Orijinal Başlık: Esad Sonrası Dönemde ABD’nin Suriye Politikasının Geleceği Nedir?
Yazar: Hilken Doğaç Boran
Tarih: 11 Aralık 2024
Suriye’de Heyet Tahrir Es-Şam (HTŞ) ve ona bağlı muhalif gruplar, Kasım ayının son haftasında başlattıkları taarruzla ülkenin büyük bir bölümünde kontrolü elinde tuttu. HTŞ’nin denetimindeki bölgelerde silah seslerinin dindiği bu ortamda, gözler kuzeyde Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki çatışmalara çevrildi. SMO, Tel Rıfat’tan sonra Menbiç’in kontrolünü de büyük ölçüde sağladı. Türkiye, SDG’nin temel bileşeni olan Kürt Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) ve onun silahlı kanadı olan Halk Koruma Birlikleri’ni (YPG) PKK’nın bir uzantısı olarak değerlendiriyor. Ankara, SDG’nin özellikle Türkiye sınırında çalışmalarını çok net bir şekilde reddediyor. ABD ise IŞİD’e karşı ortaklık geliştirdiği SDG’yi destekliyor ve bu desteğini sürdüreceğini belirtiyor. Washington’un gelecekteki stratejisi, hem Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler hem de Türkiye ile olan ilişkileri açısından önemli bir belirleyici olacak. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Suriye meselesini ele almak üzere 13 Aralık’ta Türkiye’yi ziyaret edecek. BBC Türkçe, Washington’un muhtemel stratejisini, ABD’nin eski Suriye özel temsilcisi James Jeffrey gibi uzmanlarla değerlendirdi.
Suriye Milli Ordusu’nun Menbiç’i alması Türkiye için ne anlama geliyor?
ABD Başkanı Joe Biden, 8 Aralık’ta Beyaz Saray’da yaptığı açıklamalarda, ülkesinin izleyeceği politikalara dair önemli mesajlar verdi. Biden, Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinin “tarihi bir fırsat, aynı zamanda belirsizlik ve risk anı” olduğunu ifade etti. Gelecek ay görevini Donald Trump’a devretmeye hazırlanan Biden, Washington’un bu riski yönetmek amacıyla bölgedeki ortaklarıyla çalışacağını vurguladı. Biden ayrıca, çoğu SDG kontrolünde bulunan bölgelerdeki yaklaşık 900 Amerikan askerinin IŞİD ile mücadele için Suriye’de kalmaya devam edeceğini belirtti.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, 10 Aralık’ta yaptığı açıklamada, ABD’nin Türkiye’nin terörle mücadele kaygılarını “meşru bulduğunu” ancak Washington’un Suriye’de IŞİD ile mücadele için SDG ile olan iş birliğini sürdüreceğini ifade etti. Kirby, “Bu iki hedefin örtüştüğü veya çakıştığı durumlarda Türklerle gerekli istişareleri gerçekleştireceğiz” dedi.
ABD Merkez Kuvvet Komutanlığı (CENTCOM), 8 Aralık’ta Suriye’deki 75 IŞİD hedefini vurduğunu açıkladı. CENTCOM Komutanı General Michael Erik Kurilla ise 10 Aralık’ta Suriye’yi ziyaret ederek bölgedeki ABD askerleri ve SDG yetkilileriyle görüştü. Donald Trump, 20 Ocak’ta göreve gelmeden önce sosyal medya üzerinden yaptığı bir paylaşımda, “Bu bizim savaşımız değil” diyerek ABD’nin Suriye’ye müdahale etmemesi gerektiğini savundu.
Trump’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?
Trump’ın açıklamaları, Suriye’den çekilmeyi kast etmediği düşünülüyor. BBC Türkçe’ye konuşan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Dış Politika Program Direktörü Gülru Gezer, Trump ve Biden’ın Suriye konusundaki görüşlerinin “180 derece farklı olduğunu” belirtti. Gezer, Trump’ın ilk döneminde Suriye’den çekilmek istediğini, ancak CENTCOM’un buna “izin vermediğini” savundu. “Asıl önemli olan, Trump Beyaz Saray’a döndüğünde dönerken Amerikan askerlerinin çekilmesi ve ABD’nin YPG’yi desteklemeye devam etmesi için gerekli hareket alanı tanıyıp tanımayacağıdır,” dedi.
Eski ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Trump’ın açıklamalarının daha genel bir çerçevede değerlendirildiğini belirterek, “Daha fazla asker kaybetmeden ve trilyonlarca dolar harcamadan ‘bitmeyen savaşlardan’ kaçınma mesajı veriyor… Ama bu, çıkarlarımız yok veya önemsemiyoruz anlamına gelmiyor.” şeklinde ifade etti. Jeffrey, Biden yönetiminin ABD askerlerinin Suriye’de kalacağına dair net açıklamalarının beklenmedik olduğunu ifade etti.
Richard Outzen ise Washington’ın son on yıldır Suriye’de “esnek bir politika” izleyemediğini ve bunun sonucunda bölgedeki Hizbullah ve İran gibi tehditlerle başa çıkmada zorluk yaşandığını belirtti. Outzen, “Bir politika eksikliği söz konusu. Seçim sonrası başkan değişikliği, durumu daha da kötüleştirdi” dedi.
Kongre’den gelen uyarılar
ABD ve Türkiye arasında yıllardır tartışma yaratan SDG konusuna, Cumhuriyetçi Parti’nin önde gelen senatörlerinden Lindsey Graham da değindi. Graham, 9 Aralık’ta X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda ABD’nin “Kürt güçlerinin” Türkiye ve “Suriye’deki radikal İslamcılardan gelen tehditlere karşı korunması gerektiğini vurguladı. “Türkiye, kendi çıkarlarını korumak için kuzeydoğu Suriye ile Türkiye arasında askerden arındırılmış bir tampon bölgeye haiz olmalı. Eğer Türkiye, Suriye’deki Kürt güçlerine karşı askeri eylemde bulunursa bu, Amerikan çıkarlarını büyük ölçüde tehlikeye atacaktır” diye ifade etti. Graham geçmişte Türkiye’ye yönelik yaptırımlar için yasa tasarısı hazırlandığını hatırlatarak, gerekirse bunu tekrar yapabileceğini belirtti. James Jeffrey, Graham’ın açıklamasının Türkiye ve ABD arasında Ekim 2019’da varılan mutabakat anlaşmasının ihlali konusundaki bir uyarı olduğunu değerlendirdi.
Jeffrey, o dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence arasında imzalanan anlaşmanın, Fırat Nehri’nin batısındaki topraklar için geçerliliği olduğunu vurguladı. Anlaşma gereği, YPG’ye bağlı güçler, Türkiye sınırından 30 kilometre geri çekilecek ve Tel Rıfat ve Menbiç’i boşaltacaktı. Ancak sürenin geçmesine rağmen bu iki bölge boşaltılmadı, sınırdan çekilme konusunda da sınırlı ilerleme sağlandı. Jeffrey, “Washington, SMO’nun Tel Rıfat’a ve şu anda Menbiç’e saldırmasına çok ses çıkarmadı. Çünkü Tel Rıfat hiçbir zaman SDG’nin kontrolünde olmadı. Menbiç’ten SDG’nin çekilmesine dair de 2018’de anlaşmıştık ama uygulamakta zorluk çektik” dedi. Ancak Jeffrey, Türkiye’nin SDG’ye karşı Fırat’ın doğusunda Kobani gibi bölgelere operasyon düzenleme ihtimalini endişe verici bulduğunu belirtti.
Burada, Washington ile Türkiye arasında daha fazla anlaşmazlık yaşanabileceğinin altı çizilmektedir. Gülru Gezer, Graham’ın açıklamalarının yanı sıra ABD Kongresi’nin genel tutumunun önemini vurgulayarak, “Amerika’nın yakın zamanda YPG’den vazgeçmesini beklemiyorum” diye konuştu. Richard Outzen ise kuzeydoğu Suriye’deki durum için, “Washington’ın, Ankara’yla irtiba kurarak, güvenlik çıkarlarını ABD üsleri ve güçleri yakınında büyük bir askeri operasyon gerçekleştirmeden karşılayacak farklı yollar sunabileceği ihtimali var. Aksi takdirde, durum tüm taraflar için riskli hale gelebilir,” dedi.
Türkiye’nin eski Şam Büyükelçisi Ömer Önhon ise Ankara’nın YPG’nin “devletleşmesine izin vermeyeceğini” ifade etti. Önhon, “Türkiye toprak bütünlüğünü korumaya kararlıdır; dolayısıyla bölüp parçalamaya yönelik her türlü girişime göz yummayacaktır” diye belirtti. Ayrıca, YPG’nin gelecekteki yapısının ne olacağına dair tahminde bulunmanın zor olduğunu, çünkü birçok faktörün burada etkili olacağını vurguladı. Gezer ise Ankara’nın, “Hem stratejik hem de taktiksel olarak gerekli tüm adımları atacağını” ifade etti ve ekledi: “Amerika ile ilişkilerimizi gözden geçirirken, ulusal güvenliğimizi tehlikeye atmak gibi bir durum söz konusu olamaz.”