İsrail’in Gazze’ye yönelik gelişigüzel saldırılarının ardından, İsrail’i destekleyen markaların boykotu üzerine yakın zamanda yapılan bir araştırma, en yüksek katılımın %50 ile Z Kuşağı demografisinden geldiğini ortaya çıkardı.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı 7 Ekim’den bu yana, sivil toplumun çağrıları üzerine çeşitli sivil toplum kuruluşlarının (STK) başlattığı, İsrail’i destekleyen çok uluslu markalara yönelik boykot kampanyası sürüyor.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Pazarlama Bölümü’nün başkanlığını Prof. Dr. Süphan Nasır ve araştırma görevlisi Merve Kır’ın yaptığı kapsamlı çalışmanın sonuçları, tüketicilerin bu boykota yönelik tutumlarını ortaya çıkarmak amacıyla geçtiğimiz günlerde açıklandı.
Rapora göre, toplam 1.545 katılımcıdan gelen 1.384 geçerli yanıttan Z kuşağının %50’si hedeflenen markaları aktif veya kısmen boykot ederken, Y kuşağı ise %40 katılım oranı gösterdi. Buna karşılık X Kuşağı ve Baby Boomer kuşağının katılımı %20 civarındaydı.
Araştırmanın analiz bölümünde Z kuşağının boykota katılma konusunda kendini iyi hissettiği ve boykota dahil olan markalardan kaçınmak anlamına geliyorsa alternatifler için ekstra para ödemeye istekli oldukları ortaya çıktı. Ancak Z kuşağının satın alma gücünün diğer kuşaklar kadar güçlü olmadığı kaydedildi.
Değerlendirme, Z Kuşağı’nın gelecekteki tüketici davranışlarında oynayacağı baskın rolün farkına varılması gerektiğini vurguladı. Değerlendirmede, “Z kuşağı boykota diğer kuşaklara göre daha fazla katılım gösteriyor. Z kuşağının aktivist ruhu, boykota katılan markaları unutmayacağını, Z kuşağının bu markalara yönelik algı ve tutumlarının olumsuz yönde etkilenebileceğini öne sürüyor.” gelecek dönemleri etkileyecektir.”
Nasır, AA muhabirine, boykot geleneğinin Türk kültüründe köklü olmaması nedeniyle kapsamlı bir çalışma yaptıklarını anlattı.
Boykot edilen markaların çeşitliliği ve etkili organizasyon eksikliğinin katılımın düşük olmasına yol açtığını vurgulayan Nasır, yüksek marka bağlılığı ve geniş boykot listesinin tüketicide yarattığı kafa karışıklığı nedeniyle yalnızca %30 civarında aktif olarak boykota katıldığını tahmin etti.
Boykotun başarısına ilişkin Nasır, bir markayı boykot etmek için somut bir neden sunmanın önemine vurgu yaparak, bir İspanyol giyim markasının tüketicilerinin bir iletişim kampanyasıyla belirli bir neden bulması üzerine boykotla başarılı bir şekilde karşı karşıya kalmasını örnek gösterdi.
Profesör, vatandaşların arama motorları aracılığıyla “İsrail markaları ve boykot edilen markalar” hakkında bilgi aradığını, bunun da net gerekçeler arandığını belirtti. “Boykotun nedeni ne kadar güçlü olursa, markaya ve ürüne yönelik boykot da o kadar güçlü olur. Boykotun başarısı, boykotun çerçevesinin ne kadar net tanımlandığıyla doğrudan ilgilidir.”
Nasır, katılımcıların yüzde 45’inin boykotun Gazze’deki olaylara çözüm getirmeyeceğine inandığını, yüzde 35’inin ise boykotun etkili bir şekilde organize edilmediğini düşündüğünü paylaştı. Katılımcıların %80’inin boykotun etkisine dair güveninin düşük olduğunu ve aktif olarak katılanların, İsrail’i destekleyen markalara finansal olarak baskı yapmayı amaçlayan katkıda bulunma ve direnç gösterme arzusuyla motive olduklarını ortaya koyarak sözlerini tamamladı.
Yankı bulma
Nasır, “Google Trendler” sayfasında “İsrail” ve “boykot” anahtar kelimeleriyle yapılan aramaların, arama etkinliğinin yüksek ve düşük olduğu dönemlerde farklı zamanlarda dalgalandığını kaydetti. “Ateşkes dönemlerinde boykotta bir düşüş görüyoruz. Ancak ateşkes sonrası saldırılar devam ettiğinde aramalarda hızlı bir artış gözlemliyoruz. (Bazıları) Katılımcıların yüzde 70’i boykota kendilerini iyi hissetmek için katıldığını söylüyor. kendileri ve insanlık için bir şeyler yapmak.”
Nasır, “Bu saldırıların yoğunluğunun arttığı, özellikle hastane ve çocuk kayıplarına ilişkin haberlerin daha fazla yankı bulduğu dönemlerde aramalarda ciddi bir artış olduğunu görüyoruz.”
Boykota katılan ve katılmayanların boykot edilen markaları kullanırken herhangi bir isteksizlik hissedip hissetmediklerini dile getiren Nasır, “Boykota katılmayanlar kayıtsız değiller, duyarlılar ve olaylara üzülüyorlar. Ancak katılımdan kaçınıyorlar çünkü boykota katılmıyorlar.” katılmamanın olayları değiştirmeyeceğini düşünüyorlar.”
Nasır, “Dolayısıyla boykot edilen markaları kullanırken görülmekten çekinmiyorlar. Boykota katılanların bu ürünleri kullanırken kendilerini baskı altında hissetmediklerini açıkça görüyoruz” dedi.
X, Bebek Boomers’ı
Türk akademisyen, çalışmada Baby Boomers’ın yanı sıra X, Y ve Z kuşaklarının da boykota katılımının incelendiğini ve kuşaklar arası karşılaştırmalar yapıldığını belirtti.
Z kuşağının yüzde 50 katılım oranıyla liderlik ettiğini, onu Y kuşağının izlediğini vurgulayan Nasır, “X ve Baby Boomers kuşaklarında bu oran yüzde 20 civarında kaldı. Z kuşağı canlı, sorgulayan, araştıran bir kuşaktan bahsediyoruz. duyarlı nesil.”
Nasır, “Markaların çevresel ve toplumsal olaylara duyarlı olmasını bekliyorlar. Markalar duyarlı değilse kara listeye alıyorlar. Boykotta Z kuşağı başı çekiyor.” diye konuştu.
Nasır, genel olarak Z kuşağının ev alışverişinden sorumlu olmadığına dikkat çekti. “Z kuşağı ‘X zincirinden kahve içmeyeceğim, Y markasından yemeyeceğim’ diyor. Dolayısıyla Z Kuşağı rahatlıkla katılıyor. X, Y ve Baby Boomers kuşağının alışverişlerinin hane içinde olduğunu görüyoruz. Haneye giren birçok ürün ve marka var. Dolayısıyla bu kuşaklar ancak kısmen katılabiliyor. Soruyu cevaplarken şunu göz önünde bulunduruyorlar: Bütün alışverişlerini onlar yapıyor” diye açıkladı Nasır.
“Z kuşağı şu anda daha sınırlı alışveriş yapıyor. Aldıkları ürünler çerçevesinde boykot yaptıkları için çok daha yüksek oranda katılıyorlar. X ve Y kuşağının alışveriş listelerinde çok sayıda marka var. Dolayısıyla daha kısıtlı katılıyorlar, ” Nasır sözlerini tamamladı.