İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden saldırılarıyla Gazze’de binlerce sivilin yaşamını yitirirken, bölgedeki tahribat çevre ve halk sağlığı açısından büyük bir felakete dönüşmüş durumda. Prof. Dr. Mazin Qumsiyeh, “Science for the People (Halk İçin Bilim)” dergisinde yayımlanan “Bir Çevresel Nekbe: İsrail Sömürgesi Altındaki Filistin Çevresi” başlıklı makalesinde, 1897’deki 1. Siyonist Kongresinden önce Filistin’de yaklaşık 1300 köy ve kasabanın bulunduğunu belirtmiş ve halkın doğayla uyumlu bir yaşam sürdürdüğünü ifade etmiştir. Bu ortam, Avrupalı Yahudilerin kitlesel göçleri ve toprak üzerinde hak iddialarıyla birlikte köklü değişimlere uğramış, 14 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kurulması miladıyla yerel halk zorunlu göçlere maruz kalmıştır. 15 Mayıs 1948’de başlayan yerinden edilme süreci Filistinlilerce “Nekbe” yani “Büyük Felaket” olarak adlandırılmaktadır. Bu göç süreci, bölgedeki doğal dengenin bozulmasına neden olmuş, Yahudi nüfusun yerleşmesiyle çevrede büyük değişimler yaşanmıştır.
Makalesinde, İsrail devletinin kuruluşunun ardından yerel ağaçlar olan meşe, keçiboynuzu ve alıç gibi türlerin sistematik olarak yok edilip, bunların yerine daha Avrupai görünümlü çam türlerinin dikilmesine dikkat çekmiştir. Çam ağaçlarının asidik yaprak dökümü, yerel bitkilerin büyümesini engelleyerek biyoçeşitliliğin azalmasına yol açarken, reçineleri nedeniyle yangın risklerini artırmıştır. 1967’de İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’yi işgal etmesi, sanayinin gelişmesi için yeni fırsatlar yaratmış, Batı Şeria’da pek çok sanayi kuruluşunun çevreyi kirletmesiyle de birçok tarım arazisi zarar görmüştür. Özellikle, 1987 yılında Tulkarim’de kurulan Geshuri gibi firmaların faaliyetleri sonucunda narenciye ağaçları ve üzüm bağları tahrip edilmiştir.
Kirliliğin bir diğer boyutu, Tel Aviv yönetiminin elektronik atıklar da dahil çöplerini “Yeşil Hat” adı verilen sınıra yığmasıdır. Bu atıklar çoğunlukla yoksul Filistinlilerin çevresel zarara yol açacak şekilde geri dönüştürmesi, sağlık sorunlarına yol açan durumlara neden olmaktadır. Ayrıca, İsrail’in bölgede inşa ettiği yolların etrafındaki ağaçlar ve yapılar buldozerlerle yok edilmiştir. 2000 yılında 51,2 kilometrekare olan bu alan, 2023 yılı itibarıyla iki katına çıkmıştır. Daha önce Filistinliler tarafından tarım ve otlak amacıyla kullanılan bu arazilerin işgali, biyolojik çeşitlilik kaybını da beraberinde getirmiştir. Bu kayıp, İsrail’in Ürdün Vadisi’ndeki su akışını değiştirmesi ve yerel ağaçların monokültür bitkilerle değiştirilmesiyle başlamış, Batı Şeria’daki ayrım duvarı da biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemiştir.
Qumsiyeh, çevresel Nekbe olarak adlandırdığı ekolojik tahribat üzerine makale yazarken, Filistin topraklarının zengin biyolojik çeşitliliği ile “Bereketli Hilal” olarak anıldığını ifade etmektedir. Tarımsal üretimin köklerinin binlerce yıl geriye gittiğini belirten Qumsiyeh, geçmişte yerel halkların balıkçılıkla, kırsal toplulukların ise hayvancılıkla uğraştığını anlatmıştır. Ancak İsrail’in bölgeye gelişiyle birlikte bu durum da değişmiş, yerleşimciler Filistin’i Avrupa’ya benzer şekilde dönüştürmeye çalışmışlardır. Bu değişim, binlerce yıllık insan-doğa dengesini bozmuştur.
Qumsiyeh, mevcut koşullarda tarım yapmanın oldukça zorlaştığını ve 1948 öncesi Filistinlilerin büyük bir kısmının balıkçı, besici veya çiftçi olduğunu, ancak bu oranın şimdi yüzde 4’e düştüğünü vurgulamaktadır. Nakbe, 1948’de yaşanan etnik temizlik bağlamında kullanılırken, çevresel felaketlerin de “çevresel Nekbe” olarak değerlendirilmesi gerektiğini sözlerine eklemiştir. Tüm bu karşılaştıkları sorunların oldukça büyük ve küresel bir problem olduğunu, Türkiye ve diğer ülkelerin de bu durumlardan etkileneceğini savunmaktadır. Qumsiyeh, savaşların ve iklim değişikliğinin etkisiyle bölgede yaşanan kayıpların artacağını, ancak farkındalık artışıyla durumun değişebileceğini söylemektedir.