Dünyanın Afrika Birliği’ni (AU) G-20’ye katılmaya zorlaması için bundan daha iyi bir zaman olamaz. Giderek artan sayıda ülke, özellikle Ukrayna ihtilafında, büyük güç oyunlarında taraf seçmekten yoruldukça, Küresel Güney’in ekonomik ve kalkınma meselelerine katılımı güç kazanıyor. Afrika ülkeleri, BRICS de dahil olmak üzere çok taraflı platformlarda daha iyi temsil ediliyor. Afrika’nın, Kovid-19 salgınından kurtulmak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için hâlâ finansmana ihtiyacı var. Bu anlamda G-21 hiçbir ülkenin reddedemeyeceği bir kavramdır ve kazan-kazan düşüncesidir.
G-20’ye katılmak, Afrika kıtasının uyum ve koordinasyonunu geliştirmesini kolaylaştırabilir. Birleşik bir temsilciye sahip bir grupta olmak, Afrika ülkelerinin kalkınma finansmanından iklim değişikliğine ve elbette Ukrayna ihtilafına kadar çeşitli konularda net ve birleşik bir duruş sergilemesi gerektiği anlamına geliyor. AÜ, hükümetler arası bir organ olarak şu anda bu sorumluluğu üstlenebilecek kapasitede değil. Aynı zamanda G-20’nin bir üyesi olan Avrupa Birliği (AB), Avrupa’daki egemen devletler tarafından güçlendirilen uluslar üstü bir siyasi varlık olması nedeniyle farklı bir hikaye. Afrika Birliği’nin G-20 çerçevesinde uygun bir kurumsal düzenleme üzerinde uzlaşması biraz zaman alabilir ve bu da Afrika ülkelerinin oturup bu uzun vadeli meseleleri konuşması için altın bir fırsat olabilir.
Afrika’nın yakın vadeli sorunları çözmek için uluslararası platformlarda daha güçlü bir sese ihtiyacı var. Parayı konuşmak hiçbir zaman kolay değildir; ancak örneğin iklim finansmanını ele alalım; Afrika kıtası, 2016 ile 2019 yılları arasında küresel iklim finansmanı akışının yalnızca %3’ünü aldı; bu, Paris İklim Anlaşması kapsamındaki katkılarını uygulamak için gereken finansmanın çok altında. Bu sorunları ele almak için Birleşmiş Milletler çok çeşitlidir; Uluslararası Para Fonu (IMF) fazlasıyla Washington merkezli. Ayrıca bazı eyaletler arası müzakereler siyasi iplerle birlikte gelir. BRICS anlamlı bir ektir ancak yine de Güney-Güney işbirliğinin bir parçasıdır. G-20, ekonomik ve kalkınma konularını ele almadaki etkinliğiyle biliniyor. Başarıları arasında 2008 küresel mali krizinin ardından politika koordinasyonu çağrısı, COVID-19 ilaç ve aşılarının dağıtımı ve sürdürülebilir kalkınma için BM 2030 hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik politika teşvikleri yer alıyor. G-20 yetenekli ve duyarlı çok taraflı bir platformdur. G-20 ve Afrika, kıtanın küresel meselelere ilişkin ciddi önerilerine ilişkin tartışmalardan faydalanacaktır.
Afrika’daki herhangi bir pratik ekonomik ve kalkınma projesi, Afrika ülkelerinin yakın istişare ve koordinasyonunu gerektirir. Afrika’daki yardım programlarının etkisiz olmasının açık bir nedeni yerelleştirme eksikliğidir. Şu anda Güney Afrika, G-20’nin tek Afrikalı daimi üyesidir ve çıkarları tüm Afrika kıtasını kapsayamaz. Karşılaştırıldığında AB, üç G-20 üyesine (Almanya, Fransa ve İtalya) sahip olmasına rağmen G-20 üyesi olan tek bölgesel örgüttür. Ayrıca iklim değişikliği, küresel salgınlar, aşırı yoksulluk, enerji kıtlığı ve borç sorunları gibi küresel sorunların çözümü, Afrika ülkelerinin daha aktif katılımını gerektiriyor. Afrika, yalnızca yardım programlarının alıcı tarafında değil, aynı zamanda küresel zorlukların çözümünde de önemli bir oyuncu.
Afrika Birliği’ni G-20’nin yeni bir üyesi olarak benimsemek şüphesiz bir kazan-kazan durumudur. Afrika ülkeleri bu fırsatı politika koordinasyonunu geliştirmek ve küresel yönetişimde temsillerini teşvik etmek için kullanabilirler. Uluslararası toplumun geri kalanı Güney-Güney işbirliğinin ivmesini korumalı ve öneriyi derhal ileri taşımalıdır. Sonuçta yerleşik çıkarlara dokunmadan insanlığa fayda sağlayacaktır.
*CGTN Radyo sunucusu, New York merkezli BM muhabiri