Başlık: İngiliz Gizli Belgelerinde Ekim 1923 (2): ‘Türk halkı bu sabah bir Cumhuriyet’e uyandı’
Yazar: Günce Akpamuk & Onur Erem | Kaynak: BBC Türkçe | Tarih: 29 Ekim 2023 | Güncelleme: 29 Ekim 2024
Cumhuriyet’in 100. yılı dolayısıyla hazırladığımız bu iki bölümlük serinin ilk kısmı için: İngiliz gizli belgelerinde Ekim 1923 (1): ‘Cumhuriyet fikri kabul görse de Mustafa Kemal’e muhalefet var’
İngiltere’nin İstanbul’daki yüksek komiseri Nevile Henderson, üç gün süren hükümet krizinin ardından Cumhuriyet’in ilanını Londra’ya, “Türk halkı bu sabah bir Cumhuriyet’e uyandı, ilk Cumhurbaşkanları da Gazi Mustafa Kemal oldu” sözleriyle aktardı. BBC Türkçe’nin incelediği İngiliz diplomatik yazışmalarında Henderson’ın iki önemli raporu öne çıkıyor. Henderson, Türklerin Galata Köprüsü’ndeki gişelerin kontrolünü ele geçirdiğini belirterek, “Bu gidişle (Osmanlı’dan alacaklı ülkelerin borçların tahsilatı için kurup yönettikleri) Düyun-u Umumiye’yi de ele geçirirlerse, şaşırmam” diyor ve ekliyor: “Beş yıllık Müttefik işgalinin ardından Türkler, dünyaya kendi evlerinin efendisi olduklarını, İslam’ın Hristiyanlığa üstün geldiğini ve İstanbul’un yabancılara değil Türklere ait olduğunu göstermek istiyorlar.”
Handerson, işgal güçlerinin çekilmesinin ardından yaşanan iki haftayı şöyle aktarıyor: “Şovenizm had safhada, her şeyi Türkleştiriyorlar.” İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın 1923’e dair yıllık raporunda ise o dönem bir Türk gazetecisinin şu sözleri yer alıyor: “Ya Avrupalı milletler gibi medeni bir devlet olacağız ya da Afganistan gibi Asya hükümeti olarak kalacağız. Arasında bir şey yok.”
‘TBMM hükümeti işgali tanımıyor’
İstanbul’daki işgal ordusunun komutanı Korgeneral Sir Charles H. Harington, 20 Ekim 1923’te İngiltere Savaş Bakanlığı’na yazdığı mektupta, özellikle Yunan ordusunun yenilgisinin ardından hedefin yalnızca İstanbul olduğunu ve bu durumdan endişe duyduklarını ifade ediyor. 1922’ye ait anılarını şu şekilde aktarıyor: “Mudanya Ateşkesi’ni müzakere ederken General Refet Paşa (Bele), Sultan’ın hükümetinin devrildiğini, TBMM Hükümeti’nin emri doğrultusunda İstanbul’un yönetiminin bundan sonra kendisinde olacağını belirtti. “Bir devrime tanık olduğumuzu anladık ve şaşırdık… TBMM hükümeti işgali tanımıyordu… “Türk ordusunun İstanbul’u kuşatması durumunda mevcut birliklerimle İstanbul’u savunmamın imkânsız olduğunu Müttefiklerin Yüksek Komiserlerine ilettim.”
Cumhuriyet’in ilan edildiği gün 286 milletvekilinden yalnızca 158’i Meclis’te bulunuyordu. İşgal birliklerinin İstanbul’dan ayrılması ve ardından Ankara’nın başkent olması, Cumhuriyet’in ilan edilmesine giden yolda önemli adımlardı. Mustafa Kemal, Cumhuriyet’i ilan etmeyi arzuluyordu ancak hem Cumhuriyet rejimine muhalefet edenler hem de bu değiştirilmenin yeni bir anayasanın yürürlüğe girmesiyle gerçekleşmesi gerektiğine inananlar vardı. BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan tarihçi Doç. Dr. Ahmet Kuyaş, “286 kişiden oluşan 2. TBMM’de Cumhuriyet’in ilan edildiği gün yalnızca 158 milletvekili vardı. Çünkü bu bir anayasa değişikliği değil, basit bir kanun değişikliği oldu” diyor. “1919’dan beri saltanata bağlı olduklarını ve kesinlikle Cumhuriyet istemediklerini söyleyen Rauf Bey (Orbay), Kazım Karabekir ve Refet Paşa (Bele) gibi isimlere karşı, Mustafa Kemal Paşa’nın bir stratejisi vardı.” Kuyaş, Milli Mücadele’nin sonlarına doğru, 20 Temmuz ile İzmir’in kurtarılması arasındaki dönemde, Mustafa Kemal’in “Arkadaşlar, saltanatı kaldıralım ama Halife’anayasal yaptırımları olmayan bir devlet başkanı olsun. Meclis başbakanı seçsin, Halife’nin sembolik olarak devlet başkanı olmasını kabul ettirebilirim” dediğini belirtiyor. Böylelikle bu isimlerin 1 Kasım 1922’de diğer milletvekillerine ‘niye saltanat kaldırılmasının iyi olacağına dair’ bile konuştuğunu ekliyor.
‘Önce cumhuriyet, sonra hilafetin kaldırılması, ondan sonra anayasa’
Barış sonrası dönemde yeni bir anayasa yapılmasının beklenildiğini, bu anayasada devlet başkanının sembolik olarak Halife olduğu bir düzenin öngörüldüğünü belirten Kuyaş, şöyle devam ediyor: “Ama elbette o anayasa hiçbir zaman yapılmayacak. Mustafa Kemal Paşa önce Cumhuriyeti ilan ettirecek, birkaç ay sonra hilafeti kaldıracak. Ardından da Meclis’e ‘Hadi bakalım beyler, şimdi yapın anayasa’ diyecek. “Cumhuriyet’in ilanından iki gün sonra Rauf Bey (Orbay) İstanbul’da bir günlük bir gazeteye verdiği röportajda ‘Cumhuriyet aceleye getirildi’ vurgusunu yaparak, ‘Bunun anayasa ile belirlenmesi gerekirdi. Böyle alelacele bir kanun değişikliğiyle olmaması gerekirdi’ dedi. “Ama Mustafa Kemal Paşa tabii ki bu durumu asla müsaade etmeyecek kadar büyük bir siyasi deha.”
Henderson, 23 Ekimde Londra’ya geçtiği bilgi notunda, “Cumhuriyet’in kurulması ve kendisinin de gizlenmeye ihtiyaç duymayan bir otokrat olması gerektiği konusunda Beklediği desteği alamayan Kemal, bunu ancak askeri bir yönetimle sağlayabileceğini düşünüyor olabilir” yazıyor. Anayasa konusundaki büyük görüş ayrılıklarına dikkat çekerek, bu ayrılıklardan birinin Cumhurbaşkanına Meclis’i istediği zaman feshetme yetkisi verilmesiyle ilgili olduğunu belirtiyor: “Elimizdeki bilgilere göre kanun teklifine bu yetkinin eklenmesi bir oy farkla sağlandı.” BBC Türkçe’ye konuşan Dr. Daniel-Joseph MacArthur-Seal, İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ile savaşırken geniş bir istihbarat ağı geliştirdiğini, Ankara’dan haberleri bu ağ sayesinde aldıklarını vurguluyor: “Arşivlerde İngiliz otoritelerine isimsiz olarak yazılmış birçok rapor var. Ayrıca İstanbul’da da oldukça gelişmiş bir istihbaratları vardı. Radyo mesajlarını yakalıyorlardı, telgraf ofislerinde sensörleri vardı. Böylece İstanbul ve Ankara arasındaki iletişimi izliyorlardı.”
‘Kendi Cumhuriyet’ine uyandı Türk halkı’
İngiliz belgelerine göre, Meclis’te anayasa konusundaki anlaşmazlığın ardından Kabine 27 Ekim’de istifa etti. Henderson, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mektupta, “Ankara’daki hükümet krizi Cumhuriyet’in ilanı ve Kemal’in Cumhurbaşkanı olarak atanması ile aşılacaktır diye düşünüyorum. Kemal’e kendi başbakanını seçecek hakkı da verilebilir” dedikten sonra 29 Ekim’de bu tahmini gerçekleşiyor ve Cumhuriyet ilan ediliyor. Henderson, üç gün süresince meydana gelen gelişmeleri Londra’ya detaylı bir şekilde bildiriyor: “Son üç günde Ankara’da olaylar çok hızlı gelişti. Hükümetin istifası bir çıkmaza sürüklenince Mustafa Kemal, anayasa konusunda uzun zamandır aradığı fırsatı ustaca değerlendirdi. Türk halkı bu sabah bir Cumhuriyet’e uyandı. İlk Cumhurbaşkanları Gazi Mustafa Kemal oldu. “İki aydan az bir süre önce oybirliğiyle seçilmiş olan hükümetin, bir süredir Meclis’in desteğini kaybettiği görülmeye başlanmıştı. Bakanlar her gün sert eleştirilerle karşılaşıyordu ve bunların başında Başbakan ve İçişleri Bakanı Fethi Bey (Okyar) geliyordu. “Fethi Bey göreve geldiğinde, iç düzeni sağlamak ve haydutlarla mücadele etme hedefi gütmüştü. Ancak bu amaçla beş tümen görevlendirilmiş olmasına rağmen gereken başarı sağlanamamıştı. “Anayasa tasarısı büyük bir muhalefete sebep oldu ve ülkenin bölünmesi riskiyle karşı karşıya kalındı. Meclis’in buna karar verme yetkisinin olmadığı ve olsa bile ülkenin acil sorunlarına odaklanılması gerektiği iddia eden büyük bir grup mevcuttu.”
Hükümet krizi Cumhuriyet’e giden yolu açtı. Henderson, “24’ünde Meclis İkinci Başkanı Ali Fuad Paşa (Cebesoy) istifa etti. Fethi Bey (Okyar) de iş yoğunluğunu gerekçe göstererek İçişleri Bakanlığı’ndan istifa etti, Başbakanlık görevine devam etti.
Hükümet İkinci Başkanlık için Yusuf Kemal’i (Tengirşenk), İçişleri Bakanlığı için de Ferit Bey’i (İbrahim) önerdi. Meclis ise bu önerileri reddederek Sabit (Gözügeçgel) ve Rauf Bey’i (Orbay) önerdi. 27’si sabahında durum buydu ve net bir karar alınması gerekiyordu.”
Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Sevtap Demirci, kabine ile Meclis üyeleri arasında kriz sürerken Mustafa Kemal’in 25 Ekim 1923’te hükümet üyelerini Çankaya’ya çağırarak, “Madem bu şekilde götüremiyorsunuz o zaman istifa edersiniz, hükümet de dağılır” dediğini aktarıyor. “İki gün sonra da hükümet istifa etti. Ve işte böyle bir kriz doğmuş oldu.” Henderson’ın belirttiği gibi, istifa eden bakanların yerlerine yenileri atanamamıştı. Bunun üzerine hükümet istifa etti: “İstifa mektubu öğleden sonra Meclis’e sunuldu… İstifa neredeyse oybirliğiyle kabul edildi ve yeni Bakanlar Kurulu’nun 29 Ekim’de seçilmesi kararlaştırıldı.”
Henderson, Halk Partisi’nin 28 Ekim’de, sonraki gün görüşülecek konularla ilgili bir toplantı düzenlediğini, bu toplantıda kabine üyelikleri ve Meclis İkinci Başkanlığı için aday önerilerinin getirildiğini ifade ediyor. Ancak görünüşe göre adaylar ya oybirliğiyle seçilemeyecek kişilermiş ya da bu görevleri istemiyorlardı: “Bu nedenle özel bir komite oluşturuldu ve sonraki sabaha kadar bir rapor hazırlamaları talep edildi. Önerilerin de kabul edilemeyeceği anlaşıldığında, tüm bu meselenin Mustafa Kemal’in arabuluculuğunda hallolmasına karar verildi.” Henderson, “Bu kararın bu şekilde alınmasının önceden planlandığından kuşku yok” diye ekliyor ve devam ediyor: “Gazi’nin yanıtı hazırdı: Yalnızca Cumhuriyet ilanına yönelik önerisi kabul edilirse arabuluculuk yapacaktı. “Gelişen saatler içerisinde Meclis’e sunulan bu öneri oybirliğiyle kabul edildi ve 158 milletvekilinin oyuyla Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi.”
‘Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz’
Prof. Sevtap Demirci, Mustafa Kemal’in 28 Ekim’de Çankaya’da Kazım Paşa (Karabekir), İsmet Paşa (İnönü), Fethi Bey (Okyar) ve diğer isimlerle toplantı yaptığını, meşhur “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” ifadesini kullandığını aktarıyor. “Herkes bu konuda hemfikir oldu. Toplantı sonrası, İsmet Paşa ile birlikte metin üzerinde çalışmaya başladılar. Ertesi gün Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun iki maddesinde değişiklik yapılarak Cumhuriyet ilan edildi.”
Bu makalede Google YouTube içeriği bulunmaktadır. Çerez ve diğer teknolojileri kullanıyor. Orijinal Başlık: İngiliz Gizli Belgelerinde Ekim 1923 (2): ‘Türk halkı bu sabah bir Cumhuriyet’e uyandı’
Tarihçi Ahmet Kuyaş, İngiliz yüksek komiserinin bu krizin önceden planlandığına dair tespitinin doğru olabileceğini belirtiyor. Kuyaş, “Fethi Bey, fazla işinin olduğunu öne sürerek İçişleri Bakanlığı’ndan istifa ediyor. Meclis’te çoğunluk oyu ile bir İçişleri Bakanı seçilemiyor. Burada oyun başlıyor. Büyük ihtimalle denilmiş ki, ‘Siz 80’iniz Ali’ye, siz 70’iniz Veli’ye, siz 60’ınız Ahmet’e oy verin’ ve bu yüzden çoğunluk oyu çıkmıyor. Basit bir durum, üstesinden gelinmesi oldukça kolay olan bir durum bir krize dönüşüyor. Bu, bana göre tamamen yapay bir hükümet krizi.” diyor ve devam ediyor: “Artık Cumhuriyet kurduğumuzda cumhurbaşkanı bir başbakan atar, o başbakan da hükümeti kurar. Sonrasında Meclis’ten güvenoyu alır deniyor. Zaten bu yolla Cumhuriyet’in ilanını istemeyenler o gün Meclis’e gelmeyecek bile. Daha önce Cumhuriyet’e karşı olduklarını ifade eden bazı oldukça önemli Milli Mücadele liderleri, Rauf Bey, Karabekir Paşa, Refet Paşa gibi isimler Ankara’da bile yoklar; İstanbul’da, Halifeye yakın konumdalar.”
Henderson, analizine şöyle devam ediyor: “Böylesine önemli bir anayasal değişiklik, çok az tartışmayla, vekillerin üçte iki oranından azının katıldığı bir oturumda kabul edildi. Ayrıca kabul edilen bir diğer yasa değişikliği cumhurbaşkanının yetkilerine dairdi. Verilen yetkiler o denli genişti ki bu, pratikte Kemalist bir diktatörlük anlamına geliyordu. Bu tarihten sadece iki gün sonra, Mustafa Kemal’in atadığı Başbakan İsmet, kabinesini kurmayı başardı.”
Tarihçi Ahmet Kuyaş, “Mustafa Kemal’in bu biçimde destek görmesinin nedeni, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgilerin ardından entelektüel, siyasal, toplumsal ve kültürel bir atılım beklentisinin artmış olmasıdır” diyor ve belirli bir programla ortaya çıkan liderlerin her ne kadar diktatörce davrandıkları düşünülse de destek aldığını belirtiyor: “Buna ne kadar diktatörlük deriz? İhtimaller dahilinde toplumsal açıdan baktığımızda buna diktatörlük diyebiliriz. Çünkü kadınların oy hakkı olmasını istemeyen birçok kişi vardı. Aynı şekilde Latin alfabesini savunmayanlar da mevcut. Zaten bu değişikliklere niçin devrim diyoruz? Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı, hilafetin ortadan kaldırılması, bunlar anayasa değişikliğinden önce gerçekleştirilecek eylemlerdi. Çünkü anayasa değişikliğinde bu maddeler için üçte iki çoğunlukla destek bulamayacaklarını biliyorlardı. Örneğin, 1924 Anayasası oluşturulurken, çoğunluğu Mustafa Kemal Paşa’nın adamlarından oluşan Anayasa Komisyonu’ndan Meclis’e gelen madde, ’25 yaşını bitirmiş, her Türk seçmendir’ şeklindeydi. Yani bu madde kabul edilseydi, kadınlar 1924’te seçmen olabilecekti. Ancak Meclis bunu üçte iki çoğunlukla kabul etmedi. Madde komisyondan geri gönderildi ve ’25 yaşını bitirmiş, her erkek Türk seçmendir’ olarak yeniden kabul edildi.”
Cumhuriyet’in ilanı, Ankara ve İstanbul basınında nasıl yankı buldu? Prof. Sevtap Demirci, Cumhuriyet’in ilanının ardından ülkenin dört bir yanına telgraflarla bilgi verildiğini ve kutlamalar yapıldığını ifade ediyor. Ancak İngiliz belgelerinde daha çok “Şimdi kutlama yapılıyor fakat sıçrayamayabilir”, “İstanbul’da bir karşı örgütlenme, isyan çıkabilir mi?”, “Ankara’ya hemen gitmemelerinin bir sebebi de budur” gibi yorumlar bulunduğunu aktarıyor. “Hatta Mustafa Kemal’in bir oldu bitti ile adeta ‘darbe yaptığını’ söyler İngiliz Dışişleri’ndeki Doğu Masası’ndaki görevli. ‘Hükümet darbesi’ olarak da nitelendiriliyor Cumhuriyet. Gücünü pekiştirdiği ifade ediliyor.” Henderson, Ankara basınının bu durumu kutlarken, İstanbul basınında eleştiriler yapıldığını belirtiyor. “Muhalif basın, yaşanan sözde hükümet krizinin ve Anayasa değişikliğinin onaylanması için Ankara liderleri tarafından kurgulanan bir oyun olduğunu öne sürüyor. Meclis’in Basın Yasası’na eklediği birtakım maddeler de önemli: Cumhurbaşkanına hakaret içeren yazıların yayımlanması durumunda gazetelerin editörleri ve müdürlerine üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilecek. Mustafa Kemal böylece basında eleştirilemez bir figür haline gelmiş oldu.”
Cumhuriyet’in ilanı, Türkiye’ye oldukça yabancı bir kavram olarak değerlendirildi. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, bir sonraki yıl hazırladığı Türkiye raporunda Cumhuriyet’in ilanını şu şekilde yorumluyor: “Ekim ayında Cumhuriyet terimi gündeme geldiğinde bu Türkiye’ye o kadar uzak bir kavramdı ki, Avrupalılar bunun ileriye doğru bir atılım olacağına inanarak yanılgıya düştü. Ancak 29 Ekim’de alınan bu karar, Anadolu’da 1920’de kurulan ultra demokratik yönetimden, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerini anımsatan bir anayasal düzene geri dönüş anlamına geliyordu.”
Dışişleri Bakanlığı ayrıca Cumhuriyet’in kurulduğu sırada Türkiye’de İngiltere’ye yönelik tutumu hakkında şu değerlendirmeyi yapıyor: “2 Ekim’de İstanbul’un tahliyesine kadar Türkler, Büyük Britanya’nın Müttefikler arasında barışa ya da savaşa karar veren taraf olduğunu düşünüyordu. O dönemdeki tutumları ise öfke, korku, saygı ve şüphenin karışımından ibaretti. Ancak 1923’ün başlarında bu karışımdaki öfke azalmaya başladı. Türklerin çoğu, Büyük Britanya’yı sevmeye, Rusya’yı ise sevmemeye eğilim göstermeye başladı.”