Fehmi Koru tarafından kaleme alınan yazıda, Ankara’nın Orta Doğu’daki gerçekleri algılaması gerektiğinden söz ediliyor. 2016 yılında Rusya ve İran destekli Suriye ordusu tarafından Halep’ten çıkarılan ancak sonrasında bir daha duyulmayan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütü, güçlenerek varlığını sürdürmeye devam ediyor. Ayrıca Suriye’nin kuzeyindeki oluşumlarda ‘kaybedenler’ arasında kabul edilen diğer muhalif gruplar da, HTŞ’li militanların hareketlenmesini bekliyorlar. Bu gelişmeler, sadece bir hafta içinde Suriye ile ilgili tüm senaryoları altüst etti; kaybedenler kazanan konumuna gelirken, kazanmış gibi görünenler ise kaybeden durumuna düştü. Gelişmeleri dikkatle izleyenler, bu ani değişimin nedenine dair bir açıklama bulmakta zorlanıyor. Medya yorumcuları ve dış politika yazarları, durumu açıklamaya çalışsalar da, sunulan gerekçeler pek inandırıcı görünmüyor. Yeniden sahneye çıkan silahlı güçler, crisp üniformaları ve göz alıcı botları ile dikkat çekiyor; ayrıca onlara ait son model araçlar ve gelişmiş silahlar da oldukça etkileyici. Öte yandan, kaçanların görüntüleri ise, onlara atfedilen güce dair hayal kırıklığı yaratıyor. Kaçanların durumu, perişan görünmelerine ve direnç göstermekte zorlanmalarına neden oluyor. Türkiye’den Suriye’deki durumu yorumlayanlar ise, sevinçlerini gizleyemiyor. Zira kaçanlar, Türkiye’nin ‘düşman’ olarak gördüğü güçlerdi. Onların bıraktığı boşluğu dolduranlar, buldukları her fırsatta Türk bayrağını dalgalandırıyorlar. Yabancı medya, Türkiye’nin Orta Doğu’daki yeni dengede önemli bir rol oynadığına dair yorumlarda bulunurken, kazananlar listesine Türkiye’yi en üste yazıyorlar. Ankara’dan gelen resmi açıklamalar da bu havayı destekliyor. Eğer bu bir güreş müsabakası olsa, hakem tereddüt etmeden kırmızı formalı güreşçinin elini kaldıracak. Ancak bu bir güreş değil, ‘devletler oyunu’ olarak adlandırılan daha karmaşık bir süreç. Devletler oyununda tarafların görünmesi şart değildir ve oyunun başlama zamanının kim tarafından belirlendiği genellikle belirsizdir. Kazananlar ise, çoğunlukla tarihçiler tarafından değerlendirilir. Gelişmeleri nasıl görüyorum? ‘Arap baharı’ olarak adlandırılan ve ilk etkileriyle Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Bahreyn’de kendini gösteren süreçte başa dönmüş gibiyiz. O dönemde halk, Türkiye’nin modeli gibi bir yönetim anlayışını benimsemek isterken, Ankara’nın Suriye’ye dair bir kadrosu olduğu konuşuluyordu. Cenevre toplantılarında Türkiye yanlısı isimlerin iş başına gelmesine yönelik planlar olduğuna dair spekülasyonlar vardı. O günlerdeki durum, günümüze benzerlik gösteriyordu. Güçte olanlar, anlık fotoğrafların ortada bir değeri olmadığını belirtiyorlardı. Ancak günümüz anlık görüntüleri, bu uyarıları yanlışlamaktadır. O süreçten sonra yaşananlar malum; Tunus ve Mısır’da Ankara’ya yakın politikacılar cezaevinde, Libya ve Yemen’deki iç savaşlar sona ermedi. Körfez ülkeleri ise, peş peşe İsrail ile normalleşme anlaşmaları yaparken, Suudi Arabistan da dâhil birçok ülke, konuyla ilgili sırada bekliyor. Filistin’in durumu ise pek iç açıcı değil. Tabloyu belirlemesi beklenen Türkiye, maalesef kendi sorunlarıyla meşgul. Buradan çıkarılması gereken sonuç ise şu: Ortadoğu’da anlık fotoğraflar yalnızca o anı yansıtır; asıl tabloyu anlamak için gerçek tarafların belirgin hale gelmesi gerekir. Ankara’daki karar vericilerin bu gerçeğin farkında olmasını umuyorum.
Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Sigortalarla ilgili çeşitli düzenlemeleri içeren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe...
Devamını Oku..