İsrail’in İran’a karşı gerçekleştirdiği saldırı, henüz taze bir konu. Bu olayın siyasi ve askeri yansımalarını henüz tam olarak göremiyor olsak da, dünya çapında dikkat çekecek bir mesele olması muhtemel. Ancak kesin olarak bildiğimiz bir şey var: Bu, oldukça cesur bir eylem. İsrail’in bu saldırıyı, kendi hava kuvvetlerine ait jet uçakları ve bu uçaklarla beraber hareket eden insansız hava araçları ile gerçekleştirmesi, ülke sınırları içinde hedef alıp tek bir savaş uçağı bile kaybetmeden geri dönmesi bu cesareti daha da ön plana çıkarıyor. İsrail’in saldırısının detayları konusunda pek çok belirsizlik olsa da, biliyoruz ki bu durum Türkiye’yi oldukça yakından ilgilendiriyor. Gelen bilgilere göre İsrail, F-35 savaş uçaklarını da bu operasyonda kullandı. F-35, bilinen klasik bir savaş uçağı, örneğin F-16’lar gibi değil. ‘Beşinci nesil’ olarak adlandırılan bu uçaklar, daha önce gördüğümüz savaş uçaklarından oldukça farklı özelliklere sahiptir. F-16’lar, pilotların ‘dog fight’ olarak bildiği hava muharebelerine uygun olarak tasarlanmışken, F-35’lerin böyle bir muharebeye girmesi beklenmiyor. Bu uçaklar, muharebe alanından mümkün olduğu kadar uzakta kalarak savaşın elektronik yönetimini sağlamak için geliştirilmiştir. Ayrıca, görünmezlik özellikleri sayesinde, bu uçaklar sadece birer savaş uçağı değil, savaş platformu olarak da işlev görüyor. ‘Savaş platformu’ derken ne kastediyoruz? Bu uçaklar, pilotları ile birlikte uçan insansız savaş araçlarına komuta ediyor. Pilot doğrudan çatışmaya dahil olmamakta, ancak emrindeki insansız uçakları yönlendirmektedir. İsrail, 26 Ekim sabaha karşı bu taktiği kullandı. F-35’ler yüksek irtifadayken, pilotlarının yönettiği SİHA’lar daha alçaktaydı. Suriye hava savunma sistemi radarları aktif olduğunda F-35 pilotu düğmeye basarak bu sistemi imha etti. Ardından Irak’ta benzer bir hamleyle Irak hava savunması da etkisiz hale getirildi. Şu an farklı İran hava savunma sistemlerinin ne kadarının yok edildiğini kesin olarak bilmiyoruz, ancak İsrail’in SİHA’ları ve F-35’leri saatlerce İran semalarında uçtu ve duyumlara göre 20’den fazla hedefi vurdu. Hangi hedeflerin vurulduğunu zamanla daha net bir şekilde öğreneceğiz ama bu saldırı İran’ın önemli bir zayıflığını ortaya koydu. Peki, bu durum Türkiye açısından neden bu kadar önemli? Türkiye, NATO kapsamında ortak bir konseptle geliştirilen F-35’lerin kurucu ülkelerinden biriydi. Uzun yıllar boyunca Türk uzmanlar bu uçağın tasarımında, savaş taktiklerinin belirlenmesinde yer aldı. Uçak ABD’de üretildi ama Türkiye de üretim programında yer alıyordu ve bazı parçalar Türkiye’de üretiliyordu. Böylece Türk havacılık sanayii büyük bir gelişim gösterecekti, Türkiye de yenilenen filo ile F-35’lere sahip olabilecekti. Ancak bu planların hiçbiri gerçekleşmedi. İlk iki F-35 uçak fabrika çıkışını yapmıştı ve pilotlarımız eğitim için ABD’deydi ki, Türkiye’nin Rusya’dan hava savunma füzeleri almasına karar verildi. Bu karar, başta o iki uçağın Türkiye’ye gönderilmemesi olmak üzere, Türkiye’nin F-35 ortaklığından tamamen çıkmasına neden oldu. Artık ne F-35’leri alabiliyoruz ne de Türk havacılık sanayii bu uçaklar için parça üretebiliyor. Tamamen dışlandık. Oysa Türkiye, stratejik savunma ve saldırı hazırlıklarını F-35’lere göre şekillendirmişti. Örneğin, Baykar’ın lideri Selçuk Bayraktar, jet motorlu Kızıl Elma’yı tasarladı, prototipini üreterek uçuş testlerini gerçekleştirdi. Kızıl Elma, F-35’lerle birlikte kullanılacaktı ve böylece Türkiye 26 Ekim sabahı İsrail’in gösterdiği saldırı kapasitesine sahip olabilecekti. En üstteki fotoğrafta Türk bayrağıyla süslenmiş bir F-35 var; altında ise Baykar’ın ürettiği Kızıl Elma. Bu iki uçak birlikte uçacaktı fakat şimdi Kızıl Elma yalnız kalmış durumda ve seri üretimi ertelenmiş durumda. F-35’lerin gelmemesi Kızıl Elma programını da duraklatmış oldu. Zira F-35’lerin engeli, Kızıl Elma’yı uçuracak jet motorlarının gelmesine de engel oldu. Bunun üzerine, bu motorların Ukrayna ile ortak üretilmesi üzerine görüşmeler yapıldı; hatta Baykar, Ukrayna’da bir fabrika kurdu, fakat oradaki motor üretim tesisi Rusya tarafından yok edildi. Bugün Kızıl Elma için yerli motor üretmeye çalışıyoruz. Aynı şekilde, F-35’in yerini alacak yerli muharebe uçağımız Kaan’ı üretmeye gayret ediyoruz. Kaan’ın prototipi yapıldı ve bu uçak havalandı; ancak seri üretim için jet motoruna ihtiyacımız var ve PKK tarafından saldırıya uğrayan TUSAŞ’ta bu motorun geliştirilmesine yönelik çalışmalar sürüyor. Türkiye, NATO ile ve Batı ile bu kadar ters düşmeseydi, bugün F-35’lerimiz ve Kızıl Elma filolarımız olabilirdi. Kızıl Elma için gerekli motor Batı’dan temin edilebilirdi. Motorun dışardan sağlanması, Türkiye’nin kendi jet motorunu geliştirmesine engel olamazdı. Aynı şekilde, F-35 sahibi olmak da Kaan’ın geliştirilmesine engel değildi. Bugün, F-35’lere ortak bile olmayan, bu uçakların kullanıcıları konumundaki İsrail’in hava kuvvetlerinin gerçekleştirdiği bu göz alıcı gösteriyi izliyoruz ve içimizden bazıları ‘Bütün bu yeteneklere biz de sahip olabilirdik’ diye düşünmeden edemiyor. Selçuk Bayraktar, 26 Ekim sabahı okuduğu haberler üzerine ne düşündü, gerçekten merak ediyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması, İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edildi. 18 Mart 2025’te alınan bu karar, siyaset dünyasında yankı uyandırdı. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet...
Devamını Oku..