Orijinal Başlık: Suriye’de 100’den fazla hedefi vuran İsrail’in hamleleri neyi ifade ediyor?
Yazan: Merve Kara-Kaşka | BBC Türkçe | Twitter: @mervekarakaska | Bildirdiği yer: Londra | 9 Aralık 2024 | Güncelleme: 32 dakika önce
Suriye’de 8 Aralık tarihinde gerçekleştirilen Beşar Esad hükümetinin devrilmesi, İsrail için önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu gelişmenin ardından işgal altındaki Golan Tepelerinden yaptığı açıklamada, ülkesinin bu bölgedeki tampon alanın kontrolünü “geçici olarak” ele geçirdiğini belirtti. İsrail Ordusu’nun 9 Aralık gecesi Suriye genelinde yaklaşık 250 hava saldırısı gerçekleştirdiği ifade ediliyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, hedef alınan yerler arasında Şam, Dera, Lazkiye ve Hama’daki askeri tesisler bulunuyor; bu tesisler arasında araştırma merkezleri, cephanelikler, depolar ve havaalanları da yer almakta. SOHR, bu saldırıların Suriye’deki “en kritik askeri hedefleri” vurduğunu bildiriyor. Ayrıca, Berze’deki bir “bilimsel araştırma merkezine” yönelik de saldırıların düzenlendiği aktarılıyor. Hangi araştırma merkezinin hedef alındığına dair kesin bilgi yok; ancak 2017 yılında BBC, Berze’deki Bilimsel Çalışmalar ve Araştırmalar Enstitüsü’nün (SSRC) kimyasal silah üretimiyle bağlantılı bir belgeyi ortaya koymuştu. SOHR, İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarının 2024 yılında 416 askerin ölümüne neden olduğunu da dile getirdi. İsrail ise, bu hamlelerin aşırılık yanlısı grupların silah edinimini engellemeye yönelik olduğunu ifade ediyor.
Bu durumun ışığında, BBC Türkçe uzmanlarla İsrail’in Suriye’deki gelişmelere yaklaşımını değerlendirdi. Uzmanlar, İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarına yönelik stratejilerinin arka planını analiz ediyor. Suriye’de iktidarın devrilmesiyle birlikte, İsrail bazı hedeflere hava saldırıları düzenlemeye başladı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, bu saldırıların amacının kimyasal silahların “aşırılık yanlılarının eline geçmesini” engellemek olduğunu ifade etti. Ayrıca, Suriye’deki bazı hedeflerin, İranlı bilim insanları tarafından yeni füze geliştirmek amacıyla kullanıldığı kaydediliyor.
Uzmanlar, bu saldırıların, İsrail’in Suriye’deki bazı gelişmelere karşı duyduğu “endişelerden” kaynaklandığını belirtiyor. BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Orta Doğu ve Afrika Analisti Megan Suttcliffe, HTŞ’nin son iki haftada önemli kazanımlar elde ettiğini belirtirken Suriye’nin geleceğinin “belirsizliğini koruduğunu” vurguladı. Suttcliffe, birçok silahlı grubun güvenlik boşluklarından yararlanarak “pozisyonlarını güçlendirebileceğini” öngörüyor. “Bu nedenle, İsrail’in ağır stratejik silahların isyancıların veya İsrail’e düşman olan grupların eline geçmesinden duyduğu kaygının çok yüksek olduğunu düşünüyorum” diyor.
Golan Tepeleri’ndeki hareketliliğin arka planı nedir? İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şam’ın HTŞ liderliğindeki grupların kontrolüne geçmesinin hemen ardından Golan Tepeleri’ndeki bir gözlem noktasından açıklama yaptı. Netanyahu, bu gelişmeyi Orta Doğu için “tarihi bir gün” olarak nitelendirirken, İsrail’in Suriye ile “barışçıl ilişkiler” kurma arzusunu dile getirdi. Ancak bunun mümkün olmaması durumunda, İsrail’in devletini ve sınırlarını korumak için “her türlü önlemi alacağına” dikkat çekti. Netanyahu, Suriye’nin isyancı grupların kontrolüne geçmesinin ardından 1974 yılındaki ateşkes anlaşmasının “çöktüğünü” ve İsrail ordusunun Golan Tepelerindeki tampon bölgenin kontrolünü “geçici olarak” aldığı bilgisini paylaştı. Netanyahu’nun açıklamalarının ardından, İsrail ordusu, Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgali altındaki beş köyde bulunan Suriyelilere, evlerinden çıkmamaları uyarısında bulundu.
Megan Sutcliffe, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki müdahalesinin, Suriye’deki “yayılmacı” hevesleri artırabileceğine işaret ediyor. Suttcliffe, İsrail’in Suriye toprakları içinde önemli bir genişleme planında olmadığını ifade ediyor; ancak Golan Tepeleri’ndeki güvenlik endişelerinin, herhangi bir Suriye hükümetiyle gerginliği derinleştirebileceğini ve yerel silahlı gruplarla çatışma riski oluşturabileceğini belirtiyor: “Bu durum, Suriye’deki gelişmelerin daha da karmaşıklaşmasına yol açacaktır. Netanyahu hükümeti, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenlik iddialarının tanınması için çabalarını sürdürüyor ve geçtiğimiz günlerde yapılan askeri takviyeler bu çabaların bir parçası olarak görülüyor.”
Golan Tepeleri’nin zirvesinden, Suriye’nin güneyi ve 60 kilometre mesafedeki Şam oldukça net bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Daha önce bu tepelere hakim olan Suriye, karşı taraftaki İsrail’in kuzey bölgelerini kolayca top ateşine tutabiliyordu. Tepelerin kontrol altına alınması, İsrail’e Suriye’nin askeri faaliyetlerini izlemek konusunda önemli bir avantaj sağladı. Ayrıca bu bölge, Suriye ile olası bir çatışma durumunda ideal bir tampon alan oluşturuyor.
Alma Araştırma Merkezi’nden İstihbarat Analisti Avraham Levine, İsrail ordusunun Golan Tepeleri’ndeki hamlesinin “kesinlikle geçici” bir güvenlik önlemi olduğunu belirtiyor. Levine, son günlerdeki hareketlerin, sınırın diğer tarafındaki muhataplarla ilgili belirsizlikten kaynaklandığını savunuyor. Suriye’de Esad yönetimine son veren HTŞ hakkında, “Suriye’daki İran destekli on binlerce Şii savaşçının nereye gittiğini bilmiyoruz. Diğer yandan, cihatçı grupların ülkede geniş bir alanı başarılı bir şekilde ele geçirdiğini gözlemliyoruz; Rusya’nın dengeleyici etkisi ise giderek azalmaktadır. Esad yönetiminde olan Suriye ordusunun varlığının bilinirliği, kaos ortamından farklıdır. Risk yönetimi de bu yeni duruma uygun şekilde değişiyor” diyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde Türkiye dış politikası uzmanı Gallia Lindenstrauss ise, Esad’ın devrilmesine sebep olan güçlerin Suriye’nin kontrolünü ele geçirmesinin ardından İsrail’e düşmanca tutumlar sergileyebileceği riskinin “tehlikeli” olduğu görüşünü belirtiyor.
Suriye’de yönetimdeki değişiklikle birlikte İsrail’in Kürtlerle ilgili durumu da gündeme geliyor. Suriye’deki iktidar değişikliği sonrası, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Menbiç’e başlattığı saldırılarla ilgili olarak resmi açıklamalar geldi. SMO, 9 Aralık’ta Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç’i ele geçirdiğini duyurdu. Menbiç’teki Kürt kaynaklar ise çatışmaların devam ettiğini bildirdi. Türkiye, Menbiç’i kontrol eden SDG’yi PKK’nın uzantısı bir terör örgütü olarak tanımlıyor. SMO, bu hafta içinde Tel Rıfat’ı SDG’den ele geçirmişti. Menbiç ve Tel Rıfat, SDG’nin Fırat Nehri’nin batısında kontrol ettiği son büyük bölgelerdi.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, 9 Aralık sabahı basında yaptığı açıklamada “Dün Menbiç’te gördüğümüz gibi, Kürtlere yönelik saldırılara son verilmeli! Bunu ABD ile ve diğer dostlarımızla görüşüyoruz. Uluslararası toplumun, IŞİD’le cesurca mücadele eden ve Suriye’de istikrar oluşturan güçlere karşı ahlaki bir yükümlülüğü bulunuyor” ifadelerini kullandı.
İsrail’in Kürtlere desteğinin ve Türkiye için anlamı ne? Megan Suttcliffe, İsrail hükümetinin 2017’de Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) kurulmasına destek verdiğini ve bu bölge ile gayri resmi ilişkilerini sürdürdüğünü hatırlatarak şu değerlendirmeyi yapıyor; “Eğer SDG resmi olarak tanınmış bir yapı ya da devlet kurarsa, İsrail muhtemelen benzer ilişkiler geliştirecektir” diyor. Ancak bu durumun, özellikle SMO ile çatışmalar esnasında SDF’ye “doğrudan destek” anlamına geleceğini düşünmediğini de ekliyor.
Menbiç’teki son durumu ve Suriye Milli Ordusu ile Demokratik Güçler arasındaki gelişmeleri değerlendiren Tel Aviv Üniversitesi’nden Gallia Lindenstrauss, Gideon Saar’ın mevcut İsrail hükümetinde “Kürtler lehine en aktif seslendirilen kişi” olduğuna dikkat çekiyor. Bununla birlikte, İsrail’in Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumu anlama konusunun, ülkenin orta ve güney kesimlerine kıyasla daha az gelişmiş olduğunu savunuyor: “İsrail’in ABD güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusunda kalmasını istediği açık; ancak buna yönelik Washington’a yapılan diplomatik baskılar dışında, İsrail’in aktif olarak yapacağı herhangi bir eylemin, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler üzerinde belirgin bir etkisi olacağını düşünmüyorum.”