İsrail gazetesi Haaretz’e göre hükümet-idare uzmanları Eugene Kandel ve Ron Tzur, İsrail’in geleceği hakkında çarpıcı bir vizyon belgesi yazdılar. İsrail’in iç bölünmelerini, Filistin’deki mücadeleyi ve devam eden savaşı ele alıp İsrail’i farklı başlıklar altında değerlendirdiler.
Kandel ve Tzur, İsrail’in dış politikasının ve diğer ülkelerle olan etkileşimlerinin toplum içindeki bölünmelere nasıl katkıda bulunduğunu araştırıyor. Yahudi-demokratik-liberal devletin halkının, ultra-Ortodoks dini Siyonist cemaatin sağ kesiminin ve Yahudi devletinin varlığına karşı çıkanların aslında üç ayrı grup olduğu gerçeğini ele alıyorlar. Ve özellikle doğrudan devletin ilgilenmesi gereken bu ultra-Ortodoks Yahudilerin ekonomiye yük getirmesi. Ayrıca köklerinden koparılan, iş ve ticaretten dışlanan, işlevleri zayıflayan Arap topluluklarının İsrail ve uluslararası toplumun desteğiyle bir bakıma ayakta kalabileceğine de vurgu yapılıyor.
Vizyon belgesine göre demokratik-liberal Yahudiler, ultra-Ortodoks Yahudiler ve Yahudi devletinin varlığına karşı çıkanlar aslında uzlaşmaz üç kabiledir. Diyaloğa girmek yerine sadece ezberledikleri argümanları birbirlerine empoze ederler.
İsrail’de savaşın başlangıcından bu yana Kabine’nin radikal üyelerinden bazıları Filistinlilerin toplu katledilmesi çağrısında bulunurken, bazıları da insanların Filistin’den sınır dışı edilmesini talep ediyor. Bazı radikal İsrailli bakanlar, tarihe bırakacağı iz ile aslında Adolf Hitler’le rekabet halinde olan Başbakan Binyamin Netanyahu’dan daha kötü durumda.
Yine yakın zamanda Haaretz’de yayınlanan bir makalede Yahudi bir Alman filozof, İsrail’in 1930’lardaki Almanya’dakine benzediğini ve Adolf Hitler’in radikalleştirip çıkmaza soktuğu Alman deneyiminin bugün İsrail vatandaşları tarafından uygulandığını savundu. Bu filozofa göre İsrail kendisini çıkmaza sokmuştur. Böyle bir soruyu sormak bazılarına radikal gelebilir ama günümüzün küresel manzarası göz önüne alındığında Kandel ve Tzur’un düşüncesi mantıklı görünüyor.
İsrail ihlalleri
Hamas, İsrail’le çatışmayı başlattığında İsrailliler, bu eylemleri “terörizm” olarak tanımladılar ve Hamas’ı bir asırlık ezberi tekrarlayarak terör örgütü olarak nitelendirdiler. Ancak yedi ay süren savaş sırasında Hamas’ın tüm hareketleri düzenli ordu gibi yasaldı. Öte yandan İsrailliler savaşın başından bu yana insan haklarını ihlal etmiş, sivilleri öldürmüş, evleri yıkmış, çocukları katletmiş, terör devleti ya da terör örgütü gibi davranmıştır.
Bugün şahit olduklarımızı ne İsrail ne de ABD bekleyemezdi. İsrail dünya sokaklarında tüm aktivistlerin huzurunda, adalet ve vicdan sahibi herkesin önünde kınanıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) İsrail’i soykırımla suçluyor. Aynı zamanda üç Avrupa devleti İsrail’i kınadı ve Filistin’i devlet olarak tanıdı.
Bu tür suçlamalar (ve başbakanın tutuklanma ihtimali), ABD’yi, İngiltere’yi, Almanya’yı ve tüm Batılı Hıristiyanları da kontrol eden Siyonist güdümlü İsrail için bir kıyamet senaryosu gibidir. Üstelik daha kat edecekleri çok şey var gibi görünüyor.
İnsanlık iki gruba ayrılmıştır: Filistin’in yanında hukuktan, adaletten ve vicdandan yana olanlar ile İsrail ve Netanyahu’nun yanında zulmü, soykırımı ve kötülüğü destekleyenler. Kandel ve Tzur’un sorusunu tekrarlıyoruz: İsrail bu gidişle 100. yaşına ulaşabilecek mi? Bana göre İsrail, Hamas saldırısından önce zirve günlerini yaşadı. İsrail hiçbir zaman bir önceki günden daha iyi bir gün geçiremeyecek.