Orijinal Başlık: Esad Sonrası Dönemde Türkiye-İran İlişkileri Ne Yönde Gelişecek?
Suriye’de İslamcı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhaliflerin Esad yönetimini devirmesi, İran’ın önemli müttefiklerinden birini kaybetmesine sebep oldu. Tahran, iç savaır boyunca Beşar Esad’ın güçlerine hem askeri hem de lojistik destek sağlamıştı. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Şam’ın 8 Aralık’ta alınmasının ardından 11 Aralık’ta yaptığı ilk açıklamada, Suriye’deki olaylardan ABD ve İsrail’i sorumlu tuttu. Hamaney, ayrıca isim vermeden Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak nitelendirerek Ankara’nın Suriye’deki rejim değişiminde üstlendiği rolü eleştirdi. Dini liderin Türkiye’ye yönelik eleştirileri, sosyal medya hesabından Türkçe bir mesaj şeklinde de paylaşıldı: ‘Suriye’ye komşu bir hükümet, Suriye’de olanlara belirgin bir şekilde etki etti ve etmeye devam ediyor. Ancak esas komplocu güç ve ana komuta merkezi Amerika’dadır ve Siyonist rejimdir. Bu konuda şüpheye yer bırakmayacak belgelerimiz var.’ BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlar, Hamaney’in açıklamalarının İran’da Türkiye’nin dış politikasına dair önemli bir rahatsızlığı işaret ettiğini belirtti.
Öte yandan, Hamaney’in açıklamaları yayımlandığı esnada, Türkiye Ticaret Bakanı Ömer Bolat, 29. Dönem Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonu toplantısı için Tahran’daydı. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile bir araya gelen Bolat, sosyal medya üzerinden görüşmelerinde karşılıklı ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılması, sınır ticaret merkezlerinin geliştirilmesi ve yeni sınır kapılarının açılması gibi konuları ele aldıklarını aktardı. Bu iki gelişme, Kafkaslar’dan Orta Doğu’ya uzanan bir coğrafyada Türkiye-İran ilişkilerinde hem rekabeti hem de iş birliğini içeren hassas dengeyi gözler önüne serdi.
‘İran’ı bundan sonra ne bekliyor?’ Suriye’deki gelişmelerle birlikte, Tahran’ın destek verdiği Esad yönetiminin düşmesi ve HTŞ’nin ülkenin büyük bölümünde kontrol sağlaması, bu dengeyi önemli ölçüde değiştirdi. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, Türkiye ve İran’ın birbirlerinin menfaatleri konusunda dikkatli davrandıklarını vurguladı. Ülgen, ‘[Suriye’deki durum] Türkiye-İran ilişkileri açısından köklü bir değişimi beraberinde getirmeyecek… Nüfuz mücadelesi her zaman var oldu ve yine olmaya devam edecek’ şeklinde konuştu. EDAM Direktörü, Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’nin etkisinin arttığına dikkat çekti.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Doktor Hazar Vural Jane, yaptığı değerlendirmede ‘Son gelişmelere göre Ankara-Tahran ilişkilerinde bir farklılaşma söz konusu’ diye belirtti. Orta Doğu güvenliği konusunda uzmanlaşmış olan Vural Jane, ‘Suriye’de İran’ın güç kaybettiği bir döneme girmekteyiz’ ifadesini kullandı. Washington merkezli Middle East Institute’den Banafsheh Keynoush, Esad yönetiminin düşmesinin Türkiye’nin dış politika etkinliğini artırdığını vurguladı ve ‘Esad’ın düşmesi, İran’ı daha güçlü bir Türk dış politikası eğrisine razı olmaya zorlayacak… Ancak bu konuda ne kadar başarılı olacağı belirsiz, çünkü Türkiye’nin Suriye’deki üstünlüğünü değiştirme ihtiyacı hissediyor’ değerlendirmesini yaptı. Araştırmacı, İran’ın Suriye’deki nüfuz alanının ciddi şekilde yara aldığını belirtirken, Tahran’ın durumu değiştirecek yeterli güce sahip olmadığını ifade etti. Keynoush, Hamaney’in açıklamasını ‘İran’ın Türk dış politika hedeflerini zayıflatmak için harekete geçmesi gerektiğini ima etti’ şeklinde yorumladı.
Hamaney ve diğer İranlı yetkililerin Türkiye’nin adını anmadan Ankara’nın Suriye’deki rolüne tepkilerini ifade etmeleri de dikkat çekici bir durum oldu. İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) araştırmacısı Oral Toğa, bunu Tahran’ın ‘izle ve gör stratejisi izlemesi’ olarak değerlendirdi. İran’ın, özellikle İsrail kaynaklı ‘güvenlik kaygıları’ nedeniyle temkinli hareket ettiğini vurgulayan Toğa, ‘Türkiye gibi her alanda iş birliği yaptığı bir ülkeye karşı, ne olursa olsun sert bir politika izleyeceğini düşünmüyorum’ dedi. Hazar Vural Jane de Türkiye-İran ilişkilerinin yalnızca ‘iyi komşuluk’ ilkelerinden ibaret olmadığını ve bu iki ülkenin ‘birbirine sırtını dönme lüksünün bulunmadığını’ ifade etti. Akademisyen, iki taraf arasında geçmişte yaşanan krizlerin, her iki tarafı da olumsuz etkilediğini belirtip, ‘Bu iki ülke asla yüksek düzeyde diyalog ve iletişimi kesmeyecektir, çünkü doğal güç unsurları ve coğrafyaları örtüşüyor, ayrıca bölgesel rakipler’ dedi. Türkiye ve İran, söylemlerinde birbirlerini doğrudan hedef almaktan kaçınsalar da, bölgedeki krizlerde genellikle rakip tarafları destekliyor. Ankara ve Tahran, Suriye’deki muhalefet ile Esad rejimini bir araya getiren Astana Platformu çerçevesinde 2015 yılından bu yana iş birliği ve koordinasyon içinde oldular.
Astana Süreci Yeniden Canlanıyor mu? Trump Dönemi İlişkileri Nasıl Etkileyebilir? ABD’de Donald Trump, 20 Ocak’ta görevi Joe Biden’dan devralacak. Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte İran’a yönelik baskıların artırılması bekleniyor. Sinan Ülgen, ‘İran’ı ekonomik olarak bir sıkıntıya sokacak olan ABD baskısı Türkiye için de çok tercih edilebilir bir senaryo olmayacaktır’ dedi. Oral Toğa ise İran’ın bu tür bir senaryoda derin enerji ve ticari bağlar içerisinde bulunduğu Türkiye’ye gereksinim duyabileceğine dikkat çekti. Banafsheh Keynoush, Ankara’nın Trump döneminde Tahran’a yönelik daha sert bir tutum alabileceğini ancak iki komşunun, şimdiye dek ‘istikrarı bozacak bölgesel gerilimlerden birbirlerini koruduklarını’ söyledi.
Bir başka olasılık ise, ABD’nin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun savunduğu İran’ın nükleer altyapısına yönelik saldırı planına destek verebilmesi. Ülgen, şu an için Washington’ın buna ‘yeşil ışık yakmadığını’ belirtirken, böyle bir senaryonun Türkiye için olumsuz olacağını ifade etti ve ekledi: ‘Çünkü böyle bir bölgesel savaş, tırmanma senaryosuna neden olur ve bu, Türkiye’nin istemediği bir durumdur.’ Türkiye’nin geçmişte İran’a ve Ukrayna’nın işgali sonrası Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmadığını hatırlatan Toğa, ‘Birinci Trump dönemi ile bu dönem arasında farklılık olacağını düşünmüyorum. Türkiye, o dönem İran’a karşı yaptırım kararlılığına katılmamıştı. Yine ulusal çıkarları gereği hareket edecektir’ diye konuştu. Hazar Vural Jane, ABD’nin Türkiye’ye ilk Trump döneminde baskı yapmasına karşın Ankara’nın Tahran ile ticari ilişkilerini koruduğunu belirterek, ‘Dolayısıyla bir denge bulunması gerekli… Kopma lüksü yok. Ortak 560 kilometrelik bir sınırdan bahsediyoruz’ dedi. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) verilerine göre, Donald Trump’ın ilk seçildiği 2016 yılında 10 milyar doları aşan Türkiye-İran ticaret hacmi, 2023 itibarıyla yaklaşık 6 milyar dolara düştü. Bu süreçte, ABD İran’a yönelik ambargo uygularken Türkiye’nin de dahil olduğu sekiz ülkeye petrol ithalatında muafiyet verilmişti.