Hamas’ın siyasi büro şefi İsmail Haniye’nin 31 Temmuz 2024’te İran’ın kalbinde öldürülmesi, yalnızca Filistin direnişinin en üst düzey liderlerinden birinin ölümünü değil, aynı zamanda İran’ın istihbarat sistemindeki ciddi kusurları da vurguladı. İsrail, operasyonun sorumluluğunu resmen kabul etmedi, ancak kullanılan yöntemler İsrailli ajanların dahil olduğunu gösteriyor. İsrail’in, İran’ın en korunaklı yerlerinden birinden böylesine yüksek profilli bir hedefi ortadan kaldırabildiğinin bildirilmesi, ciddi bir istihbarat hatasını gösteriyor.
Uluslararası Kriz Grubu’nun İran Direktörü Ali Vaez, “İran’ın ne anavatanını ne de kilit müttefiklerini koruyamayacağı algısı, İran rejimi için ölümcül olabilir, çünkü bu temelde düşmanlarına, eğer İslam Cumhuriyeti’ni deviremezlerse, onu başsız bırakabilecekleri sinyalini veriyor.” dedi.
Muhafazakar Jomhouri Eslami (İslam Cumhuriyeti) gazetesi, 1 Ağustos 2024 tarihli sayısında, istihbarat aygıtının en üst kademesindeki ihlalleri önleyemedikleri için yetkilileri sert bir şekilde eleştirdi. 1960’larda Suriye ordusunun ve hükümetinin üst kademelerine sızan İsrailli bir casus olan Eli Cohen’in tarihi vakasına atıfta bulunan Jomhouri Eslami, “istihbarat ve güvenlik teşkilatlarında temel bir temizlik” çağrısında bulundu.
İran, Orta Doğu’da uzun zamandır hem askeri hem de politik olarak nüfuz sahibi olan önemli bir güçtür. Çeşitli Filistin direniş gruplarını destekleyerek direniş hareketindeki kilit oyuncular arasındaki konumunu güçlendirmiştir. Ancak Haniyeh’in öldürülmesi, güvenlik aygıtının bütünlüğü konusunda ciddi soruların devam etmesi göz önüne alındığında, İran’ın göründüğü kadar güçlü olmadığını göstermektedir. 2020’de Natanz’daki sabotaja ve ardından İran’ın nükleer programındaki nükleer bilim insanlarından biri olan Mohsen Fakhrizadeh’in Tahran’daki arabasına düzenlenen silahlı saldırıda öldürülmesine benzeyen bu saldırı, İran’ın stratejik hedeflerinin uluslararası sahnedeki kırılganlığını vurgulamaktadır. Natanz sabotajı, Mossad’ın aktif bir rol oynadığı iddialarıyla İran’ın nükleer programına ağır bir darbe olarak görülmüştür.
İran’ın zaafı ve Mossad’ın sızması
Mossad’ın Haniyeh’in öldürülmesinde iddia edilen rolü, İsrail istihbaratının İran’daki varlığını nasıl artırdığını gösteriyor, bu sorun İranlılar tarafından bile biliniyor. Mossad, yıllardır İran’ın güvenlik sistemindeki zayıflıkları etkili bir şekilde kullanıyor. Mossad’ın İran topraklarında böylesine büyük ölçekli bir operasyon yürütme kapasitesi, İsrail’in hem teknik hem de insan istihbaratı açısından güçlü istihbarat ağını gösteriyor. İran Devrim Muhafızları Kolordusu’na (IRGC) sızma iddiası, İran’ın iç güvenlik kurumunda önemli bir krizin habercisi olabilir.
İran istihbarat manzarası karmaşıktır ve İstihbarat Bakanlığı ile Devrim Muhafızları’nın ayrı casusluk servisinin bir arada bulunmasıyla karakterize edilir. Bu ikili yapı sıklıkla rekabetçi bir ortam yaratır ve güvenlik koordinasyonunda boşluklara yol açar.
Berlin’deki Stiftung Wissenschaft und Politik’te araştırmacı olan Hamidreza Azizi şunu belirtiyor: “İran’daki gizli servisler silolar halinde çalışıyor, bu da bir güvenlik boşluğu yaratıyor.”
Ayrıca, dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın yeniden seçilmesinin meşruiyetini sorgulayan 2009 seçim sonrası protestoları, İstihbarat Bakanlığı içinde önemli bir tasfiyeye yol açtı. Reformist amaçlara sempati duyan birçok istihbarat görevlisi görevden alındı ve bu da istihbarat aygıtını daha da zayıflattı.
Bazıları istihbarattaki boşlukları, özellikle ülkede büyük bir ekonomik güç merkezi haline gelen Devrim Muhafızları arasında, bu kurumlardaki belirli yetkililerin ekonomik arayışlarına bağlıyor. Uzmanlar, istihbarat yetkililerinin birincil görevleriyle ilgilenmek yerine düzenli olarak İran petrolü için anlaşmalar yaptığını vurguluyor.
İran’ın gücünün sınırları
İran, bölgesel stratejilerinde Filistin davasının önemini sık sık vurguluyor, ancak Haniyeh’in suikastı Tahran’ı uzlaşmacı bir konuma soktu. Olay, İran’ın yalnızca üst düzey ziyaretçileri için değil, aynı zamanda işgal altında yaşayan Filistinliler için de güvenlik sağlama yeteneği hakkında sorular gündeme getiriyor.
Ek sorular ortaya çıkıyor: Hizbullah ve Husi liderleri -ikisi de İran ile yakın müttefik- neden etkinlikte yoktu? Yoklukları İran’ın tavsiyesinin bir sonucu muydu? Bu iki liderin yokluğunun nedeni güvenlik endişeleriyse, İsrail’in bilinen bir hedefi olan Haniye’nin neden potansiyel tehlikeler konusunda uyarılmadığı sorusu akla geliyor.
Sonuç olarak, Haniye’nin öldürülmesi İran’ın egemenliğine yönelik ciddi bir ihlal, güvenliğinin ihlali ve büyük bir diplomatik utançtır. İsmail Haniye’nin önemi ne olursa olsun, Tahran bu siyasi suikasta tepki göstermek zorundadır. Cevap vermemek, Tahran’ın Tel Aviv’in yeni angajman kurallarını dayatmasını kabul ettiği anlamına gelir.
Ayrıca, Haniyeh’in suikastı İran’ın Orta Doğu’daki nüfuz projeksiyonunu önemli ölçüde zayıflatıyor. Mossad’ın İran topraklarındaki etkinliği, İran’ın iç güvenlik yapısındaki kusurları vurguluyor ve ülkenin gelecekteki stratejik hedeflerine ulaşma yeteneği hakkında şüpheler yaratıyor. İran istihbarat aygıtını güçlendirmediği sürece, ülkenin bölgesel nüfuzunu sürdürmesi ve güvenliğini sağlaması zor olacak.