İsrail’in soykırım saldırıları ve Gazze halkının acısı dünya siyasetinin ana gündemini meşgul etmeye devam etse de son dönemde Filistin’de önemli gelişmeler yaşanıyor. İnsanların ve hükümetlerin dikkatini İsrail’in vahşetinden uzaklaştırmaya yönelik pek çok çaba var. Ancak bu girişimlerin hiçbiri Gazze’yi gündemden çıkarmayı başaramadı. Moskova’daki vahşi terör saldırısı bile uluslararası toplumun dikkatini dağıtmadı.
Son dönemde bölgesel ve küresel aktörler Gazze ve Filistin’in diğer bölgelerindeki gelişmeleri kontrol altına almak amacıyla bazı girişimlerde bulunuyor. Öncelikle İsrail’in Gazze’deki masum sivil halka yönelik soykırım saldırıları devam ediyor. İsrail hükümeti, bölgesel devletlerin, küresel güçlerin ve uluslararası kuruluşların temsilcilerinin yaptığı birçok resmi açıklamaya rağmen hastanelere, çocuklara, kadınlara ve Gazze’nin silahsız halkına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Şimdilik İsrail’in kuruluşundan bu yana Filistin halkına yönelik en uzun ağır İsrail saldırısı oldu. İsrail saldırılarının aralıksız devam etmesinden bu yana neredeyse altı ay geçti. İsrail yetkilileri, zulmün durdurulmasına yönelik her türlü talebe kayıtsız kalmayı sürdürüyor.
İkincisi, İsrail’in soykırım saldırılarına yönelik baskılar artıyor. İsrail hükümetine Gazze’deki zulmünü durdurması için baskı yapmanın üç ana alternatifi olduğu açık. Birinci alternatif İsrail halkının iç baskısıdır. Şimdilik bu seçenek imkansız görünüyor çünkü İsraillilerin çoğunluğu hâlâ savaşın devam etmesini ve Filistinlilerin “cezalandırılmasını” istiyor. Siyonist hükümetler İsrail’de savaşa yatkın bir toplum yarattılar. Ancak binlerce İsrailli, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazzelilere karşı savaş suçları işlediğini iddia ederek ona karşı yürüdü. Saldırılar ne kadar uzun sürerse İsrail toplumu o kadar bölünecek.
İkinci alternatif ise Batılı hükümetlerin baskısıdır. Batılı ülkelerdeki büyük kalabalıklar kendi hükümetlerinin politikalarına karşı gösteri yapmaya devam ettiğinden bu seçeneğin devreye girme olasılığı daha yüksek. Ayrıca Batılı ülkelerin soykırım yanlısı politikalarının maliyeti de artıyor. Üçüncü alternatif ise tüm hükümetler üzerinde baskı yaratmaya devam edecek olan bölgesel ve küresel intifadanın etkisidir.
Ramallah’ta yeni Filistin hükümeti
Filistin’deki ikinci önemli gelişme Ramallah merkezli yeni Filistin hükümetinin kurulmasıdır. Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi (PA), yakın zamanda yeni bir geçici hükümetin kurulduğunu ve işgal altındaki toprakların üç kısmından (Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi) sorumlu olacağını duyurdu. Hükümetin yeniden canlandırılması ve reforme edilmesi yönünde çağrılar artarken ve Mahmud Abbas, yönetimini reforme etmesi için uluslararası baskıyla karşı karşıya kalırken, gücünü sağlamlaştırmaya çalışıyor. Bu yeni hükümetin kurulmasının temel amacı Hamas’ı Filistin siyasetinden uzaklaştırmaktır. Ancak Abbas’ın bu hedefe ulaşması zor çünkü Gazze’yi kontrol altına alması ve İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığını durdurması neredeyse imkansız. Dolayısıyla yeni hükümetin kurulması sonuçsuz bir çaba olarak kalacaktır.
Üçüncü önemli gelişme ise Arap halkının sesinin yükselmesidir. Arap sokakları İsrail zulmünün başlangıcından bu yana nispeten sessizdi. Ancak saldırılar ne kadar uzun sürerse Arap sokaklarının kendi hükümetlerinin sessizliğine tepki verme olasılığı da o kadar artıyor. Yani bazı bölgesel yönetimlerin beklentilerinin aksine Filistin meselesi Arap rejimlerini rahatsız etmeye devam edecek. Arap halkının kırmızı çizgilerinin ne zaman ve nasıl aşılacağını tahmin etmek zor. Arap yönetimlerinin Filistin’deki gelişmeleri ve İsrail’in kendi halkına yönelik devam eden soykırımını gizlemesi mümkün değildir.
Dördüncüsü, İsrail farklı nedenlerle çatışmayı bölgesel ölçekte genişletmeye devam ediyor. İran ve vekillerini kışkırtmaya devam eden İsrail, birkaç gün önce de Lübnan’daki Hizbullah hedeflerini, Suriye’deki İran hedeflerini vurmuş, çok sayıda üst düzey askeri yetkiliyi öldürmüştü. Netanyahu bir yandan iktidarını korumak için çatışmayı genişletmeye çalışıyor. Netanyahu ise Batı’nın desteğinin devamını sağlamak istiyor.
Sonuçta İsrail’in soykırım saldırıları ve Gazze halkının direnişi sadece bölgesel değil küresel siyaseti de şekillendirmeye devam edecek. Küresel ölçekte giderek mazlum ile zalim arasındaki mücadeleyi simgeliyor. Aşırı milliyetçi, açgözlü ve mantıksız politikacılara karşı bir uyarı görevi görecek. Önlenmezse ve caydırılmazsa bu tip politikacılar tüm dünyayı savaşa sokmaktan çekinmeyecektir. Belirsizlik zamanlarında ya da geçiş dönemlerinde siyasetçilerin çatışmaya yol açacak birçok yanlış hesap yaptığının kanıtlanmış olduğunu unutmamalıyız. Orta Doğu örneğinde Netanyahu, Filistin veya İsrail halklarının kayıplarına bakmaksızın iktidarda kalmasını sağlamak için her şeyi yapacak gibi görünüyor. Onu bunu yapmaktan alıkoymak diğer politikacıların ve destekçilerinin sorumluluğundadır.