İran, İsrail’in 1 Nisan’da İran’ın Şam Büyükelçiliği’ne saldırmasına misilleme olarak, 13 Nisan’da İsrail’e beklenen ve “önceden duyurulan” saldırısını gerçekleştirdi.
Büyükelçilik İsrail tarafından yıkılıp aralarında iki generalin de bulunduğu sekiz İranlı öldürüldüğünde, failin çoğu zaman cezasızlıkla suç işleyen İsrail olması nedeniyle dünya her zaman olduğu gibi sessiz kalmıştı. Ancak İran misilleme yapınca özellikle Batı dünyası İsrail’in kendini savunma hakkını ve İran’ın saldırganlığını vurguladı. Sanki şiddetli çatışmayı başlatan İsrail değilmiş gibi davrandılar.
Batılı ülkelerin küstah ikiyüzlülüğü şaşırtıcı değildi ama İslam dünyası da İran’a destek vermedi. Hepsi İsrail’e karşı Filistin’i desteklese de çoğunluğu sessiz kaldı ya da İran’ın İsrail’e saldırılarında haklı olduğunu vurgulamadı. Aslında İran haklıydı çünkü saldırısı İsrail’in saldırganlığına bir tepkiydi. Ancak Müslüman dünyasının tepkisi oldukça ılımlı oldu.
Teolojik farklılıklar
İran’ı desteklememenin temel nedeni teolojik farklılıklardır. Şiiler, Hz. Muhammed’in damadı olan Halife Ali’nin ilk halife olması gerektiği iddiası nedeniyle Sünnilerden ayrılmış ve ilk üç halifeyi, Ali’nin peygamberden önce gelme hakkını gasp etmekle suçlamışlardı. Hz. Muhammed’in vefatından sonra taht için savaşlar yaşanmadı ancak Şiiler hâlâ kan davasını sürdürüyor. Bu nedenle Sünnilere düşmandırlar. Düşmanlığın yanı sıra Sünnileri birincil ve yakın tehdit olarak görüyorlar. Şiiler Asya, Afrika ve Avrupa’da bulunmakla birlikte, ağırlıklı olarak Orta Doğu’da yerleşik olup, Şiiliği resmi mezhebi/din olarak kabul eden ve 1979 İran Devrimi’nden bu yana yaygınlaştıran İran tarafından yönetilmektedir.
Şii doktrini, peygamberliğin Hz. Muhammed’den sonra da 11’i görevini yapmış imamlar aracılığıyla devam ettiğini, Allah’ın 874’te gizlediği iddia edilen on iki imamdan sonuncusu olan görünmez olan Muhammed el-Mehdi’nin ise henüz ortaya çıkmadığını savunur. En son 941’de görüldü. O günden bu yana Şiiler, gizli imamın geri gelmesini ve İsa’nın ikinci gelişinde adalete ve hakkaniyete birlikte katlanmasını beklediler. Mehdi, Süfyan (Müslüman zalim), Deccal (Mesih karşıtı) ve ilginç bir şekilde Sünnilerle savaşacak. Şii İslam’a göre Sünniler gerçek İslam’ın gaspçılarıdır ve onlarla mücadele edilmelidir. Böylece Mehdi, Hz. Muhammed’in ailesinin iktidara gelmesini engellediği iddia edilen Sünnilerden intikam alacak ve dünya çapında mesihçi bir devlet kuracaktır.
Aslında sadece Şii kıyamet edebiyatı değil, gerçek hayatta Şiiler de Sünnileri hedef alıyor. Şiilerin düşmanları ne Hıristiyanlar, ne Yahudiler, ne de putperestlerdir. Tarihsel olarak Şiiler, toprakları onlar tarafından işgal edilmedikçe gayrimüslimlerle nadiren savaşırdı. Günümüzde İran, Şii dünyasına liderlik ediyor ve rejimin tek hedefinin, siyasi bir hareketin eylemlerine benzer eylemleriyle Şii teolojisini Müslüman dünyasında yaymak olduğu bildiriliyor.
Bölgesel çatışmanın katalizörü
Şiilerin gayrimüslimleri İslam’a dönüştürmek için misyoner olarak hareket ettiklerine dair çok az kanıt var. Öte yandan Şiilik inancı Nijerya, Yemen ve Balkanlardaki Müslümanlara da ulaşmış durumda. Bu yayılmanın bir yönü de dini olmaktan çok siyasi olmasıdır. İran, Ortadoğu ülkelerindeki Şii toplulukları harekete geçirerek orada toplumsal huzursuzluklara neden oldu. 2024 yılı itibarıyla Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’taki çatışma ve/veya savaşlar İran’ın Şii azınlıklara verdiği destekten kaynaklanmaktadır.
Bölge devletlerinin iç işlerine bu şekilde müdahale, yüzbinlerce Müslümanın ölümü, iç savaşlar ve başarısız devletlerle sonuçlandı. İran’ın dış politikası ve hedeflerinin bölgeye sadece istikrarsızlık getirdiği ileri sürülebilir. Dolayısıyla Yahudi İsrail’in yanı sıra Şii İran da Müslümanlar tarafından Ortadoğu’da eşkıya devleti olarak görülüyor. Özellikle İran’ın Suriye’deki son eylemleri, Suriye’deki Beşar Esad rejiminin yaklaşık 500.000 Müslümanı öldürmesine yardımcı oldu ve diğer Müslüman ülkelerde sert gücü kötüye kullanması bir yana, Tahran hükümetine karşı büyük bir öfke yarattı.
Dolayısıyla İran’a yönelik antipatinin kısa ve orta vadede devam etmesi bekleniyor. Başta Sünniler olmak üzere bazı Müslüman toplulukların gözünde hem İsrail hem de İran, bölgede benzer şekilde anarşiye ve ölüme neden olan iki eşkıyadır.