İsrail, işgal altındaki topraklarda, yani Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da masum Filistinlilere karşı yoğun bir askeri saldırı yürütüyor. Şimdiye kadar İsrail güçleri, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 39.000’den fazla Filistinliyi öldürdü. İsrail, dünya bir milletin ölümünü izlemeye devam ederken, sürekli yoğun bombardıman sırasında Gazze’nin çoğu bölümünü fiziksel olarak yok etti.
İsrail, Batılı ülkelerin koşulsuz desteği olmadan bu vahşi eylemlerine devam edemez ve edemez. Özellikle ABD ve Birleşik Krallık, Tel Aviv için tüm kaynaklarını seferber ediyor. ABD ve Birleşik Krallık, diğer Batılı ülkelerle birlikte, İsrail’in Yemen de dahil olmak üzere tüm bölgesel aktörlere yönelik askeri saldırılarını destekliyor.
Çoğu Batı hükümeti, İsrail’in ulusal çıkarlarına ve güvenliğine hizmet etmede birbirleriyle rekabet ediyor. İsrail’e verdikleri koşulsuz destek, yalnızca ulusal çıkarlarına değil, aynı zamanda Batılı küresel güçler tarafından kurulan küresel sisteme de zarar verdi.
Batılı hükümetlerin desteği ve onayıyla İsrail, BM binaları da dahil olmak üzere Gazze’deki herhangi bir binayı hedef alıyor. İsrail’in okullara, hastanelere ve her türlü yerleşim alanına yönelik kasıtlı saldırıları Batı tarafından onaylandı. Batılı hükümetler, tüm bu saldırıları İsrail’in kendini savunma çabalarının bir parçası olarak gerekli görüyor.
Sonuç olarak, Filistin’deki İsrail vahşeti, Batı’nın iç siyasi atmosferini doğrudan ve dolaylı olarak etkilemeye başladı. Batı hükümetleri İsrail’in insan hakları ihlallerini ne kadar çok desteklerse, diğer ülkeleri ve nüfuslarını da aynı anda o kadar yabancılaştırıyorlar. Sonunda, Batı hükümetleri sadece rakiplerinin değil, aynı zamanda dostlarının da güvenini kaybetti.
Öte yandan, İsrail ve Batılı hükümetlerin temel insan haklarını ve uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal etmesi, diğer devletlerin de aynı yolu izlemesinin önünü açtı. Örneğin, Filistin’deki İsrail vahşetini tamamen destekleyen Batılı ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çıkamaz. Sonuç olarak, Batılı küresel güçler dünya siyasetindeki ahlaki üstünlüklerini çoktan kaybettiler.
Öte yandan, Batılı hükümetlerin kendi ülkelerindeki Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı protestolara tepkileri, halklarının özgürlüğünü önemli ölçüde baltaladı. Batılı toplumların büyük kesimleri, hükümetlerinin kendi ulusal çıkarlarını değil, gaddar ve adaletsiz bir devletin ulusal çıkarlarını temsil ettiğini fark etti. Hükümetlerin İsrail lehine iç siyasete müdahaleleri, Batılı halkların kendi hükümetlerine olan güvenini zedeledi.
Başka bir deyişle, Batı hükümetlerinin koşulsuz desteği, iç siyasi atmosferlerine zarar vermeye başladı. Siyasi kutuplaşma neredeyse her Batı devletinde arttı. Liberal ve evrensel değerlerle yakından ilişkili olanlar, çoğu Batı ülkesinde büyük ölçüde güç kaybetti.
Aksine, kendilerini aşırı milliyetçi duygularla ilişkilendirenler ve çok kültürlülüğe, küreselleşmeye ve Avrupa Birliği benzeri entegrasyon süreçlerine karşı çıkanlar Batı ülkelerinde güçlerini ve etkinliklerini artırdılar. Bu yeni güç çevreleri ülkelerin ana akımını belirlemeye ve kendi devletlerinin dış ve iç politikalarını şekillendirmeye başladı.
Yeni gerçeklik
Merkez sağ ve merkez sol arasındaki farklar ortadan kalktı. Çoğu Batı ülkesindeki yeni gerçeklik, son aşırı sağcılık dalgasıdır. Sağ ve sol arasında daha az fark var, ABD’de Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında hiçbir fark yok, İngiltere’de Muhafazakarlar ve İşçi Partisi arasında hiçbir fark yok ve Almanya’da Sosyal Demokratlar veya Yeşiller ile Hristiyan Demokratlar veya Almanya İçin Alternatif arasında hiçbir fark yok. Hepsi Siyonist İsrail’e desteklerini açıkladılar ve hepsi son toplu katliamlardan Filistinlileri sorumlu tutuyor. Batı ülkelerinde kimin iktidara geleceği önemli değil; Orta Doğu’ya yönelik politikaları değişmeyecek.
Yeni İngiliz Başbakanı Keir Starmer’ın Gazze’de derhal ateşkes çağrısında bulunduğu son açıklaması, hükümetinin Gazze’deki vahşetleri için İsrail’e destek vermeye devam etmesi nedeniyle anlamsızdır. Retorikleri, seçmenleri veya diğer devletler tarafından dikkate alınmamaktadır. Açıklamalarında samimilerse, somut adımlar atmayı ve Netanyahu hükümetine Filistinlilere yönelik soykırım saldırılarını durdurması için baskı yapmayı bekliyorlar.
Benzer şekilde ABD hükümeti, Netanyahu’yu Filistin’deki vahşetinden dolayı ödüllendirmeye devam ediyor ve ona dördüncü kez Kongre’nin ortak oturumunda konuşma hakkı vererek, onu ABD Kongresi’nde en çok konuşan kişi yapıyor.
Batılı hükümetlerin, BM Filistinli Mülteciler Ajansı’nın (UNRWA) İsrail parlamentosu tarafından terör örgütü olarak tanımlanmasına karşı sessiz kalmaları ilginçtir. Ayrıca, İsrail tarafından terör örgütü olarak kabul edilen ajansa yeni İngiliz hükümetinin fon sağlamaya devam etmesi de ironiktir.
Batı dünyasında her şey birbirine karışmış durumda. Batı dünyasında etkili bir siyasi liderlik yok, hiçbir devlet hangi yönde olduğunu bilmiyor ve kimse dünyadaki çıkmaza bir çözüm sunamıyor. Batılı politikacıların ellerindeki Filistinli çocukların ve kadınların kanı Batı’nın siyasi ve toplumsal yaşamlarını rahatsız etmeye devam edecek. ABD’deki mevcut siyasi kriz, Orta Doğu ve Filistin’deki son gelişmelerden de dolaylı olarak etkileniyor. Siyasi düşüncelerini yeniden ayarlamadan bu zorlukların üstesinden gelmenin kolay olmayacağı anlaşılıyor.