Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini TBMM’de onaylamasının ardından ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongre’ye Türkiye’ye 23 milyar dolarlık (698,52 milyar TL) savaş uçağı satışı ve bir diğer müttefiki olan Yunanistan’a ise 8,6 milyar dolarlık gelişmiş F-35 savaş uçağı satışı yapılacağını bildirdi. NATO’da. Türkiye’ye yapılan satış, 40 adet Lockheed Martin F-16’yı ve mevcut 79 adet F-16 filosunun modernizasyonuna yönelik ekipmanı kapsıyor. Yunanistan, 40 adet F-35 Lightning II Müşterek Taarruz Uçağı ve ilgili ekipmanı alacak.
ABD Kongresi’nin önümüzdeki 10 gün içinde F-16 savaş uçaklarının Türkiye’ye satılmasına itiraz etmemesi halinde iki ülke arasında uzun süredir devam eden anlaşmazlık çözüme kavuşacak. Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinde çözülmemiş pek çok sorun var. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın alması nedeniyle F-35 programından çıkarılması ve bu nedenle Amerika’nın Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımlarının Türkiye’ye devam etmesi, ABD’nin PKK teröristiyle geçici ortaklığının dönüştürülmesi Grubun Suriye kanadı YPG’nin kalıcı bir ilişkiye girmesi, Rusya’ya yönelik farklılaşan stratejik yaklaşımlar ve Orta Doğu bölgesindeki farklı öncelikler, iki ülke arasındaki stratejik ittifak ilişkisi modelinin artık geçerli olmadığının açık kanıtı haline geldi.
Tüm anlaşmazlıklara rağmen iki başkent ilişkilerini sürdürmeye kararlı görünüyor. Bunun nasıl mümkün olacağı henüz cevaplanmamış bir sorudur. Orta Doğu bölgesindeki son dönemdeki stratejik değişimler ve ABD’nin dış ve güvenlik politikalarında stratejik güncelleme arayışları, Türk-Amerikan ilişkilerinin stratejik önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Ancak her iki başkentin de öncelikle iki ülke arasındaki derin krizin nasıl aşılacağını yeniden düşünmesi gerekiyor.
Terör faktörü
İki ülke arasındaki çekişmenin ilk noktası ABD’nin Suriye’deki YPG terör örgütüyle olan ilişkisidir. Ankara, YPG’yi hayati bir stratejik tehdit olarak görüyor. ABD’nin Suriye’de yerel ortak olarak kullandığı YPG ile Türkiye’nin 40 yıldır mücadele ettiği terör örgütü PKK arasındaki askeri ve siyasi ilişki, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından birincil güvenlik kaygısı olarak tanımlanıyor. ABD’nin YPG’ye yaptığı askeri yardım, PKK’nın Kuzey Irak’ta Türkiye’ye yönelik terör kampanyasında kullanılıyor ve PKK’nın ayakta kalmasını sağlıyor. Öte yandan YPG, ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde kurduğu askeri ve siyasi hegemonyayla yerel demografik yapıyı tehdit ediyor ve olası yerel ayaklanmalara meşru zemin oluşturuyor. YPG ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölgelerde Türkiye’ye ve Suriye Ulusal Ordusu’na karşı düzenli olarak terör saldırıları gerçekleştiriyor, sivilleri hedef alıyor ve mültecilerin sürdürülebilir ve güvenli bir şekilde geri dönüşünü engelliyor. Dolayısıyla Ankara için Suriye’deki sorunun kaynağı sadece YPG değil. Sorunun kaynağı ABD’nin Suriye’deki stratejik yanlış hesaplamalarıdır.
Bu hayati sorun, Türkiye ile ABD arasındaki işbirliği potansiyelini sınırlamakta ve iki ülke arasında olası bir kriz olasılığını artırmaktadır.
Bu çerçevede Suriye’ye ilişkin sorunların çözümü iki ülkeden birinin strateji değişikliğine bağlı. Ankara, Suriye’deki YPG tehdidine yönelik stratejisini yakın gelecekte de sürdürecek ve terör grubunu zayıflatmaya çalışacak. Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) son açıklamasında, “Teröristleri savunmaya ve ittifak hukukunu temelden sarsmaya yönelik eylemler dikkatle not edilirken, ülkemizi hedef alan terör örgütlerinin kaderini hiçbir çabanın değiştiremeyeceği vurgulanıyor” ifadesine yer verildi. ABD ile süregelen anlaşmazlığa daha ciddi bir vurgu yapılıyor ve Türkiye’nin Suriye’yi birincil güvenlik çıkarı olarak algıladığının altı çiziliyor.
Geri çekilme ve değişiklik
Öte yandan Washington yönetimi, Suriye’de askerlerini geri çekmek ve ABD’yi İran sorununa odaklayacak bir yol haritası çizmek de dahil olmak üzere bir strateji değişikliği hazırlığında. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns şunları söyledi: “İsrail’in ve bölgenin güvenliğinin anahtarı İran’la uğraşmak. İran rejimi krizden cesaret almış durumda ve tüm bu süreçte son bölgesel vekili ile savaşmaya hazır görünüyor. Nükleer programını genişletiyor ve Rus saldırganlığını mümkün kılıyor.” Görünen o ki ABD, askeri caydırıcılığını yeniden kazanmak için İran’ın Suriye ve Irak’taki vekillerine karşı askeri bir tepki hazırlıyor; bu da eninde sonunda bölgesel askeri gerilimin doğasını yeniden şekillendirecek.
Ancak ABD’nin Suriye’den çekilmesi, Türk-Amerikan çatışmasını sona erdirmeye yetmiyor çünkü çekilme sonrasında nasıl bir Suriye tasarlanacağı belirsizliğini koruyor ve Washington, kapsamlı bir Türk askeri operasyonu ihtimaline karşı yaptırım kartını kullanmaya hazır görünüyor. YPG’ye karşı. Dolayısıyla Amerika sonrası bir Suriye senaryosu olasılığı Türkiye’nin güvenlik sorunlarını tam olarak çözmüyor. Bu belirsizlik Türkiye’yi Suriye rejimiyle müzakereleri hızlandırmaya ve çözüm konusunda anlaşmaya varmaya zorlayabilir.
Türkiye ve ABD, Suriye konusundaki fikir ayrılıklarını çözseler bile (ki bu yakın vadede pek mümkün görünmüyor) yine de yeni bir ilişki modeli geliştirmek zorundalar. Bu modelde, Türkiye ile ABD arasında bölgesel ölçekte tam anlamıyla stratejik bir uzlaşma ortaya çıkmasa bile, Orta Doğu’da artan gerilimin azaltılması için ortak hareket edilmesi mümkün olabilecektir. Bu, her şeyden önce İsrail’in Gazze’de devam eden savaşını sona erdirmek için kalıcı bir ateşkes gerektirecektir. İran’ın giderek radikalleştiği ve marjinalleştiği bir dönemde Ankara, Filistin sorununa sürdürülebilir bir çözüm geliştirmek ve bölgedeki devlet dışı askeri grupların çoğalmasını ve yeniden harekete geçmesini en aza indirmek için Arap ülkeleriyle birlikte çalışabilir. Daha da önemlisi Ankara, ABD ile İran arasında askeri bir çatışma olasılığını önlemek için arabuluculuk yapabilir.
Türkiye’nin Rusya ile devam eden diyalogu, Güney Kafkasya’nın istikrarındaki kritik rolü, Doğu Akdeniz’deki konumu ve Libya’daki askeri varlığı, Ankara ile geniş bir bölgede ortak hareket etme fırsatı sağlayabilir.
F-16 satışının Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfa açacağını söylemek için henüz erken ama ilişkilerin daha da bozulmasını önleyecek yeni bir gelişme olarak da görülebilir.