Orijinal Başlık: Esad Sonrası Dönemde Türkiye-İran İlişkileri Ne Yönde Gelişecek?
16 Aralık 2024 tarihinde Suriye’de İslamcı Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) öncülüğündeki muhaliflerin Esad yönetimini devirmesiyle beraber, İran önemli bir müttefiki kaybetmiş oldu. Tahran, iç savaş süresince Beşar Esad’ın ordusuna hem askeri hem de lojistik destek sağlıyordu. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Şam’ın 8 Aralık’ta düşmesi sonrası 11 Aralık’ta yaptığı ilk açıklamada, Suriye’de yaşanan olaylar için ABD ve İsrail’i sorumlu tuttu. Bunun yanı sıra, ismini vermeksizin Türkiye’yi ‘işgalci’ olarak nitelendirdi ve Ankara’nın Suriye’deki rejim değişimindeki katkılarını eleştirdi. Hamaney’in Türkiye’ye yönelik üstü kapalı eleştirileri, sosyal medya üzerinden Türkçe olarak şu şekilde paylaşıldı: ‘Suriye’ye komşu olan bir hükümet, Suriye’de gerçekleşen olaylarda belirgin bir rol oynadı ve oynamaya devam ediyor. Ancak asıl komplocu güç ve ana komuta merkezi Amerika’da ve Siyonist rejimdir. Hiçbir şüpheye yer bırakmayacak delillerimiz var.’
BBC Türkçe ile görüşen uzmanlar, Hamaney’in bu açıklamalarının İran’da Türkiye’nin dış politikasına dair kaygıların boyutunu gösterdiğine dikkat çekti. Hamaney’in bu açıklamaları yapılırken, Türkiye Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın 29. Dönem Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonu toplantısı için Tahran’da bulunması dikkat çekiciydi. Bolat, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında sosyal medyadan yaptığı açıklamada, karşılıklı ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarma, sınır ticaret merkezlerini geliştirme ve yeni sınır kapıları açma konularını ele aldıklarını belirtti. Bu iki olay, Kafkaslar’dan Orta Doğu’ya uzanan coğrafyada Türkiye-İran ilişkilerindeki rekabet ve iş birliğine dair hassas dengeyi ortaya koydu.
Suriye’deki gelişmelerle birlikte Hamaney ve İran yönetiminin bunun ardından ne gibi adımlar atacağı ise merak konusu oldu. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, Suriye’deki durumun Türkiye-İran ilişkileri üzerinde köklü bir değişikliğe yol açmayacağını belirtti. Ülgen, ‘Bir nüfuz mücadelesi her zaman var olmuştur ve devam edecektir’ şeklinde konuşarak, Türkiye’nin bu süreçte daha büyük bir ağırlık kazandığını ifade etti.
İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Dr. Hazar Vural Jane, ‘Son yaşananların ardından Ankara-Tahran ilişkilerinde bir farklılaşma gözlemleniyor’ dedi. İran’ın dış politikası ve Orta Doğu güvenliği üzerine uzmanlaşmış olan Jane, Suriye’deki gelişmelerin İran için güç kaybı anlamına geldiğini dile getirdi. Washington merkezli Middle East Institute’dan Banafsheh Keynoush ise Esad yönetiminin düşmesinin Türkiye’nin bölgedeki dış politikadaki ağırlığını artırdığını belirtti ve ‘Esad’ın düşmesi, İran’ı daha güçlü bir Türk dış politikası eğrisine razı olmaya zorlayabilir’ dedi.
Hamaney’in Türkiye’ye yönelik eleştirileri dikkat çekerken, İran Araştırmaları Merkezi’nden (İRAM) araştırmacı Oral Toğa, bunun Tahran’ın ‘izle ve gör’ stratejisini benimsediğini gösterdiğini belirtti. Toğa, Türkiye gibi stratejik ortaklıkları bulunan bir ülkeye karşı net bir politika izlemeyeceklerini dile getirdi.
Hazar Vural Jane, Türkiye-İran ilişkilerinin yalnızca iyi komşuluk ilkeleriyle sınırlı olmadığını, iki ülkenin de birbirine sırtını dönme lüksünün bulunmadığını vurguladı. İki ülkenin yaşadığı krizlerin birbirini etkilediğini söyleyen Jane, bu komşuların yüksek diyaloğu her zaman korumak zorunda kaldığını ifade etti. Türkiye ve İran, söylem olarak birbirlerini doğrudan hedef almaktan kaçınsa da kriz anlarında genellikle rakip tarafları desteklemektedirler. Bu bağlamda, 2015’ten beri Suriye’deki muhalifleri ve Esad rejimini bir araya getiren Astana Platformu aracılığıyla iş birliği yapmışlardır.
Donald Trump’ın, 20 Ocak’ta Joe Biden’dan görevi devralmasıyla İran üzerindeki baskının artacağı öngörülüyor. Sinan Ülgen, ‘İran’ı ekonomik olarak sıkıntıya sokacak ABD baskısı Türkiye için de tercih edilen bir senaryo olmayacaktır’ ifadelerini kullandı. Oral Toğa, İran’ın böyle bir durumda derin enerji ve ticari ilişkide olduğu Türkiye’ye ihtiyaç duyabileceğini dile getirirken, Banafsheh Keynoush, Trump döneminin Türkiye’nin Tahran’a karşı daha sert bir tutum geliştirmesine zemin hazırlayabileceğini ancak iki ülkenin istikrarı koruma yönünde birbirlerine yardım ettiklerini vurguladı.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) verilerine göre, Donald Trump’ın ilk seçildiği 2016 yılında 10 milyar doları aşan Türkiye-İran ticaret hacmi, 2023 itibarıyla yaklaşık 6 milyar dolara gerilemiş durumda. ABD, bu süreçte İran’a yönelik ambargo devam ederken Türkiye’nin de dahil olduğu sekiz ülkeye petrol ithalatında muafiyet tanımıştı.