Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pazartesi günü Soçi’de Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşmesini uluslararası toplum ilgiyle izledi. Görüşmelerin ön saflarında, Temmuz ayında Moskova tarafından durdurulan Karadeniz tahıl koridoru anlaşmasının yeniden başlatılması yer aldı.
Ortak basın toplantılarında gelenekten dikkate değer bir sapma, Putin’in uzun açıklamaları ve görünüşte daha sert bir ses tonuydu. Moskova’nın anlaşmayı yeniden alevlendirmeye hazır olduğunu açıkça belirtti ancak Rusya’nın tarım ihracatına yönelik tüm kısıtlamaların kaldırılması konusunda ısrar etti.
Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatı yaptırımlardan etkilenmezken, ürünleri ülkeyi terk ettiğinde zorluklarla karşılaşıyor. Birincisi, Swift işlem kısıtlamaları Rusya’nın alıcılardan ödeme almasını engelliyor. İkincisi, Rus tahıl veya gübre ihracatında kullanılan gemilerin sigortalanması zorluklar yaratıyor.
Rusya’nın çıkmazdan kurtulmasının öncelikli şartı bu iki engelin kaldırılmasıdır. Rusya’nın tutumunun bir diğer kritik yönü de, bu anlaşma yoluyla ihraç edilen tahılın ağırlıklı olarak Batılı gelişmiş ülkelere fayda sağlaması ve gelişmekte olan ülkelerin sınırlı tedarikini zor durumda bırakmasıdır. Açıkça söylemek gerekirse Putin, anlaşmanın mevcut başarısızlığının sorumluluğunu tamamen Batılı ülkelerin omuzlarına yüklerken, aynı zamanda ihtiyaç sahibi gelişmekte olan ülkelerdeki tahıl kıtlığı konusunda da Batı’ya işaret etti.
Alternatif olarak, Türkiye’de işlenecek olan 1 milyon ton tahılın Afrika’daki birçok ülkeye gönderilmesi tartışılıyor. Katar bu teklife mali destek sağlamaya hazır olduğunu ifade etti. Bu arada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in öncülük ettiği Birleşmiş Milletler önerisi de Moskova’ya iletildi ve yukarıda bahsedilen iki engelin aşılması amaçlanıyor.
Çatışma çözümü ve ikili ilişkiler
Tartışmaların ince ayrıntılarını bir kenara bırakırsak, Erdoğan-Putin görüşmesi sonrasındaki bazı önemli anları vurgulamakta fayda var: Öncelikle Erdoğan’ın ve diğer Türk yetkililerin amansız mekik diplomasisi çabalarının farkına varmak gerekiyor. Tahıl anlaşmasını yeniden başlatmak ve Ukrayna ile Rusya arasındaki müzakereleri ilerletmek için yorulmadan çözümler aradılar. Erdoğan’ın usta liderler arası diplomasisi, tahıl ihracatının desteklenmesinde çok önemli bir rol oynadı.
İkinci olarak, tahıl anlaşması odak noktası olsa da Erdoğan, Türkiye’nin çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapmaya ve doğrudan görüşmeleri kolaylaştırmaya hazır olduğunu yineledi. Daha önce Türkiye’nin Antalya ve İstanbul’unda görüşmeler yapılmıştı. Üstelik Türkiye tarafından bir mahkum değişimi de kolaylaştırıldı. Ancak Türkiye’nin öncelikli hedefi, yakın çevresinde devam eden çatışmayı sona erdirecek diplomatik bir çözüme, bu bölgesel çatışmanın küresel sonuçlarını kabul eden ilkeli bir yaklaşıma ulaşmaktır.
Üçüncüsü, tahıl anlaşmasının ötesinde, toplantıda Ankara ile Moskova arasındaki stratejik ikili bağların altı çizildi. Bunlar, 100 milyar dolarlık (2,68 trilyon TL) iddialı ikili ticaret hacmi hedefinden, turizm alanındaki ortak girişimlere ve Türkiye’nin nükleer enerji girişimlerine (Akkuyu Nükleer Santrali ve Sinop Akkuyu Nükleer Santrali) kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Suriye gibi bölgelerdeki mevcut anlaşmazlıklara rağmen, her iki ülke de farklılıklarını bölümlere ayırma ve ulusal çıkarlarının örtüştüğü alanlara odaklanma becerisi gösterdi.
Türkiye’nin Rusya’nın Kırım’ı ilhakına ve Ukrayna’nın işgaline karşı olduğu bir sır değil. Türkiye ile Rusya’nın Suriye’de karşıt saflarda yer aldığı da bir sır değil. Ancak ulusal çıkarların nerede örtüştüğüne odaklanmak, iki ülkenin işleyen bir ilişkiye sahip olmasını ve anlaşmazlıkları tartışabilecekleri ortak bir diyalog platformu oluşturmasını sağladı.
Yaklaşan G-20 ve BM Genel Kurul toplantıları ufukta belirirken, Erdoğan’ın Batılı liderlerle etkileşimi, Rusya’nın tahıl anlaşmasının yeniden başlatılması yönündeki taleplerini ele alma ve çok çeşitli bölgesel ve ikili meselelere ilişkin tartışmalara katılma fırsatı sağlayacak.