Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kırgızistan ve Macaristan gerçekleştirdiği ziyaretlerden dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, yüksek enflasyon ve faiz oranlarıyla ilgili olarak, “İnşallah faizlerin düşmesiyle birlikte enflasyon da azalacaktır. Bu konuda endişeniz olmasın. Ekonomideki yaklaşımım bu şekildedir. Bir ekonomist olarak kazandığım bilgi budur.” ifadelerini kullandı. Ayrıca, kayyum ataması yapılan belediyelerle ilgili olarak da, “Seçilmiş olmak, kimseye terörle yan yana yürüyebilme hakkı vermez. Gerçekten hak eden kişi makama oturabilir; ama hak etmeyen, yetkisini kötüye kullanan bunun bedelini ödemelidir.” şeklinde konuştu. Erdoğan, ziyareti sırasında “19 ANLAŞMA İMZALADIK” diyerek, Kırgızistan’da düzenledikleri Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi 6. Toplantısı’nda, Kırgız Cumhuriyeti ile ilişkileri kapsamlı stratejik ortaklık seviyesine taşıdıklarını belirtti. Konsey toplantısında güvenlik, enerji ve kültür gibi konularda toplam 19 anlaşma imzaladıklarını ifade eden Erdoğan, “Kırgızistan’ın en yüksek devlet nişanı olan Manas Nişanı, Kırgız Cumhurbaşkanı Sadır Caparov tarafından bana verildiği için büyük bir mutluluk duyuyorum.” dedi. Manas Üniversitesi’nde 110 tesis, eser, proje ve hizmetin resmi açılışını gerçekleştirdiklerini anlatan Erdoğan, “1995 yılında kurulan üniversitemiz, 7000’e yaklaşan öğrenci sayısı ve 13000’den fazla mezunuyla önemli hizmetler sunuyor. Üniversitemizin dünyanın ilk 1000 yükseköğretim kurumu arasına girmesi bizim açımızdan oldukça anlamlı. TİKA’nın katkılarıyla inşa edilen Türk-Kırgız Dostluk Hastanesi’nin açılışını da yaptık. Hastanemizin isminin benim adıma verilmiş olmasından büyük bir onur duydum. Bu hastanenin iki ülke arasındaki kardeşlik ve dayanışmanın sembollerinden biri olacağına inanıyorum. Kırgızistan, Cumhurbaşkanı Caparov’un güçlü liderliği altında büyük bir gelişim içinde. Türkiye olarak bu süreçte Kırgız kardeşlerimize her türlü desteği sunmayı hedefliyoruz.” diye konuştu. “DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK” Türk dünyasının bağlarını güçlendirdiğine dikkat çeken Erdoğan, “Ziyaretimizin ikinci gününde Türk Devletleri Teşkilatı 11. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katıldık. Merhum Gaspıralı İsmail Bey’in ‘dilde, fikirde, işte birlik’ anlayışına uygun olarak Türk dünyası olarak bağlantılarımızı güçlendiriyoruz. 175 milyona ulaşan genç ve dinamik bir nüfus ve 1,2 trilyon doları aşan bir ticaret hacmimiz var. Ekonomi, bilim, enerji, ulaştırma, savunma ve güvenlik gibi alanlarda potansiyelimizi hayata geçirmekte kararlıyız.” ifadelerini kullandı. Gazze’de yaşanan soykırım konusuna da değinen Erdoğan, burada ortak adımlar atmanın yanı sıra Güney Kafkasya ve Ukrayna’daki durumları ele aldıklarını belirtti. Zirve sırasında toplamda 8 belgede imza atıldığını kaydeden Erdoğan, ortak Türk alfabesi üzerinde titiz çalışmalar yaptıklarını ifade ederek, “Ortak alfabeye geçebilirsek tarihi bir aşama kaydedecek ve büyük bir birleşmeyi gerçekleştirmiş olacağız. Zirve sırasında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile diğer devlet ve hükümet başkanlarıyla da görüşmeler gerçekleştirdik.” dedi. Macaristan’da Avrupa Siyasi Topluluğu 5. Zirvesine katıldığını kaydeden Erdoğan, burada göç ve ekonomik güvenlik konularını ele aldıklarını belirtti. 2022 yılında Prag’da gerçekleştirilen ilk zirveye katıldıklarını hatırlatan Erdoğan, görüşmesinde enerji, ulaşım, gıda güvenliği gibi alanlarda ülkeler arası iş birliğinin önemini vurguladığını, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin bazı kesimlerin engellemeleriyle karşılaştığını da söyledi. Gazze’deki soykırım ve Lübnan’daki saldırıların durdurulması hususundaki Avrupa’nın vicdani sorumluluklarını yeniden hatırlattığını belirten Erdoğan, Ukrayna’da barışın tüm tarafların diplomasiye olan yatkınlığıyla mümkün olabileceğini ifade etti. Zirve sırasında ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Hollanda Başbakanı Dick Schoof, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile ikili görüşmeler gerçekleştirdiğini aktardı. Erdoğan, Kosova, Polonya, Ermenistan, Ukrayna, İsviçre, Arnavutluk, İtalya, Avusturya, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna-Hersek ve Sırbistan liderleriyle temaslarda bulunduğunu da ifade etti. Gazetecilerin Trump ile ilgili sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Donald Trump büyük bir mücadele örneği sergiledi. Bu seçimlerin ABD’ye, bölgeye ve dünyaya hayırlı olmasını diliyorum. Trump, seçim kampanyasında birçok zorlukla başa çıktı ve kazanmayı başardı. Kendisiyle samimi bir görüşme gerçekleştirdik ve kendisini ülkemize davet ettik. İlerleyen dönemde Türkiye-A.B.D ilişkilerinin güçlenmesini umuyorum. F-35 ve S-400 konularındaki sorunları da çözeceğimizi düşünüyorum.” dedi. Erdoğan, Trump’ın İsrail ile ilgili duruşu konusunda da, “İsrail’in başlattığı çatışmalara ‘dur’ denmesini istiyoruz. Biz barıştan yanayız ve kalıcı çözümler bulmayı arzuluyoruz. Trump’ın ikinci döneminde bölgede barışın sağlanması için çalışmalar yapacağımızı umuyorum.” şeklinde konuştu. Başlık: ‘Faizle birlikte enflasyon da düşecek’
İkili dengelerin önemli ölçüde değişmesi mümkün. Herkesin bölgede barış ve istikrarı sağlamak için atılan adımlara katkıda bulunması, küresel barışın kurulmasına katkı sunacaktır. Aksi takdirde, çatışmaların yayılması ve katliamların sürmesi herkesin kaybına yol açar. Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa üyelerine yaklaşımı ve beklentileri biliniyor. Trump döneminde ABD’nin Ukrayna-Rusya uyuşmazlığına bakışı nasıl değişecek? Savaşın seyri ile ilgili düşünceleriniz nedir? Trump, açık sözlü bir lider; geçmişte Merkel’e, “Ben NATO’ya şu kadar para veriyorum, sen Almanya olarak ne veriyorsun?” diye bir soru yöneltmişti. Merkel bu duruma sessiz kalmıştı. Amerika’dan sonra NATO’ya en fazla katkı sağlayan ülkelerden biri Türkiye. Bu bağlamda, NATO içerisinde en yüksek savunma harcamalarını yapan ülkeler arasında yer alıyoruz. Bu dönemde belki Amerika Birleşik Devletleri’nin harcamasını yakalayamayabiliriz ama ideal düzeyde bir ülke olarak yolumuza devam edeceğiz. NATO’da asker sayısı açısından bir sıkıntı yok. Asker sayımız yeterli. ABD öncülüğünde bazı Batı ülkelerinin Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmek için çalışmaları, orada bir çözüm bulmayı kolaylaştırır. Biz, en başından beri Ukrayna’nın haklılığını savunduk ve barışa olan bağlılığımızı koruduk. Taraf olmamız gerektiği yönünde gelen yönlendirmelere kulak asmadık ve her iki tarafla temaslarımızı sürdürdük. Sorunların diplomasi ile çözülebileceğine dair inancımızın Batı tarafından yeterince desteklenmediğini gözlemledik. Eğer Trump döneminde meseleye çözüm odaklı yaklaşan bir ABD yönetimi ortaya çıkarsa, bu savaşı kolaylıkla sona erdirebiliriz. Daha çok silah ve daha fazla kaos bu çatışmayı durdurmaz; daha fazla diyalog ve diplomasi, barışa giden kapıyı aralar. Biz, her iki tarafı aynı masada buluşturmayı başaran bir ülkeyiz ve bunu daha önce de yaptık. Bu savaşın sona ermesi gerekiyor. Barış için çabalarımızı artırdık ve buna devam edeceğiz. Yeni dönemde yeni başlangıçlar yapmayı umuyor ve tüm çatışmaların sona erdiği bir dünya dileğiyle birlikteyiz.
AVRUPA BİRLİĞİ’NE ÜYELİK SÜRECİ Hemen Avrupa Birliği üyelik sürecine değinmek istiyorum. Konuşmanızın başında bu konuda bilgi verdiniz. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüştünüz ve “Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yıllardır engellenmesinin mantıklı bir açıklaması yoktur.” dediniz. Bugün von der Leyen de sosyal medya üzerinden, “AB – Türkiye ilişkilerinin güçlenmesi, ortak bölgemize fayda sağlayacaktır.” ifadesini kullandı. Bu konuda yeni gelişmeler mevcut mu? Avrupa Birliği ile müzakerelerin seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz? Görüşmemizde von der Leyen’den bu konuda henüz bir gelişme göremedik. Bunlar, daha görüşme aşamasında attığımız adımlardır. Eğer gerçekten böyle bir açılım sağlanırsa bunu da paylaşırız. Dışişleri Bakanlığımız ve Avrupa Birliği ile ilgili ekipler, muhataplarıyla temaslarını artıracaklar. Liderlerle görüşmelerde bu konuyu gündeme getirmeye devam edeceğiz ve inşallah olumlu sonuçlar için gayret göstereceğiz. Türkiye’nin potansiyeli herkesin malumu. Son dönemde Avrupa’nın Türkiye ile iş birliği konusundaki çabaları da bunun bir göstergesi. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefine bağlıyız ve bu doğrultuda adımlar atıyoruz. Avrupa Birliği ile eşit koşullar altında, siyasi engeller olmadan bir ilişkiden yanayız. Biz, Avrupa Birliği’nden kaybolan zamanı telafi edecek bir hızda vizyoner bir yaklaşımlar beklentisindeyiz. Avrupalı muhataplarımıza bunu her fırsatta iletiyoruz. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestliği konusundaki adımlar, güzel bir başlangıç olacaktır. Alınan sözlerin tutulması, Avrupa Birliği’nin samimiyetini gösterme açısından bir fırsattır. Zira biz, yerine getirdiğimiz tüm sözlerle bu sınavı çoktan geçmiş durumdayız.
“TÜRK DEVLETLERİNİN DAYANIŞMASI ARTIYOR” Sayın Cumhurbaşkanım, Kırgızistan‘dasınız ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın 11. Devlet Başkanları Zirvesi’ne katıldınız. Burada pek çok anlaşma imzalandığını belirttiniz. 19 anlaşmadan biri, güvenlik ile ilgili önemli bir mutabakat. Bu zirvede, güvenlik alanında koordineli afet ve acil durum müdahalesini amaçlayan bir sivil koruma mekanizması anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayı, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ortak bir ordu kurma yolunda atılan ilk adımlardan biri olarak mı görmek gerekiyor? Bu, oldukça ileri bir yorum olur. Hâlâ böyle bir durum söz konusu değil. Gelecekte ortak bir ordu kurma gibi bir çaba, Türk devletleri arasında yok. Sivil Koruma Mekanizması Anlaşması, bölgedeki güvenlik iş birliğini pekiştirmek açısından önemli bir adım. Afet ve acil durum müdahalesinde koordinasyon sağlamak, devletlerimiz arasındaki dayanışmayı güçlendirecektir. Bu anlaşmanın temel amacı, Türk Devletleri Teşkilatı üyelerinin afet ve acil durumlarda dayanışmasını artırmaktır. Bu dayanışma, bizleri afetlere ve sonrasındaki süreçlere daha hazırlıklı kılacaktır. Fikri temeli, ülkemizdeki asrın felaketi sonrasında düzenlediğimiz olağanüstü zirvede atılmıştı. Bu anlaşma, Türk Devletleri Teşkilatı’nın birlik ruhunu daha da kuvvetlendirecektir. Afet ve acil durumlarda dost ve kardeşlerimizle dayanışmanın ne kadar elzem olduğunu tekrar deneyimledik. Ülkelerimiz arasında eğitim, tatbikat ve teknoloji transferi gibi konular gündemimizde yer alıyor ve bu alanda adımlar da atılmakta. Tüm bu gelişmeler, güvenlik alanında daha derin bağların gelişmesine yardımcı olabilir. Bu süreçler zaman alırken, çeşitli siyasi, ekonomik ve toplumsal dinamiklerden de etkilenir. Modern zamanlarda, ittifakların ve uluslararası kuruluşların önemi her zamankinden daha fazla artmıştır. Bu tür dayanışma temelli adımlar, onların gücüne güç katar.
Türkiye-Kırgızistan ilişkilerinin daha da güçlendiği önemli bir ziyareti gerçekleştirdik. Bu ziyarette, FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devredilmesi önemli bir konu olarak masaya geldi. Bu alandaki ilerlemeler hakkında bilgi verebilir misiniz? Ayrıca farklı ülkelerle de benzer talepleriniz oldu, beklentileriniz neler? Örgüt liderinin vefatının Türkiye’nin mücadelesine olumlu etkisi olacağını düşünüyor musunuz? Öncelikle bu konu, Türkiye’yi oldukça rahatlatan bir bağlamda değerlendirilmelidir. Kırgızistan, FETÖ’nün hedef aldığı ülkelerden birisidir. Son dönemlerde, bu sinsi örgütle mücadelede etkin adımlar atılmakta. Manas Üniversitesi’nde öğrencilere yaptığım konuşmada, “Aklınızı kiralamaya, şahsiyetinizi gasp etmeye çalışanlara prim vermeyin.” vurgusunu gerçekleştirdim. Zira FETÖ ve benzeri tüm terör örgütleri, insanları mankurtlaştıramak için çalışır. Bu bağlamda, terör örgütlerinin birbirleriyle benzer stratejileri vardır. Onlar, iradesiz, bilinçsiz, kimliksiz bireyler oluşturup kullanmaya çalışıyor. FETÖ’nün faaliyet gösterdiği her ülkede örgütün gerçek yüzünü anlatıyor; güvenlikleri için bu kanserli hücreyi temizlemeleri gerektiğini tavsiye ediyoruz. FETÖ’nün kullandığı maskelerin çeşitliliği ve üretebildiği hipnoz yöntemlerini, bu örgütle mücadelenin bir güvenlik meselesi olduğuna dikkatinizi çekmekteyiz. Bizimle bu tehlikeyi görenler, Kırgızistan gibi örneklerde harekete geçiyor. Örgütün oluşturduğu tehdidin farkında olanların sayısı artmakta. Bu artışı sağlamak amacıyla çabalarımız devam edecektir. Bu durum, bir terörle mücadele faaliyetidir. Terörle mücadelenin hiçbir aşamasında geri adım atmayı düşünmüyoruz. FETÖ ile olan uluslararası mücadelenin önemi büyüktür. Bu örgütün yurtdışındaki aktivitelerine karşı kapsamlı mücadelemiz sürmektedir. Özellikle eğitim alanında atılacak tedbirlerin öneminin anlaşılması, FETÖ’nün elindeki eğitim kurumlarının Maarif Vakfımıza devri açısından olumlu bir gelişmedir. FETÖ’nün kontrolündeki okulların yönetimini, Maarif Vakfının eğitim anlayışıyla uyumlu hale getirmeye çalışıyoruz. Kırgızistan’da, Maarif Vakfı’nın etkinliğini yakında daha güçlü bir şekilde hissedeceğiz. Biz FETÖ ve diğer tüm terör örgütleri ile mücadelemizdekararlıyız ve ilerlemeye devam ediyoruz.
“İNSANLIK ADINA UTANÇ VERİCİ GÜNLER” Sayın Cumhurbaşkanım, Gazze ile ilgili bir soru yöneltecek olursam; İsrail’in Gazze’ye karşı uyguladığı soykırım süreci 13. ayını geride bıraktı. Bu süre zarfında 30’a yakın uluslararası zirveye katıldınız. Her bir zirvede Gazze’yi ilk gündem maddesi olarak ele aldınız ve yüzlerce telefon görüşmesi gerçekleştirdiniz. İki önemli zirveyi geride bıraktık. İlk sorum; İslam ve Türk dünyasının Gazze konusunda üzerine düşeni yaptığını düşünüyor musunuz? Bunu yanı sıra, İsrail ile ticaret konusunda son günlerde asılsız iddiaların gündeme geldiğini görüyoruz. Türkiye, İsrail ile ticaret ilişkilerini tamamen sonlandırdıktan sonra Filistin tarafının talebi doğrultusunda bir mutabakat imzalamıştır. Çünkü Filistin’de milyonlarca Müslüman kardeşimiz var, oraya giden ürünlerin bulunduğu bir gerçek. Bu konuyla ilgili değerlendirmeniz nedir? Ne yazık ki, adı duyulmayan bazı kişiler, İsrail ile olan ilişkilerimiz hakkında birbiri ardına asılsız iddialarda bulunuyorlar. Bazı partilerin hâlâ bu konularda bir beklenti içerisinde olduğunu üzülerek gözlemliyoruz. Şu anda İsrail ile ticari ilişkileri kopardık. Bundan sonraki süreçte, mümkün olduğu ölçüde, İsrail ile olan ilişkilerimizi kesin bir şekilde sonlandıracağız. Bu kişilerin elinde herhangi bir güç yok. Attıkları ya da atacakları adım yok ama iftiralar konusunda sınırsızlar. Biz, aynı kararlılıkta ilerlemeye devam edeceğiz. Mısır ile dayanışma içinde adımlarımızı kararlı şekilde sürdürecek ve İsrail’e bu konuda fırsat vermeyeceğiz. İsrail, Filistin’i yıllardır işgal ediyor. İnsanlar, uzun yıllardır açık hava hapishanelerinde yaşam mücadelesi veriyor. Şu anda Gazze’de yaşananlar, kelime anlamıyla soykırım. Çoğu çocuk ve kadın olmak üzere masum insanlar acımasızca katlediliyor. Üzerine bomba yağdırılan iki milyondan fazla insan, sadece bir avuç toprak parçasına hapsedilmiştir. Ne yazık ki, bu durum insanlık adına utanç vericidir. Günlerden geçiyoruz. Gazze’deki zulmü anlatma çabamız asla sona ermeyecek. Her fırsatta İsrail’in insan hakları ihlallerini ve uluslararası hukuka yönelik saldırılarını dile getirmeye devam edeceğiz. Gazze’de yaşanan katliamları, bebeklerin ve annelerin çığlıklarını herkes unutmuş olsa bile, biz bunu unutmayacağız ve unutturmayacağız. Netanyahu ve ekibi yaptıkları eylemlerin hesabını mutlaka verecek. Onların peşindeyiz ve cinayetlerinin bedelini ödemeden bırakmayacağız. Türkiye olarak Gazzeli kardeşlerimiz için ne gerekiyorsa yapmaya gayret ettik. Bugüne kadar Mısırlı yetkililerin desteğiyle 85 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini Gazze’deki kardeşlerimize ulaştırmayı başardık. Bu yardımlar göz önüne alındığında, en fazla yardım yapan ülke olduğumuzu söylemek mümkündür. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde ve Suriye’de yürüttüğü askeri harekâtların amacı, sınırlarımız boyunca 30-40 kilometre derinlikte bir güvenlik koridoru oluşturarak bölgedeki terörizmi tamamen ortadan kaldırmaktır. Terörü kaynağında yok etme anlayışımızda kararlılığımız devam etmekte. Önümüzdeki dönemde terörle mücadelede atılacak adımlar neler olacak? Terörle mücadelede hiçbir değişiklik söz konusu değil; kararlılığımız aynen sürecek. Bu 30-40 kilometrelik derinlik meselesi de aynı şekilde devam edecek. Şu an itibarıyla Suriye ve Irak’taki derinliklere inme, oradaki teröristleri takip etme ve terörü kaynağında kurutma mücadelemiz kesintisiz sürmektedir. Sınırlarımızın ötesinde bir terörist oluşumuna izin vermeyeceğimizi, sözle değil eylemle de gösteriyoruz. Bu mücadelede geri adım atmak veya çabayı gevşetmek asla söz konusu olmayacaktır. Terörist unsurlara bırakılacak en ufak boşluğun ulusal güvenliğimize yönelik büyük bir tehdit oluşturduğunun farkındayız ve bu tehditlere karşı kararlılıkla mücadele ediyoruz. Türkiye, kendini korumak için gerekli tüm önlemleri almaktan çekinmeyecektir. Sınır güvenliğimize yönelik attığımız her adım, teröristlerin geçiş yollarını kapatmayı hedeflemekte ve gelişmiş teknoloji ile personel takviyeleri ile sınır güvenliğimizi güçlendirmekteyiz. Biz, terörle sürekli bir mücadele içindeyiz ve bu ancak son terörist etkisiz hale getirilene kadar sona ermeyecektir. Seçilmiş olmak kimseye terörle yan yana yürüme hakkı vermez. Sınır ötesinde PKK’ya yönelik operasyonlar sürerken, yurt içinde terörle mücadele, yerel yönetimler üzerinden mi genişletilecek? Zira Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerinde de benzer durumlar yaşanmıştı. CHP’nin bu konudaki söylemleri ne anlama geliyor? CHP ve DEM içinde bir panik havası olduğu görülüyor. Kandil’in bu paniği oluşturduğu düşünülüyor mu? Bu konuda Kandil’in baskısı olup olmadığının önemi yok. Seçim kampanyasında şöyle demiştik: ‘Hak eden kesinlikle makama oturur ancak hak etmeyen kesinlikle bedelini öder.’ Yargı, bu konuda ciddi bir kararlılık sergilemekte. Bu süreçte attıkları adımlarla halkın güvenini kazandıklarına inanıyorum. Çünkü yargı güçlüyse halkın da ona olan güveni artar. Terör ve demokrasi aynı çerçevede yük taşımamaktadır; bu her zaman dile getirdiğimiz bir gerçektir. Seçilmiş olmak kimseye terörle yanı başa yürüyüş hakkı tanımaz. Siyasetçinin sorumluluğu, halkına hizmet etmektir; teröristlere hizmet etmek değil. Kamu kaynaklarının Kandil’deki veya Avrupa’daki terör baronlarına peşkeş çekilmesine asla göz yummayız. Hakkında yargı kararları olan kişilerin durumlarını, delilleri ve yürütülen soruşturmaları takip ediyoruz. Yargının bu iddiaları göz ardı etmesini beklememeliyiz. Muhalefet, yargının görevini yerine getirmesine baskı yapmamalıdır; hele hele bu memur ve savcıları tehdit etmek, onları hedef göstermek eşkıyalıkla eşdeğerdir. Biz bu tür baskılara ve hakaretlere boyun eğmeyeceğiz. Siyasi nezaketimizi koruyarak ama tehditleri asla kabul etmeyeceğiz. Kamuda tasarruf genelgesi açıklandığında çeşitli CHP’li belediye başkanları bunun kendilerine yönelik bir operasyon olduğunu iddia etmişti. Şu an büyük miktarlarda konser ödemeleri yapıldığı da ortaya çıkmış durumda. Adı geçen sanatçılar bu paraları almadıklarını belirtiyorlar. Ortada; ödenmeyen maaşlar, grevler ve biriken çöpler varken bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? CHP’nin seçim mantalitesi bu şekilde işlemiştir. Bu süreçte yargı tüm kirli operasyonları gün yüzüne çıkaracak. Bu işler temizlenmediği takdirde ülkemiz için kötü günlerin geleceğinin farkındayız. Şu anda yargının sağlam durduğunu görüyorum. Açıklanan rakamlar yalnızca ufak rakamlar değil; ortaya çıktıklarında ne diyecekler? Sorumsuzluklarının hesabını vermeleri gerek. Kamuya hizmet etmesi gereken kaynaklar, nasıl sağa sola savrulmuştur? Kamuya borcunu ödemeyen belediyeler, milyonlarca lira harcarken, vatandaş adına borçlar istenildiğinde ‘Bizi çalıştırmıyorlar’ diye feryat edenler kimler? CHP’li belediyeler her zaman sorumsuz yönetim anlayışının ve kamu kaynaklarının israfının birer göstergesidir. Özellikle işçi grevlerinin olduğu ve temel hizmetlerin verilmediği bir ortamda, bu belediyelerin önceliklerinin sorgulanması zaruridir. Ancak sorumluluk bilinci CHP’li belediyelerde göze çarpmaz. CHP’nin idaresindeki şehirlerden çöp dolu sokaklar ve çamurlu yollarla ilgili haberler gelmekte. Biz her fırsatta CHP’nin çöp, çamur, çukur durumunu dile getiriyoruz. Maalesef milletimiz uygulamalarımızın doğruluğunu acı bir şekilde görmekte. CHP’li belediyeler, kamu kaynaklarını hoyratça harcarken, halkın temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa bunların hesabını sormalıyız. Bu soruları milletimiz adına sormaktan çekinmeyeceğiz. CHP, her zamanki gibi bu alanda da siyasi sorumluluk ve mali disiplin konusunda ciddi eksiklikler yaşamaktadır. Ekonomiye dair son günlerde birçok olumlu gelişme var ve bu bizi sevindiriyor. Dünya genelinde üç kredi derecelendirme kuruluşu yalnızca Türkiye’nin notunu iki kademe yükseltti. Bunun yanı sıra son beş ayda enflasyon oranı yüzde 75’ten yüzde 48’e kadar geriledi. Gelecek döneme dair öngörünüz nedir? Ekonomik açıdan nasıl bir manzara ile karşılaşacağız? Enflasyon sürekli olarak azalmaya devam edecektir; buna kimsenin şüphesi olmamalıdır. Son iki ay içinde enflasyondaki düşüşü birlikte göreceğiz. Bu yönde bir güven var. Şu anda bu düşüşün ilk belirtileri görünmektedir. İnşallah enflasyondaki bu azalmayı göreceğiz. Benim bakış açım biliniyor; umarım faizle birlikte enflasyon da düşüş gösterecek. Bu konuda endişelenmenize gerek yok. Ekonomi alanındaki anlayışım budur. Geçmişte Maliye Bakanı Mehmet Bey döneminde faizler yüzde 4 seviyesindeyken enflasyon da 5-6 seviyelerine gerilemişti. Bu durumu, inşallah tekrar ülkemizin gündemine taşıyacağız. İstikrarlı bir mali politikayla ve yapısal reformların hayata geçirilmesi sayesinde bu olumlu trend devam edecektir. Ayrıca küresel ekonomik durumlardaki değişiklikler de Türkiye’nin ekonomik durumunu etkileyecektir. Tüm riskleri göz önünde bulundurarak attığımız ekonomik adımlarımızı aynı kararlılık ve disiplinle sürdüreceğiz. Umuyorum ki, önümüzdeki yıl enflasyonu gündemimizden çıkartacak ve yeni büyük yatırımlara odaklanabileceğiz. Ekonomik krizlere ve dalgalanmalara karşı ekonomik savunmamızı güçlendiriyor, ekonomik bağımsızlığımızı korumak için gerekli adımları atıyoruz.