Anlaşmazlıkların çoğu zaman işbirliğini gölgede bıraktığı uluslararası ilişkiler alanında, Türkiye ve Yunanistan kendilerini çok önemli bir anda buluyor. Geleneksel olarak çekişmeli komşular olarak görülen son diplomatik çabalar, daha işbirlikçi bir geleceğe doğru potansiyel bir değişime işaret ediyor. Bu değişimin katalizörü, 6 Şubat’ta Türkiye’nin güneydoğu illerinde yaşanan trajik olayların öngörülemeyen sonucu olan ve artık “deprem diplomasisi” olarak adlandırılan duruma kadar uzanabilir.
NATO müttefikleri Türkiye ve Yunanistan, Ege adaları üzerindeki militarizasyon anlaşmazlıklarından deniz sınırlarına ve Kıbrıs adası konusunda süregelen anlaşmazlığa kadar bir dizi çelişkili sorunla boğuşuyor. Bu çekişmeli meseleler zaman zaman iki ülkeyi tehlikeli bir şekilde silahlı çatışmaya yaklaştırdı. Ancak yakınlaşmanın mevcut diplomatik aşaması, yapıcı diyaloğa girme ve uzun süredir devam eden anlaşmazlıkların üstesinden gelme isteğinin sinyalini veriyor.
Bu zorlukların ortasında, her iki ülke de dış aktörlerin, özellikle ABD’nin ve bazı etkili Avrupa Birliği üyelerinin, rekabeti kızıştırmadaki etkisinin farkındadır. Ankara, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik çıkarların yönlendirdiği Atina’nın sıklıkla dış etki tuzağına düştüğünü ileri sürüyor. Ancak bu dış baskılara rağmen, her iki ülkenin liderleri gergin ilişkileri onarmak için yeni çabalar göstermeye hazır.
Bağları yeniden kurma
Ancak ikili ilişkilerde yeni sayfa açma çalışmaları kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina’yı ziyaretinin beklendiği 7 Aralık’ta iki ülke liderleri, uzun zamandır gergin olan ilişkileri yeniden canlandırmak için bir kez daha çaba gösterecek. Erdoğan ve beraberindeki heyet, Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ile ikili ilişkileri görüşmek üzere Yunanistan-Türk Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi için Yunanistan’ın başkentinde olacak.
“Komşumuz Yunanistan ile dün de anlaşmazlıklarımız oldu, yarın da olacak. Aynı şekilde bu çatışmalardan çıkar sağlamak isteyenler de olacaktır ama bu gerçek aynı denizi, aynı iklimi, aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak ortak paydada buluşamayacağımız anlamına gelmiyor. Erdoğan, 29 Kasım’da TBMM’de AK Partili milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, “Karşılıklı güvene dayalı işbirliğimizi pek çok konuda geliştirebiliriz” dedi.
Yunan yetkililer de benzer olumlu yaklaşımı dile getirdi. Yunanistan Dışişleri Bakanı George, “Sürekli söylediğim şey, askeri bölgelerin devredilmesine ilişkin temel sorunlarımızı çözsek de çözmesek de, Ege’deki sakinlik dönemini elimizden geldiğince uzatmanın başlı başına önemli olduğudur.” dedi. Gerapetritis 28 Kasım’daki bir röportajda.
Hem Erdoğan hem de Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Eylül ayında New York’ta yaptıkları toplantıda da görüldüğü gibi, ilişkilerde olumlu bir iklimin geliştirilmesine yönelik kararlılıklarını ifade ediyorlar.
Diyalog güven inşası için çok önemli
Tarihsel çatışmaların hızla çözümlenemeyeceğini kabul etmekle birlikte, özellikle güvenlik ve askeri konulardaki güven artırıcı çabalar sırasında iletişim kanallarının açık tutulması büyük önem taşıyor. Her iki ülke için de ortak bir sorun olan yasadışı göçle mücadele konusunda işbirliği, boşlukları kapatmak ve konuyla ilgili insani ve sosyal maliyetleri en aza indirmek için bir basamak görevi görebilir.
Ankara’nın Atina’dan beklentisi açık: Türkiye ile doğrudan görüşmelerde üçüncü tarafların etkisinin ortadan kaldırılması. “Katılmadığıma katılıyorum” yaklaşımını benimsemek, karşılıklı yarar sağlayan bir denklemin yolunu açabilir. “Ege’de sakinlik”, gelişmiş kültürel bağlar ve gelişmiş ikili ticari ve ekonomik ilişkiler gibi olumlu yönlere odaklanmak, her iki ülke için de bir kazan-kazan senaryosunu besleyebilir.
Uluslararası ilişkilerin karmaşık ortamında ülkelerin her konuda anlaşmaya varması gerekmiyor. Bölümlere ayırma, diyaloğa açıklık ve anlaşmazlıklar üzerinde müzakere, işbirliği için yeni ufuklar açabilir. Türkiye ve Yunanistan, olumlu yönlere odaklanarak ilişkilerini tarihsel olarak zorlayan sorunların etkisini en aza indirebilir.
Siyasi farklılıkların ötesinde, iki komşu, siyasi olmayan felaketler ve orman yangınları veya depremler gibi insani zorluklar zamanlarında sürekli olarak birbirlerinin yanında yer aldı. Tarih okumalarının onu okuyan kişiye bağlı olarak tartışmalı olabileceği akılda tutularak ortak tarih ve yemek ve müzik gibi konularda belirgin olan kültürel benzerlikler, gergin bağları onarmayı amaçlayan diplomatik çabalara ek bir boyut kazandırıyor.
Sonuç olarak, Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinin karmaşıklığı içinde ilerlerken, olumlu bir kazan-kazan yaklaşımı onları tarihi jeopolitiğin önerebileceğinden daha da yakınlaştırabilir ve her iki ülkeye de fayda sağlayabilir.