Esad’ın son 48 saatindeki diplomasi trafiği: Türkiye hangi rolü üstlendi?
İslamcı muhalif grupların 27 Kasım’da başlattığı harekât, Suriye’de Beşar Esad’ın 8 Aralık’ta ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı. Bu süreç zarfında Türkiye’nin de dahil olduğu, küresel ve bölgesel aktörleri kapsayan yoğun bir diplomasi yaşandı. Astana sürecinde Rusya ve İran gibi ortakları ile birlikte, ABD ile de sıkı temas halinde olan Türkiye, bir taraftan çatışmaların tırmanmamasını sağlamaya çalışırken, diğer taraftan muhalefet lehine olabilecek olası rejim değişikliği senaryolarına odaklandı. Özellikle 7 Aralık’ta Katar’da gerçekleşen ve Türkiye’nin etkin bir rol oynadığı görüşmeler, Esad’ın ana destekçileri olan Rusya ve İran ile önde gelen Arap ülkelerinin “Esad sonrası süreç” üzerine tartışmalar gerçekleştirdikleri bir platform oldu.
Harekâtın başladığı günlerde, Ankara’dan gelen ilk açıklamalarda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çatışmalara müdahil olmadığı ve gelişmelerin dikkatlice izlendiği vurgulandı. Ayrıca, Suriye’deki muhaliflerin Hama’yı ele geçirmelerinin ardından Şam’ın ne kadar çabuk düştüğü, geçiş yönetiminin ne zaman devreye gireceği, ve Türkiye-Suriye normalleşme sürecinin yeniden başlayıp başlamayacağı gibi sorular gündeme geldi.
Haberin akışı içerisinde, Türkiye’nin dikkatle takip ettiği ilk aşamalarda, Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Halkın Savunma Birlikleri’nin (YPG) kontrolündeki Tel Rıfat bölgesine operasyon düzenlediği belirtildi. YPG, IŞİD’e karşı ABD ile işbirliği yapan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ana bileşenidir. Türkiye ise YPG’yi “terör örgütü” olarak nitelendiriyor ve bu grup ile sınırın en az 30 kilometre uzağa itilmesini talep ediyor. SMO’nun Türkiye destekli olduğu ve genelde Suriye’nin kuzeybatısında etkin olduğu biliniyor. 1 Aralık’ta Tel Rıfat bölgesinin SMO tarafından ele geçirilmesinin ardından Menbiç’in yine hedef olacağı kamuoyuna duyuruldu.
Suriye’de gelişmelerin ciddiyet kazanması muhalif grupların 30 Kasım’da Halep’i tamamen ele geçirmeleri ile gerçekleşti. Suriye ordusunun çekilmesi ve muhalefetin ilerlemesi diplomasinin hız kazandırdı. Türkiye ve Rusya’nın temsilcileri arasında da ilk telefon görüşmesi 30 Kasım’da gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov, Suriye meselesini görüştü ve Astana Süreci çerçevesinde bir araya gelme kararı aldılar.
Ayrıca, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin 2 Aralık’da Türkiye’ye yapacağı ziyareti duyurması, görüşmelerin içeriği açısından önem taşıyordu. Arakçi ile Fidan arasındaki görüşmenin, muhalefet ile Esad arasındaki siyasi süreci yeniden canlandırma çağrısı yapılmasına rağmen somut bir sonuç doğurmadığı görüldü. Bir diğer gelişme ise, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 3 Aralık’ta gerçekleştirdiği telefon görüşmesidir. Bu girişimler neticesinde, Türk, Rus ve İranlı dışişleri bakanlarının 7 Aralık’ta Doha Forumu kapsamında bir araya gelmeleri yönünde karar alındı.
Türkiye, ABD ve diğer bölgesel aktörlerle de yakın temaslarını sürdürdü. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili, Suriye’deki çatışmaların başlangıcından itibaren Türkiye ile sürekli bir koordinasyon sağlandığını bildirdi. İki ülkenin dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanları arasında da temaslar gerçekleşti. En üst düzey görüşme ise 6 Aralık’ta gerçekleşti. Dışişleri Bakanı Fidan ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, telefon görüşmesinde IŞİD ve PKK gibi örgütlerin belirsizlikten faydalanmaması üzerine istişarelerde bulundu.
Muhalif grupların 5 Aralık’ta Hama’yı ele geçirmelerinin ardından Humus’a yönelmeleri ve Suriye ordusunun bu dönemde etkisiz kalması, 7 Aralık’taki Astana Süreci toplantısının önemini artırdı. İran Dışişleri Bakanı Arakçi, toplantı öncesinde Bağdat’ta Irak ve Suriye dışişleri bakanları ile bir araya gelerek çatışmaların sona erdirilmesi yönündeki çabalarda bulundu. Türk ve Rus dışişleri bakanları AGİT Zirvesi’nin yapıldığı Malta’dan Katar’a geçerek, 6 Aralık’tan itibaren çeşitli ikili görüşmeler gerçekleştirdiler.
Görüşmelerin ardından, aynı gün sabah saatlerinde muhalif grupların herhangi bir direnişle karşılaşmadan Şam’a doğru ilerlediklerine dair haberler geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplantıdan bir gün önce muhaliflerin ilerlemesini desteklemesi ve hedefin Şam olduğu yönündeki açıklaması, sorunun siyasi çözüm aşamasının geride kaldığı izlenimini güçlendirdi.
Toplantıya katılan Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanları, kısa bir sürenin ardından ortak bir açıklama yapmadılar. Görüşmelerden somut bir karar çıkmadığı, basın açıklamaları ile ortaya çıkmıştır. Aynı gün gerçekleşen başka bir toplantıda ise, Türkiye, Rusya ve İran ortakları Suriye’deki gelişmeleri önde gelen Arap devletleri ile ele aldılar. Toplantıya Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır ve Irak dışişleri yetkilileri katıldı. Ortak bildiride askeri harekâtların sonlandırılması ve siyasi sürecin başlatılması çağrısı yapıldı; Suriye’nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve birliğinin korunması önemle vurgulandı. Ancak bildiride ülkenin resmi adı olan Suriye Arap Cumhuriyeti yerine yalnızca “Suriye” ifadesinin kullanılması dikkat çekti.
Katılımcı ülkeler Suriye sorununu barışçıl yollarla çözme ve Suriye halkının güvenlik, adalet ve istikrar taleplerine uygun şekilde çözüme kavuşturma görüşlerini de açıkladılar. Bu açıklamalar, toplantıya katılan ülkelerin Esad yönetiminin sona erdiği yönündeki düşüncelerini ve yeni sürece odaklandıklarını göstermektedir. Diplomatik kaynaklar, 7 Kasım itibarıyla Esad döneminin sona erdiği, dolayısıyla geçiş sürecine geçileceğini belirttiler. Esad’ın ülkeden ayrıldığı ve yönetimin muhaliflere devredildiği bilgisi 8 Aralık Pazar günü duyuruldu.
Dışişleri Bakanı Fidan, aynı gün Doha’da düzenlediği basın toplantısında Suriye’de yeni bir dönemin açıldığını ve Türkiye’nin bu süreçte de Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğini, küresel ve bölgesel aktörlerle işbirliği yapacağını açıkladı.