Türkiye’nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içindeki gruplar arasında derin bir güç mücadelesi sürüyor. CHP’nin eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın ekipler geride kalmak istemiyor. Yoğun iç mücadele artık “muhalefette kimin daha iyi olduğu”na odaklandı.
Parti üyeleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve destekçilerine “etkili muhalefet” stratejisi olarak hakaretlerde bulunuyor. Bunu birbirlerine karşı kullanılacak bir silah olarak da görüyorlar. En son olarak, şu anda milletvekili olan CHP’nin eski bir genel başkan yardımcısı, Erdoğan’a hakaret etti.
CHP’nin köklü bir alışkanlığı var. Demokrat Parti (DP) iktidara geldiğinde, iktidar partisine nasıl karşı çıkacağını bilmeyen CHP, hakaretleri siyasi eylem sanıyordu. DP iktidarının üçüncü döneminde hakaret dili neredeyse kurumsallaşmıştı.
Hakaretler DP yetkilileriyle sınırlı değildi. DP’yi iktidara getiren geniş kitleler de hedefti. DP’nin geniş seçmen tabanı “karanlık çağlardan kalma işe yaramaz kalıntılar” olarak tanımlanıyordu. Ne yazık ki, bu küçümseme o dönemde “modernleşme paradigmasının” bir gereği olarak algılanıyordu. Dahası, bu görüşü benimseyenler bu tür aşağılayıcı tanımlamaları kendi hakları olarak görüyorlardı.
Bugüne hızlıca ilerleyelim, toplumun bir kesimine ve temsilcilerine hakaret etme uygulaması CHP siyasetinde tarihsel olarak normalleştirilmiştir. Örneğin, liderliğinin olduğu yıllarda Kılıçdaroğlu, Erdoğan’dan defalarca “sözde cumhurbaşkanı” olarak bahsetmiştir.
Ayrıca destekçileri hakkında aşağılayıcı ifadeler kullandı. Bir konuşmasında, “Hâlâ hükümeti destekleyen hiç kimseye öğretmen demem. Böyle biri öğretmen olamaz.” dedi. Başka bir konuşmasında, “Eğer bir sonraki seçimde hala gidip AK Parti’ye oy verirseniz, sizi sorumlu tutacağım.” diyerek çiftçileri hedef aldı.
CHP’nin şu anki başkanı Özgür Özel, seleflerinin izinden gidiyor. Türk toplumunun büyük bir kesimi için büyük önem taşıyan okul öncesi din eğitimine yönelik eleştirileri ve bunu “ortaçağ zihniyeti” olarak tanımlaması bunu gösteriyor.
CHP’li bazı isimler, özellikle seçim dönemlerinde, kendilerinin ve taraftarlarının topluma ve temsilcilerine yönelik kullandıkları aşağılayıcı dilin sorunlu olduğunu kabul ederek, sık sık “normalleşme” sözcüğünü kullanarak “uzlaşma”dan söz etmeye başladılar.
Bu adımlar taktiksel nedenlerle atılsa bile yine de önemlidir. Ancak, gerçek bir niyetten yoksun oldukları için sürdürülebilirlikleri zordur. Bunun nedeni, seçilmiş yetkililere hakaret etmenin doğrudan seçmenin kendisini hedef almasıdır.
Siyasi rekabet demokrasinin ön koşuludur ve sert eleştiriye yer vardır. Eleştiri seçmenlerin karşılaştırmalar yapmasına izin veriyorsa, değeri vardır.
CHP üyelerinin hakaretleri esas olarak iç çatışmalarının bir sonucudur. Aralarında kademeli bir görev dağılımı vardır. Bazı aktörler normalleşmeye dair açıklamalar yaparken, diğerleri kendilerine verilen rollerin bir parçası olarak sert bir siyasi ortamı sürdürmeye odaklanırlar.
Rollerin bölünmesi, CHP’nin bakış açısından çoklu anlatılar yaratma amacına hizmet ediyor. Geçmişte olduğu gibi, anlatı muhtemelen hükümetin kutuplaşmadan sorumlu olduğunu iddia edecektir. Kutuplaşma stratejisi, muhalefet içindeki çeşitli fraksiyonları birleştirmeyi ve muhalefet tarafından yönetilen belediyelerin hizmet eksikliklerini gizlemeyi amaçlamaktadır.
Ayrıca, bu hakaret siyaseti hükümetin olumlu gündemini baltalamayı, erken seçim tartışmaları için zemin hazırlamayı ve yeni sosyolojik grupları Halk İttifakı’ndan uzaklaştırmayı amaçlıyor olabilir. Ancak, amaçlanan sonuçlar genellikle Türk siyasetinin sıklıkla gösterdiği gibi gerçekleşmiyor.