Dünya uluslararası çatışmaların artmasıyla karşı karşıya kalırken, jeopolitiğin önemi her geçen gün daha da belirginleşiyor. Jeopolitik konum, gerçek güçleri ne olursa olsun, tüm aktörler için hayati bir güç kaynağıdır. Bu, dünyanın en dikkat çekici bölgelerinden biri olarak ortaya çıkan Yemen ve Kızıldeniz için de geçerli. Tarihsel olarak da Kızıldeniz, batı kıyılarında Afrika kıtasını, doğu kıyılarında Orta Doğu’yu birbirine bağlayan önemli bir ticaret yolu olmuştur. Afrika’nın güney ucuna açılan bir kapı olduğundan deniz ticareti için çok önemli bir bölgedir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Süveyş Kanalı’nın açılması, mesafelerin kısalması ve maliyetlerin azalmasıyla bu bölgenin önemini daha da artırdı. Husilerin Kızıldeniz’de ticareti aksatmaya yönelik girişimleri dikkat çekti ancak tüm devletler bunu bir tehdit olarak görmüyor. Husiler öncelikli hedefleri ABD ve İsrail iken Çin ve Rusya ise güçlü ve dost aktörler olarak algılanıyor.
Koridorlar ve jeopolitik için mücadele
Jeopolitik denildiğinde devletlerin ekonomik sektöründe akla gelen en kritik konu ulaşımdır. Rusya-Ukrayna çatışmasının başlamasıyla birlikte, Rusya’nın daha önce tekelinde olduğu enerji kaynakları başta olmak üzere ticari mallar için alternatif ulaşım yöntemlerine yönelik uluslararası arayışlar giderek arttı. Batı’nın Ukrayna’ya verdiği destek konusunda en kapsamlı yaptırım araçlarından biri de bu rotanın arayışı oldu. Bu eğilim, bir devletin güç kapasitesinin genişletilmesi ve kalkınmanın, ilerlemenin ve güçlenmenin teşvik edilmesi açısından vazgeçilmez hale gelmiştir.
Uluslararası aktörler artık bu ağlar üzerinden savaş yürütüyor. Görüldüğü gibi özellikle son yıllarda dış politikayı kontrol etmek ve tahakküm altına almak için güçlü bir araç haline gelmiş olup, günümüzde bu “koridor veya rota savaşları” Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Hindistan’dan Hindistan’a kadar uzanan bölgenin başlıca sıcak noktalarıdır. Ukrayna. Bu bakımdan transit güzergahları üzerinde jeopolitik kontrolü olan aktörler, ulusal güç açısından önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu yaklaşım realist bakış açısıyla uyumludur.
Üstelik bu sorun 2023 Yaz G-20 yarışmasında da gözlemlendi; Zirveye katılan ABD Başkanı Biden, Hindistan, Orta Doğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan “tarihi” bir ekonomik koridorun duyurusunu yaptı. Bazıları bunun Çin’in Yol ve Kuşak Girişimi’ne karşı bir hareket olduğuna inanıyor. Enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasını kolaylaştıran koridorda ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Hindistan, Fransa, Almanya, İtalya ve Avrupa Birliği bir “eylem planı” hazırlamak üzere Mutabakat Zaptı imzaladı. Ancak mali taahhüt eksikliği G-20’de yeni bir jeopolitik zorluk yarattı.
Kızıldeniz, Rusya
Kızıldeniz, enerji ve küresel deniz taşımacılığını hedef alan saldırılarla karşı karşıya. Husi paramiliter grubu, 19 Kasım’dan bu yana İsrail menşeli ticari gemilere yönelik saldırılarını artırdı. Saldırılar Afrika Boynuzu ve Arap Yarımadası’nın güneybatı bölgesindeki Bab el Mendeb Boğazı’nda yoğunlaşıyor. Günde 2,5 milyon varil kapasiteli SUMED boru hattının Mısır üzerinden kuzeye ham petrol taşıması nedeniyle bölge, ticari trafik ve petrol taşımacılığı açısından kritik öneme sahip. Kızıldeniz rotası aynı zamanda Avrupa ile Asya arasında hayati bir nakliye bağlantısı olarak da biliniyor ve dünya deniz trafiğinin yaklaşık %15’ini taşıyor. Bunun alternatifi ise Afrika’nın güney ucundan dolaşmak; bu da tipik bir konteyner gemisi yolculuğuna yaklaşık 10 gün ekleyecek, maliyetleri artıracak ve müşterilerin gecikmesine neden olacak. Süveyş Kanalı’nı kullanmaya devam edebilen gemiler emsallerine göre rekabet avantajına sahip oluyor.
Rusya, Şubat 2022’den bu yana uluslararası alanda aktif olarak Batı’ya bir alternatif oluşturmanın yollarını arıyor. Afrika’ya odaklanması bu stratejinin önemli bir parçasıdır. Batı’nın ve NATO’nun güvenlik alanındaki kendini kuşatma politikasına karşı yeni ortaklıklar arayışının yanı sıra, bölgesel ve küresel ortaklık çabaları ve işbirliği konusunda da büyüyen bir söylem var. Batılı güçlerin Afrika ülkelerinden çekilmesinin önemi, özellikle Afrika ile Rusya arasındaki değişen dinamikler bağlamında göz ardı edilemez. Batı’nın Afrika’daki hegemonyası zayıflarken Rusya’nın nüfuzu artıyor.
Dolayısıyla Yemen ve Kızıldeniz Rusya için jeopolitik açıdan büyük önem taşıyor. Rusya’nın bu bölgede iki kritik politikası var. Birincisi Rusya, Batı’ya karşı Yemen’le daha derin ilişkiler geliştiriyor ve bu da Rus ekonomisine fayda sağlıyor. İkincisi, Rusya’nın jeolojik müttefikleri var, yani Yemen’de Husiler. Rusya’nın potansiyel desteğiyle Batı’nın ekonomik gücü dolaylı olarak zayıflayacak. Şu anda Rusya’nın Yemen’e dahil olmadığını veya Yemen’le daha derin ilişkiler geliştirmediğini dikkate almak gerekiyor. Rusya’nın Yemen çatışmasındaki rolü, Suriye ve Libya’daki rolünden önemli ölçüde farklı. Her ne kadar Rusya, Yemen ihtilafına askeri olarak müdahil olmasa da, bu karışımın tamamen dışında da değil.
Öte yandan Rusya ve Yemen’in ilişkileri giderek derinleşiyor. Şubat 2024’te Devlet Duması başkanı, işbirliği ve bölgesel güvenliği görüşmek üzere Yemen başbakanıyla bir araya geldi. Zorluklara rağmen ikili ticaret %90 oranında arttı ve ziyaretin ilişkileri güçlendirmesi bekleniyor. Bu, zorlu gelişmelere rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerde sürekli büyüme ve başarı potansiyelinin olumlu bir göstergesi olarak hizmet ediyor. Ocak ayında İngiliz ve Amerikan güçlerinin Husi hedeflerine düzenlediği hava saldırıları, uzun süreli çatışmaya ilişkin ilk endişeleri artırdı; Rusya, bu eylemlere yönelik eleştirilerini açıkça ifade etti. Şubat ayında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, uluslararası alanda tanınan Yemen hükümetinin başbakanı Ahmed Awad bin Mübarek ile Moskova’da bir araya geldi.
Rusya’nın yanı sıra Çin’in de bölgede önemli nüfuzu var. Bunun en büyük göstergesi Husilerin Rus ve Çin gemilerine karşı izlediği saldırmazlık politikasıdır. Bölgede Amerikan ve İsrail gemileri saldırı altındayken Husiler, Rus ve Çin gemilerine saldırmayacaklarını ve bu gemilerin Kızıldeniz’deki hareketlerinin tehdit altında olmadığını açıkladı.
Bölgedeki saldırılar 21. yüzyıldaki güç mücadelelerini ve ekonomik çıkarları yansıtıyor. Sonuç olarak koridor savaşları bağlamında asıl önemli olan fiili fiziki mevcudiyetten ziyade bölgede yaratılabilecek etki ve destektir. İsrail’in ABD desteğiyle Gazze’de izlediği politikaların yansıması, Batı’nın Kızıldeniz’de ticaret güvenliğini vurmasıdır. Rusya, Batı’nın yaptırımlarının gölgesinde kendine jeopolitik avantaj alanları yaratıyor ve bunun sonucunda ekonomik kazanımlar elde ediyor. Öte yandan ABD, özellikle Kızıldeniz’de çok büyük jeopolitik riskler ve mücadelelerle karşı karşıya. Küçük bir örnek gibi görünse de koridor savaşlarının devam ettiği uluslararası alanda uzun vadede tüm aktörler açısından avantajları ve dezavantajlarıyla bunun sonuçları çok daha net hissedilecektir.