Uzun bir süredir AK Parti’nin yeni bir “Kürt açılımı” üzerinde çalıştığı konuşuluyordu. Aslında, yerel seçimlerin ardından yaşanan ağır yenilgi sonrasında mevcut iktidar bloğunun desteklenmesi gerekliliği kendini hissettiren bir durum ortaya çıkmıştı. Ekonomik krizin etkilerinin de artarak devam ettiği göz önüne alındığında, iktidar partisinin karşısında ciddi bir tehdit bulunmaktaydı: Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için ek destek gereksinimi vardı. Cumhurbaşkanının bu makama yeniden aday olabilmesi için, meclisin 360 oyla, yani 5’te 3 oranında erken seçim kararı alması gerekiyor. AK Parti (266) ve MHP’nin (50) toplam sandalye sayısı 316. Yani iktidar bloğu 44 vekil eksik durumda. DEM Parti’nin mecliste 59 sandalyesi bulunmakta ki bu sayı, Cumhur İttifakı’ndaki parti eksikliklerini kapatmaya yetiyor. Öte yandan CHP’nin sandalye sayısı 128. Eğer AK Parti, ana muhalefet partisi ile işbirliği yapabilirse, MHP’nin desteğine dahi ihtiyaç kalmayacaktır. Bu sayıların önemi nereden geliyor? Çünkü burada söz konusu olan Erdoğan’ın yeniden aday olup olamayacağı meselesidir. Erdoğan’ın yer almadığı bir siyasi senaryoda, AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın iktidarlarını sürdürme şansları oldukça düşük görünmektedir. Bu durumda, Cumhurbaşkanının yerel seçim sonrası CHP’ye yönelik “normalleşme” adımları atması veya CHP’den gelen normalleşme çağrısını hemen kabul etmesi, belirli bir hedefe ulaşmak için dolaylı bir yol arayışıydı. Erdoğan’ın, Sinan Ateş’in eşiyle yaptığı görüşme ve 18 yıl aradan sonra CHP Genel Merkezi’ne gitmesi gibi şaşırtıcı jestlerle süren bu süreç, MHP lideri Bahçeli’nin muhalefetine maruz kaldı. Bahçeli, “Normalleşme ve yumuşama atmosferinin önündeki engel bizsek kenara çekiliriz… AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın kurulmasını destekleriz” sözlerini sarf etti. Erdoğan, bu tepkinin ardından CHP genel başkanını “hazımsızlıkla” suçlayarak normalleşme arayışında olmadığını bildirmek zorunda kaldı. Böylece, meclisteki en büyük iki parti arasındaki iş birliği imkanı, henüz diyalog ortamı oluşmamışken ortadan kalkmış oldu. Bu süreç, birçok kişi için bir “deja vu” yaşatmıştı. Zira 2019’daki yerel seçimlerin ardından benzer bir durumla karşılaşmıştık. Zorlu bir seçim sürecinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dönem, kucaklaşma ve birlik beraberliği pekiştirme dönemidir… Siyasi ayrılıklarımızı bir kenara bırakarak 82 milyonla Türkiye ittifakı olarak hareket etmeliyiz” demişti. Bunun üzerine Bahçeli, “Kızgın demiri soğutalım ama süreci ağırdan almayalım… Türkiye ittifakından bahsetmek, kafamızdaki soru işaretlerini artırmıştır… İstanbul’da seçimlerin tekrarı bir beka meselesidir” diyerek karşılık verdi. Erdoğan, bu durum karşısında kızgın demiri soğutma niyetinde olmadığını belirtti ve ardından YSK İstanbul seçimlerinin tekrarlanmasına karar verdi. Bu anekdotları hatırlatma nedenim, siyasi alanda yeni arayışların Cumhur İttifakı’nın iki ortağı arasındaki ilişkinin dinamiklerinden bağımsız düşünülemeyeceğine dikkat çekmektir. Bahçeli’nin son olarak dile getirdiği “Öcalan’ı İmralı’dan çıkaralım, gelsin Meclis’te PKK’yı silah bırakmaya ve kendini lağvetmeye çağırsın” önerisi de bu bağlamda ele alınmalıdır. Bu öneri, birçok tuhaflığına rağmen, “yeni bir çözüm süreci başlıyor” beklentisini doğurdu. Erdoğan’ın dördüncü kez aday olabilmesi için Meclis’te DEM Parti oylarına ihtiyacı duyulduğu bir süreçte bu önerinin gündeme gelmesi, bazı kişilerde ciddiye alınma eğilimini artırdı. Ancak, bu bağlamda herhangi bir hazırlık veya eylem planının varlığını gösteren bir emare bulunmaması, “Öcalan’ın TBMM’de konuşma yapması” gibi hayali durumların varlığı, muhayyel “yeni sürecin” ciddiye alınmasını zorlaştıran unsurlar. Erdoğan, ortağının önerisinden sonra yedi gün sessiz kaldı, sonrasında ise bu durumu “Ortağımızın yaklaşımı” olarak tanımladı. Sekizinci günde ise ortağını yüceltici ifadelerle övdü ve sürpriz bir şekilde sözü CHP lideri Özgür Özel’e yönlendirdi. “Buradan Özgür Özel’e de takdirlerimi iletiyorum… Kardeşliğe katkı sağladığı için Sayın Özel’i burada tebrik ediyorum” dedi. Fakat Özel’den, İmamoğlu’na yakın olduğu bilinen Esenyurt Belediye Başkanı’na destek olmamasını da istedi. Peki, Erdoğan’ın geçtiğimiz gün yaptığı konuşmada DEM Parti’yi “Terörü destekleyen, onun sözcülüğünü yapan, husumete, anarşiye hizmet eden bir oluşum” olarak nitelendirmesi, yeniden adaylık yolunu açmak için bu partiyle uzlaşma arayışından umudunu yitirdiğini mi gösteriyor? Görünüyor ki öyle; çünkü Bahçeli, “Öcalan’ı hapisten çıkarmak, Meclis’te konuşturmak” gibi önerileriyle pazarlık çıtasını o kadar yükseltti ki artık taraflar arasında bir uzlaşma ve iş birliği zemininin oluşma ihtimali, imkân sınırlarını aşmış durumda.
CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından PKK/KCK terör örgütünün mensuplarının tespit edilmesine yönelik sürdürülen soruşturma çerçevesinde bu sabah...
Devamını Oku..