İsrail ile Filistin arasında 1947’den bu yana devam eden çatışma sadece bölgesel değil aynı zamanda küresel bir sorundur. 1947’de Birleşmiş Milletler, Filistin’in biri Yahudi, diğeri Arap olmak üzere iki devlete bölünmesi ve Kudüs’ün BM gözetiminde özel statüye sahip ayrı bir şehir haline getirilmesi yönünde oy kullandı. Bu sorunun bu kadar uzun süredir devam etmesi, çözümsüz kalması veya ihmal edilmesi, devam eden insani krizin önemli bir nedenidir.
İsrail’in günlerce bombaladığı Gazze’de ölenlerin çoğunluğunu siviller oluşturuyor. İsrail saldırıları, savaş hukuku bağlamında mevcut sürecin ahlaki boyutlarını sorguluyor; Saldırılar doğası gereği orantısız; hastaneleri, okulları veya yaralıları taşıyan ambulansları hedef alıyor. Buradaki sorun sivillerin hedef alınması ve aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu binlerce insanın hayatını kaybetmesidir. Ne yazık ki, aralarında BM’nin de bulunduğu birçok uluslararası kuruluş ateşkes konusunda kararlı adımlar atamadı.
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa, İngiltere ve ABD’de yapılan altı toplantıda nihai karara varamadı. BM, uluslararası alanda ne yazık ki reforme edilmesi gereken bir mekanizma olarak bugün de varlığını sürdürüyor. Sonuç olarak mevcut durum, özellikle kadınlar ve çocuklar arasında sivil kayıpların artmasıyla devam ediyor.
Tüm bunların yanı sıra 7 Ekim’den bu yana dünyanın birçok yerinde Filistin halkının insani yönü olan ve insan odaklı acıları protesto ediliyor. Son protestolar, Batılı ülkelerin İsrail’e verdiği destek düzeyinde önemli bir değişikliğin yanı sıra artan ateşkes talebini de ön plana çıkardı. Gerçekten de, bu gelişmelerin mevcut jeopolitik manzara üzerinde önemli etkileri vardır ve dikkatli bir şekilde değerlendirilmeyi gerektirmektedir. Kamuoyunun vicdani süreci etkileyecek en önemli güç olarak görülebileceğine göre, bu bağlamda 15 Kasım’da İstanbul’da düzenlenen “Filistin için Tek Yürek” zirvesi elzemdi. mevkidaşlarının katılımıyla Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde ağırlandım.
Mevcut ataerkil yapıda en çok mağdur olanların siviller, çocuklar ve kadınlar (hassas gruplar) olması bu zirvenin önemini artırıyor. Uluslararası alanda kadınların yaklaşımlarına değer veren ateşkes çağrısının kadın, anne ve insani değerler odaklı olması hayati önem taşıyor. Buradaki süreci ideolojik ya da spesifik siyasetten uzak okumak gerekir. İnsan olmanın getirdiği ve mevcut sistemdeki sorunlara karşı çağrıda bulunan kadın duruşuyla uyumlu değer ve yaklaşımlar esastır.
Kadınların bakış açısına ihtiyaç var
Zirveye First Lady’lerin katılımı, güncel küresel siyasetin kadın bakış açısıyla yorumlanması gerekliliğini yansıtıyor. Zirve katılımcılarını yalnızca belirli bir coğrafyadan veya bölgeden saymamak gerekiyor. Zirveye Malezya’dan Türkmenistan’a, Brezilya’dan Katar’a kadar yüz yüze ve çevrimiçi katılımcılarla küresel katılım sağlandı. Yapıcı bir gelecek hedefi de belirlendi. Zirve, uluslararası ilişkilerde herhangi bir yaptırım uygulanmasına veya açık caydırıcılığa yol açamaz. Ancak zirvenin asıl sonucu yaptırımların vicdani yönü oldu. Vicdana ve kişiye dayalı bir yaptırım var. Türkiye’nin çatışmaların başlangıcından bu yana yaptığı insani çağrıları yansıtan bu zirvede verilen mesajlar, “insan eşitliği ve insan yaşamının değeri”dir.
Hiçbir yasal dayanak bunu değiştiremez. Bu bakımdan Emine Erdoğan’ın ev sahipliğinde, birçok ülkeden hanımların ve özel temsilcilerin katılımıyla gerçekleşen zirve, uluslararası alanda örnek teşkil ediyor. İdeolojik ya da politik bağlamda değil, insan odaklı olarak yorumlanmalıdır. Kadınların ve çocukların hayatını kaybettiği bu çatışmada kadınların uluslararası sistemin mevcut şiddet yapısını eleştirmesi gerekiyor.
Türk First Lady’nin de vurguladığı gibi, “Anneler çocuklarını mezarlarına kadar değil, uyurken öpmeli.” Bu zirvenin somut insani ilerlemeler sağlanması ve uluslararası kamuoyu ve vicdanın yaptırımlar uygulaması için bir adım olmasını umuyoruz.
En önemli hususlardan biri, uluslararası sistemin ideoloji ve siyasetten bağımsız bir vicdana sahip olması gerektiğidir. Emine Hanımlar uluslararası alanda şiddet odaklı yaklaşıma karşı kritik bir güçtür. Kadınları kapsamayan bir uluslararası sistem hayal etmenin imkansızlığını vurguluyorlar. Zirve, dolaylı da olsa uluslararası politikanın gidişatını etkileme potansiyeline sahip dünyanın First Lady’leri arasında gelecekteki iş birliğinin temel taşını oluşturuyor.
*Kırıkkale Üniversitesi Doçent ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkan Yardımcısı