkanlıkları da önemli ölçüde değişmeye başlamıştır. Yeni neslin dijital araçlara olan yoğun ilgisi, zamanlarının neredeyse tamamını tablet, cep telefonu ve bilgisayar başında geçirmelerine neden oluyor. Sosyalleşme, bilgiye ulaşma, beceri geliştirme gibi pek çok alanda olumlu etkileri olan teknolojik cihazlar, ebeveynler tarafından gerektiği gibi denetlenmediğinde korkunç bir silaha dönüşebiliyor.
Piyasadaki binlerce bilgisayar oyunu bu açıdan önemli bir noktaya işaret ediyor. Son zamanlarda ortaokul ve lise çocuklarını hedefleyen bir simülasyon oyunu olan “Yandere Simulator” çocuklar için büyük tehlike oluşturmaktadır.
Bu oyunun ana teması, Japonca’da sevdiği kişiye ulaşmak için her şeyi yapacak ve gerekirse herkesi öldürecek karakterler için kullanılan “Yandere” terimidir. “Ayano Aishi” adlı oyun karakteri, Taro Yamada adlı ve “Senpai” olarak bilinen bir karakter elde etmek için okuldaki tüm kızları çeşitli silahlarla öldürmek, tehdit ve iftira atmak gibi yöntemlere başvurur.
Elektrik çarpması, rakibini boğmak, rakibini yakmak, diğer kız öğrencilerin üniformalarını çalmak, rakibini zehirlemek, insanları kaçırmak ve işkence etmek, oyun içi mini oyunlar, biriyle arkadaş olmak, bisiklete binmek için küçük bir şehir, farklı oyun modları, farklı okul binaları vb. Pek çok özelliği içinde barındıran oyun, küçük çocukların psikolojileri üzerinde kalıcı etkiler yaratabiliyor.
Geçtiğimiz aylarda Mersin’de bir 7. sınıf öğrencisinin akranları tarafından okul tuvaletinde öldürülmesini hatırlarsanız, bu tür oyunların çocukların günlük hayatını büyük ölçüde etkilediğini görebilirsiniz.
“HAYALİNİZDEKİ BİR ŞEYİ YAPMAK İSTERSENİZ, GERÇEK HAYATINIZA YANSITACAKTIR”
Küçük çocuklara cinayet işleme tekniklerini kazandıran ve onları öldürmeye teşvik eden oyun hakkında konuşan Doç. Psikiyatrist Armağan Samancı şu ifadeleri kullandı:
“İnsanların rüyalarında bir şeyler yapmaları günlük hayatlarına da yansır. Rüyalarında bir şeyler yapmak isterlerse bu gerçek hayatlarına da yansır. Özellikle saldırganlık eğilimi olan ve başkalarına zarar verme eğiliminde olan kişilerde altyapı, bunu gerçeğe yansıtma eğilimi daha yüksek olabilir.
Sanal dünya oyun dünyası, özellikle devletlerin kontrollerinin zor olduğu çok zor ve zayıf bir dünyadır. Bir şeyin zararlı olduğu uzun zaman sonra ortaya çıkıyor. Bu tür zararlı sonuçlar ortaya çıktığında bu oyunlarda artık çok geçtir.
Bu tür oyunlar tamamen ticari kaygılarla yapıldığından toplumsal bir yargı söz konusu değildir. İnsanların zevk alma dürtülerini harekete geçirmek için yapılır. Burada da kazanmak için ne yaparsanız yapın caizdir.
Geleneksel toplumumuzun özü, iyi bireyler yetiştirmektir. Bu oyunlar toplumun bu halinin tam tersiydi. Toplumsal refah duygusuyla taban tabana zıt bir yapıdır. Burada çözüm zor ama sanal dünyanın gerçek dünya kurallarına göre yönetilmesi, yasa ve yönetmeliklere uygun olması gerekiyor.
“GERÇEK VE ÖLDÜRME NORMAL BİR EYLEM OLARAK MEVCUTTUR”
Okulda şiddet uygulayan çocukların çizgi film ve oyunlardan etkilendiğine dikkat çeken Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ali Murat Kırık konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
Bir lisede geçen ve oyuncunun görevi okuldaki tüm rakipleri tek tek öldürmek olan bir simülasyon oyunu son zamanlarda giderek daha popüler hale geliyor. Oyunda +18 ibaresi yaş sınırı olarak belirtilse de oyundaki şiddet, kan ve zorbalık özellikle gelişme çağındaki çocuklar için potansiyel bir tehdit olmaya başladı.
Suç ve cinayet işlerken kendilerini kazanan karakterle özdeşleştiren çocukların okullarda akran zorbalığına neden olma ihtimalleri şüphesiz yüksektir. Ne yazık ki okulda şiddet uygulayan çocukların çizgi film ve oyun sahnelerinden istemsiz olarak esinlendiklerini geçmiş deneyim ve vakalardan tespit edebiliyoruz. Oyunda kız öğrencilerin eşyalarını çalmak, kaçırdıktan sonra insanlara işkence etmek, boğmak, yaralamak, öldürmek son derece normal bir eylemmiş gibi sunulur.
Oyunda “amaca ulaşmak için ölüme bile izin verilir” teması açıkça sunulmaktadır. Bir müzik aleti bile ana karakter tarafından bir suç aleti olarak kullanılır. Çocukların hayran sayfaları oluşturarak bu ve benzeri şiddet içerikli oyunları sosyal medyada paylaşmaları tehlikenin boyutlarını açıkça ortaya koyuyor.
Farklı şiddet unsurları içeren oyunlar, çocukları akranlarına karşı tehlikeli davranışlarda bulunmaya teşvik edebilir. Nitekim literatürde şiddet içeren oyunlara yatkın çocukların akranlarına göre daha saldırgan olduklarını gösteren farklı araştırmalar bulunmaktadır.
Çocukları bu tür oyunlardan korumak için okulda ve evde etkili iletişim kurulması gerektiğine vurgu yapan Kırık, “Bu tür durumların yaşanmaması için okullarda medya okuryazarlığının yaygınlaştırılması ve çocuklara yönelik bilinçlendirme çalışmalarının yapılması son derece önemli. Gözlemci olmak, çocuklarını takip etmek bu tür problemlerle karşılaşmamak için çok faydalıdır.
Akıllı cihazları bir kenara bırakarak dijital detoks ve çocuklarla birlikte planlanacak aktiviteler de dijital oyun bağımlılığıyla mücadelede çok önemli” diyerek sözlerini tamamladı.
“TEKNOLOJİNİN RİSKLERİ DE BÜYÜK”
Bu tehlikeli oyunu avukat Tuğçe Barışhan şöyle değerlendirdi:
“Oyunları, dersleri ve iletişimleri dijitalleşen çocuklarımız sürekli etki altında. Teknolojinin sağladığı avantajların yanı sıra getirdiği risk de oldukça büyük. Sosyal hayatın ne kadar büyük ve önemli olduğunun bilincine henüz ulaşmış değiliz. Sorun çocuk istismarı ve ihmalidir.
Çeşitli kanunlarda ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde çocuk ihmal ve istismarının önlenmesine yönelik düzenlemeler olmasına rağmen maalesef bu hükümler günlük ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Mersin’de bir arkadaşını öldüren suça sürüklenen çocuğun yakın çevresi, çocuğun oynadığı oyun ve izlediği videoların etkisine dikkat çekti. Ancak ne yazık ki hukuki açıdan değerlendirildiğinde hukuk sistemi çocuklara ancak istismar veya ihmal durumunda müdahale edebilmektedir.
Hukuk sistemimizde ve birçok ülkede çocukların bakım ve yetiştirme sorumluluğu öncelikle anne babaya düşmektedir ve ne yazık ki birçok anne baba sosyo-kültürel ve ekonomik yetersizlikler nedeniyle çocuklarına gerekli ilgi ve özeni gösterememektedir. 5395 sayılı Çocuk Esirgeme Kanunu’nda bazı koruyucu ve destekleyici tedbirler öngörülse de, uygulamada ancak şikâyet sonrası ve çoğunlukla da büyük zarar meydana geldikten sonra müdahale olarak görülmektedir.
Çocukların beden sağlığı kadar ruh sağlığının da önemini vurgulamak isterim. Bu son olayda da görüldüğü gibi çocukların maruz kaldıkları psikolojik etkenler sağlıklarını bozmakla kalmayıp çevrelerine zararlı hale gelmelerine de neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbirler alınabilir ve bu kararlar; Çocuğun annesi, babası, vasisi, bakım ve gözetiminden sorumlu kişi, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Cumhuriyet savcısının veya re’sen istemi üzerine çocuk hakimi tarafından tutuklanabilir.
Elif ÇELİK
.