Tarih, Mina Al-Lami tarafından kaleme alındı. 20 Aralık 2024 tarihli bu yazı, Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şera’nın (önceki adı Ebu Muhammed el Colani) Şam’da bir genç kadınla fotoğraf çektirme isteği üzerine çıkış yapan bir tartışmayı ele alıyor. Eş-Şera, fotoğraf çekilmeden önce kadından başını örtmesini istemesiyle, BM, ABD, AB ve İngiltere gibi ülkeler tarafından “terör örgütü” olarak tanımlanan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ile ilgili farklı görüşlerin su yüzüne çıkmasına neden oldu. Bir tarafta, liberal Suriyelilerin ve uluslararası toplumun, HTŞ’nin yönetimini kabul etmelerinin ne kadar önemli olduğunu düşünen kesimler yer alıyor. Bu durum, kadınların örtünmesinin gelecekte daha katı kurallara yol açabileceği korkusunu gündeme getirdi. Diğer tarafta ise, HTŞ liderinin davranışlarını eleştiren radikal İslamcılar bulunuyor. Bu kişiler, eş-Şera’nın hareketlerini İslami ilkelerle çelişen bir tutum olarak değerlendirerek, fotoğraf çektirmek isteyen kadını ‘mütebberrüc’ kelimesiyle de yaftaladı. HTŞ’nin önündeki zorluk, bu karşıt talepler arasında bir uzlaşma sağlamak ve hem uluslararası toplumun hem de Suriye halkının liberal kesimleri ile muhafazakar tabanı arasında bir denge kurmaktır. Her iki taraf da HTŞ’den gelecek açıklamaları dikkatle izliyor. Eş-Şera, mesajlarında Suriye’deki toplulukların bir arada yaşamasını savunurken, zorunlu askerlik yapan askerleri affetti, eski hükümet görevlilerine ve Esad yanlılarına karşı intikam saldırılarını yasakladı. Ayrıca, İsrail, ABD, İran ve Rusya gibi düşmanlarına karşı tarafsız ve zaman zaman uzlaşmacı bir dil kullandı. Açıklamalarında kışkırtıcı söylemlerden ve tehditlerden kaçındı, aksine uzlaşma, istikrar ve yeniden yapılanma vurgusu yaptı. Eş-Şera’nın bu esnek tutumu, bazıları için ideolojik bir değişiklik olarak görülürken, diğerleri için bu, muhafazakar bir sistem kurmadan önce meşruiyet kazanma çabası olarak yorumlanıyor. Sonuç olarak, HTŞ’nin radikal İslamcılarla yaşadığı gerilim, yeni liderinin hamlelerinin etkisiyle derinleşiyor. HTŞ, bölgedeki seküler ve muhafazakar unsurlar arasında bir çıkar dengelemesi yapmaya çalışırken, eski cihadçı örgütlerin tehditlerine de maruz kalıyor. Daha önce Nusra Cephesi ismiyle bilinen HTŞ, on yıl içinde birçok evrim geçirdi ve nihayetinde 2016’da bağımsız bir örgüt olarak ortaya çıktı. Giderek daha fazla sivil bir yönetim oluşturmaya çalışan HTŞ, bununla birlikte adalet ve hizmet sağlama konusundaki becerilerini de sergiliyor. Hükümetin yanı sıra çeşitli tarikat ve mucitlerin de geçmişteki sertlik yanlılarınca eleştirildiği bir ortamda, HTŞ’nin İdlib’de sağladığı düşkünleştirilmiş sivil uygulamaları, onun meşruiyet kazanma çabasını göstergeleri arasında yer alıyor. Ancak, HTŞ’nin izlediği politikalar, iç çekişmeler ve liderliğe yönelik karşıt eylemlerle sürekli bir tehdit altındadır. Bu sorunun yanı sıra, sivil toplumun ve bölgede yaşayan insanların dini kısıtlamalar konusundaki şikayetleri da yükselmektedir. Sonuç olarak, HTŞ, geçmişten gelen izleri silme çabasına karşı gösterilen direnişle karşılaşırken, paradoksal bir tarihsel durumu yansıtıyor. HTŞ’nin cihatçı geçmişinden bağımsız olduğu şeklindeki iddialara güvenilebilir mi? Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanan son süreçte muhalif grupların birliği önemli bir gelişme olarak görülse de, bu durum hâlâ kırılgan bir yapıya sahip. Ayrıca, iç çekişmeler de devam etmektedir. HTŞ’nin, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile olan ilişkileri uzun zamandır sorunlu. SMO’nun son saldırıda öncelikleri büyük ölçüde Ankara’nın hedefleriyle örtüşüyordu; bu hedefler arasında, Kuzey Suriye’deki Kürt güçlerinin kontrolündeki bölgeleri almak ve Türkiye’nin sınırları içinde Kürt ‘tehdidi’ olarak tanımladığı grupları etkisiz hale getirmek bulunuyor. İki grubun, Suriye genelinde stratejik konumları paylaşma noktasındaki uzlaşması belirsizliğini koruyor; özellikle HTŞ, kendi liderliği altında tam bir birlik sağlama çabasındayken. Suriye’de hem militanları hem de uyuyan hücreleriyle hala aktif olarak faaliyet gösteren IŞİD, ülkede cihadı sürdürme niyetini açıkladı ve HTŞ’yi ‘kafirler’ tarafından iktidara getirilen ‘mürtetler’ olarak nitelendirdi. Kuzeydoğudaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) zayıflarken, IŞİD muhtemelen Haseke’deki IŞİD militanları ve ailelerinin bulunduğu hapishane ve kamplara odaklanacak. Bu mahkumların topluca salıverilmesi veya firar etmesi, IŞİD’in gücünü artırabilir ve Suriye’yi istikrarsızlaştırma kapasitesini yükseltebilir. 2011’de Suriye’de iç savaşın başlamasıyla birlikte, Esad yönetimi tarafından acımasızca bastırılan ayaklanmalar neticesinde, özellikle Türkiye üzerinden birçok din adamı ve uluslararası cihatçı örgütlerin yabancı militanları ülkeye girdi. HTŞ, İdlib’deki iktidarını güçlendirmek ve muhtemel dış tehditleri kontrol altında tutma amacıyla bazı yerel ve yabancı aktörlerle işbirliği yaptı ve dış kökenlerini gizlemek adına isim değişiklikleri yaptı; bu gruplar arasında Orta Asya’dan, Kafkasya’dan (Çeçen grupları) ve Çin’deki Uygur azınlığından gelen küçük örgütler de yer almakta. Ensar el İslam ve Ensar el Tevhid gibi pek çok küçük örgüt, son saldırılarda aktif rol aldı. Esad’ın düşmesi sonrasında, El Kaide gibi yapılar ve daha ılımlı İslamcı figürler HTŞ’ye, Suriye’de güçlü bir Sünni kimlik oluşturarak İslami bir sistem inşa etme gerekliliğini hatırlattı. Eş-Şera, CNN muhabirinin İslami bir sistem kurma niyetlerini sorduğu 6 Aralık’taki söyleşisinde direkt bir yanıt vermekten kaçındı. ‘Evet’ veya ‘hayır’ demek yerine, ‘İnsanlar ya durumu tam anlamadıkları için ya da yanlış uygulamaları gördükleri için İslami yönetimden korkuyor’ şeklinde bir yanıt verdi. Bu dikkatle seçilmiş sözler, HTŞ’nin belki de daha esnek bir İslami yönetim kurmayı tasarladığını gösteriyor. Ancak HTŞ, Esad yönetimini devirmeye yönelik ilk coşku ve ortak hedefe ulaşma arzusunun ardından ideolojik gerilimlerin yeniden alevlendiği bir süreçte bulunuyor. 9 Aralık’ta HTŞ, Suriye Ordusu’nda zorunlu askerlik yapan bireyler için af ilan etti. Ancak sertlik yanlıları, kararın fazlasıyla ‘yumuşak’ ve şeriat kurallarına aykırı olduğunu ifade etti. Hatta, HTŞ’nin direktiflerine karşı çıkarak eski yönetim üyelerine yönelik intikam saldırıları çağrısında bulunan sesler yükselmeye başladı. HTŞ, savaş suçlarına karışan eski yönetim mensupları ve Esad yanlılarının peşine düşeceğini açıklayarak tepkileri yatıştırmaya çalıştı. Aynı zamanda, direktiflerine karşı gelen ve intikam eylemlerinde bulunanların cezalandırılacağı duyurulmasıyla otoritesini pekiştirmeyi hedefledi. Başka bir tartışma, Eş-Şera’nın 16 Aralık’ta militan grupların ve milislerin silahlarının yalnızca devlet ve ordunun elinde toplanmasını öngören planını açıklamasıyla ortaya çıktı. Sertlik yanlıları bu durumu protesto etti ve gruplara silah bırakmamaları yönünde çağrılarda bulundular. Bu durum, tüm gücün HTŞ’nin elinde toplanacağı, muhalif herhangi bir silahlı grubun kalmayacağı ve bu yolla bir diktatörlüğün kurulabileceği endişelerini doğurdu. Bir diğer gerilim konusu ise, İsrail’in Esad’ın düşmesinin ardından düzenlediği hava saldırlarına HTŞ’nin sessiz kalmasıydı. Eş-Şera, birkaç gün sessiz kaldıktan sonra bu saldırıları kınadı ama aynı zamanda örgütün yeni bir silahlı çatışmaya girişmeyi düşünmediği ve Suriye’nin yeniden inşasına odaklanılacağını belirtti. Eş-Şera, Suriye’nin İsrail’e karşı saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğini de vurguladı. Bazıları bu tutumu zayıf ve İslami ilkelerle çelişkili buldu. El Kaide’nin HTŞ’ye, İsrail’e karşı savaş önceliği verme ve Gazze’deki Filistinlileri savunma gerekliliğini hatırlatan mesajları, bu öfkeyi daha da körükledi. Bu gerginlikler, hem HTŞ içinde hem de diğer örgütlerde, yeni dini Suriye vizyonlarından sapmaları durumunda silaha başvurulabileceğini işaret ediyor. Bu birey ve örgütlerin çoğu, uzun süredir Suriye’de bulunuyor ve muhtemelen arzularından vazgeçmeyecekler. Suriye’yi, Taliban yönetimindeki Afganistan gibi güçlü bir Sünni İslam devleti kurmak için bir fırsat olarak görüyorlar. Hem bölgesel bir nüfuza sahip olmaları hem de kovuşturulan Müslümanların ve cihatçıların sığınabileceği bir ülke oluşturma hedefleri var. Eş-Şera ve HTŞ, hem liberallerin hem de sertlik yanlılarının baskısı altında, her iki tarafla da fazla düşmanlık yaratmamak adına ince bir denge kurmaya çalışıyorlar ve bu esneklik son derece önemli. Geçtiğimiz hafta bir genç kadın, fotoğraf çektirmek için baş örtüsü takması istendi. Bu hafta ise Eş-Şera, iki İngiliz diplomatla birlikte görüntülendi; bunlardan biri, İngiltere’nin Suriye Özel Temsilcisi Ann Snow’du ve başı örtülü değildi.
**Başlık: Suriye'de HTŞ ve SMO, Esad Sonrası Dönemde İşbirliği Yapabilir mi?** Kaynak: Getty Images Yazan: Merve Kara-Kaşka Unvan: BBC Türkçe Twitter: @mervekarakaska Bildirdiği yer: Londra Tarih: 17 Aralık...
Devamını Oku..