Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Şubat’ta mevkidaşı Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sissi ile görüşeceği Mısır’a resmi ziyareti, Türkiye ile Mısır arasında gelişen ilişkilerde önemli bir gelişmeye işaret ediyor. Bu ziyaret, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son dönemdeki açıklamalarında da vurgulandığı gibi, iki ülke arasındaki normalleşme sürecinde ne kadar önemli ilerleme kaydedildiğinin bir göstergesidir. Bu gelişmeler, Arap Baharı’nın farklı ilişki dinamiklerinin yerine yeni işbirliklerine doğru bir yönelimin sinyalini veriyor.
Türkiye’nin Arap Baharı’ndaki yaklaşımı, Arap dünyasında yükselen toplumsal hareketlere uyum sağlamak ve onları desteklemekti; bu, ahlaki değerler ve psikolojik faktörlerden etkilenen stratejik bir siyasi tercihi yansıtıyordu. Her ne kadar her Arap ülkesinin kendine özgü siyasi, sosyal ve dış ilişkileri nedeniyle bu karşılaştırma yanıltıcı olsa da, Türk yönetici seçkinleri kendi iktidar mücadeleleri ile Arap sokaklarının emelleri arasında paralellikler gördü.
Arap Baharı, Türk dış politikasında, geleneksel yaklaşımlardan ayrılışın sinyalini veren ve bölgedeki toplumsal dönüşümlerle potansiyel bir uyumun sinyalini veren çok önemli bir anı temsil ediyordu. Bu dönem özellikle Türkiye’deki yerleşik elit ve kurumlarla mücadele eden ve bölgesel gelişmelerde fırsat gören Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) açısından değerliydi.
2020’lere girerken Türk politika yapıcılar, Orta Doğu’daki nüfuzlarının doğal sınırlarının farkına vararak ve yeni ortaklıklar arayarak geçmişteki bölünmeleri onarmaya çalıştılar. Türkiye’nin Arap Baharı sonrası Orta Doğu politikasındaki bu değişim, iç gerilimlerin azalmasıyla birlikte yeni bir yöne işaret etti. Bölge, özellikle Suriye ve Irak merkezli güvenlik politikaları ve Orta Doğu ülkeleriyle artan savunma sanayii işbirlikleri açısından Türkiye’nin dış politikası açısından önemini koruyor. Üstelik Türkiye, Arap ülkeleri vatandaşları için sadece kısa ziyaretler için değil, aynı zamanda önemli bir etkileşim merkezi olarak da önemli bir etkileşim merkezi haline geldi. Bu, Türkiye’yi Arap dünyasını ilgilendiren konularda doğal bir taraf olarak konumlandırıyor.
Mısır, Arap dünyasında önemli bir aktör olarak, önemli bir entelektüel ve siyasi konuma sahip. Yoğun kültürel alışverişler, entelektüel ve siyasi etkileşimlerle karakterize edilen Türk-Mısır ilişkilerinin tarihsel derinliği, bu bağların önemini vurgulamaktadır. Siyasi farklılıklara rağmen Türkler ile Mısırlılar arasındaki sembolik dostluk devam etti.
Cumhurbaşkanı el-Sissi’nin Türkiye ile ilişkilere değer vermesi, Türkiye yanlısı duygularıyla bilinen Türkiye ile yakın temasını sürdürdüğü Savunma Bakanı olarak görev yaptığı döneme de yansıyor. Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan da bölgeyi dönüştüren yapısal gerçeklerin farkında olarak Mısır’la ilişkilere öncelik veriyor. Erdoğan’ın 2020’li yıllarda başlattığı girişimler, Arap ülkelerine yönelik yeni bir anlayış geliştirmeyi, değişen koşulları kabul etmeyi ve bu yeni dönemde Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünü rasyonelleştirmeyi amaçlıyor.
Ortadoğu’da stratejik değişim
Türkiye ile Mısır arasında tarihsel bağlarla desteklenen ve son dönemdeki diplomatik çabalarla şekillenen gelişen ilişki, bölgenin jeopolitik manzarasındaki daha geniş bir değişimi yansıtıyor. Türkiye Orta Doğu’daki nüfuzunu yeniden tanımlamaya çalışırken, Mısır’la diyalog işbirlikçi ve yapıcı bir etkileşime yönelik stratejik bir dönüm noktasını simgeliyor ve bölgesel politikada yeni bir sayfanın açılmasına zemin hazırlıyor. Türkiye’nin dış politikasının daha kapsamlı bir şekilde yeniden ayarlanmasının simgesi olan bu gelişme, karmaşıklık ve dönüşümün damgasını vurduğu bir bölgede istikrar ve işbirliğini teşvik etme vaadini taşıyor.
7 Ekim’den bu yana Ortadoğu bir kez daha jeopolitik gerilimlerin odağı haline geldi. İsrail’in Gazze’ye saldırısı yalnızca Mısır ve Ürdün gibi komşu ülkeler arasında değil, bölgesel aktörler arasında da diplomasiyi hızlandırdı. Arap Körfez ülkeleri, kontrolsüz çatışmanın Arap Baharı sonrası statüko çabalarını baltalayabileceğinden endişe ediyor ve sınırlarında potansiyel olarak siyasi çıkmazlara yol açabilecek güvenlik riskleri konusunda ihtiyatlı olan Mısır, ilişkilerin güçlendirilmesinin önemini görüyor. Bu bağlamda Türkiye-Mısır ilişkisi daha da önem kazanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mısır’la özellikle Filistin meselesinde potansiyel işbirliği alanlarını çeşitlendirme ve güvenlik konularında iş birliğini derinleştirme çabaları bölgedeki çatışmaların önlenmesinde önemli rol oynayabilir. Türkiye ve Mısır’ın Filistin konusunda ortak çıkarları paylaştığını ve her ikisinin de bağımsız bir Filistin devleti vizyonunu desteklediğini söylemek mümkündür. Ayrıca Mısır’ın Gazze’ye erişimi, Türkiye’nin Gazze merkezli insani yardım çalışmalarının koordinasyonunu kolaylaştırarak daha etkin rol oynamasına olanak sağlayabilir.
7 Ekim olayları bölgesel aktörlere bir gerçeği dikte etti: İşbirliği her şeyden önemlidir. Bölge ülkeleri arasındaki diplomasinin benzeri görülmemiş yoğunluk ve hızının nedeni, geçmişteki anlaşmazlıkların sonuçlarından alınan derslerdir. Mısır ile Türkiye arasında geniş bir işbirliği alanı mevcut. Liderlik seviyesindeki kararlılık, ikili ilişkilere olumlu bir ivme kazandırmakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel riskleri de azaltarak istikrar sağlayıcı bir etki yaratabilir.
İşbirliğine yönelik bu yenilenen vurgu, bölgesel dinamiklerin birbirine bağlılığı ve ortak zorlukların üstesinden gelmek için ortak çabalara duyulan ihtiyaç konusundaki keskin farkındalığı yansıtıyor. Türkiye ve Mısır’ın stratejik konumlarından ve ortak çıkarlarından yararlanarak örnek teşkil etme potansiyeli, daha istikrarlı ve işbirlikçi bir Orta Doğu manzarasının önünü açabilir. Pragmatik diplomasi ve karşılıklı faydalara dayanan bu yaklaşım, gerilimleri azaltmak ve bölgede barış ve istikrara yardımcı olacak bir iklimi teşvik etmek için bir plan sunuyor.