Orijinal Başlık: Suriye’de 300’den fazla hedefi vuran İsrail’in hamleleri neyi ifade ediyor?
Yazan: Merve Kara-Kaşka Unvan: BBC Türkçe Twitter: @mervekarakaska Bildirdiği yer: Londra 9 Aralık 2024 Güncelleme: 10 Aralık 2024
Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetiminin çökmesi, sınır komşusu İsrail için önemli bir durumu gündeme getirdi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bu gelişmenin hemen ardından işgal altındaki Golan Tepeleri’nden yaptığı açıklamada, ülkesinin buradaki tampon bölgenin kontrolünü “geçici olarak” aldığını belirtti. İsrail ordusu 9 Aralık gecesinde Suriye genelinde 300’den fazla hava saldırısı gerçekleştirdi. Ayrıca, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Türkiye’nin desteklediği grupların Menbiç’teki operasyonu hakkında “Kürtlere yönelik saldırılar durdurulmalı” uyarısında bulundu. BBC Türkçe, İsrail’in bu sinyalleri doğrultusunda ülkenin Suriye’deki gelişmelere yaklaşımını uzmanlarla değerlendirdi.
İsrail’in Suriye’deki durumu: ‘Tanıdık tehdit’ mi yoksa yükselen risk mi? Suriye’de iktidarın düşmesinden bu yana İsrail, ülkedeki bazı hedeflere hava saldırıları düzenliyor. Dışişleri Bakanı Saar, bu saldırıların amacının kimyasal silahların “aşırılıkçıların eline geçmesini” engellemek olduğunu ifade etti. Hedefler arasında Şam’da, İranlı bilim insanlarının yeni füze geliştirmek için kullandıkları ileri sürülen bir alan da bulunuyor. Uzmanlar, bu saldırıların İsrail’in Suriye’deki bazı gelişmelerle ilgili “endişeleri” neticesinde yapıldığını ifade ediyor. Orta Doğu ve Afrika Analisti Megan Suttcliffe, HTŞ’nin son iki haftada önemli kazanımlar elde etmesine rağmen Suriye’nin geleceğinin hâlâ “belirsiz” olduğunu vurguluyor. Suttcliffe, birçok silahlı grubun güvenlik boşluklarından faydalanarak “pozisyonlarını güçlendirebileceği” öngörüsünde bulunuyor. “Bu nedenle, İsrail’in stratejik silahların isyancıların ya da İsrail’e düşman olan grupların eline geçmesinden büyük kaygı duyduğunu düşünüyorum” diyor.
Golan Tepeleri’ndeki hareketliliğin sebepleri nelerdir? Başbakan Netanyahu, Şam’ın HTŞ liderliğindeki grupların eline geçmesinden kısa bir süre sonra Golan Tepeleri’ndeki bir gözlem noktasından mesaj gönderdi. Bu durumu Orta Doğu için “tarihi bir gün” olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail’in Suriye ile “barışçıl ilişkiler” kurma arzusunun bulunduğunu, eğer bu mümkün olmazsa, kendi devletini ve sınırını korumak için “gerekeni yapacaklarını” söyledi. Netanyahu, Suriye’nin isyancı grupların kontrolüne geçtiği andan itibaren 1974’teki ateşkes anlaşmasının “çöktüğünü” ve İsrail ordusunun Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgenin kontrolünü “yeni bir düzen kuruluncaya kadar geçici olarak” aldığını açıkladı. Netanyahu’nun açıklamalarının ardından İsrail ordusu, Golan Tepeleri’nde yaşayan Suriyelilere evlerinden çıkmamaları yönünde uyarılar yaptı. Megan Suttcliffe, İsrail’in Golan Tepeleri’nde yaptığı müdahalenin Suriye ile “yayılmacı” bir motivasyonla hareket ettiği endişelerini artırabileceğini belirtiyor, ancak İsrail’in Suriye topraklarında büyük bir genişleme içinde olacağına inanmadığını ifade ediyor. Bununla birlikte, Golan Tepeleri’ndeki güvenlik endişelerinin “herhangi bir Suriye hükümetiyle” ilişkileri gerginleştirebileceğini ve yerel silahlı gruplarla çatışma risklerini artırabileceğini de ekliyor.
Golan Tepeleri’nin en yüksek noktası, Suriye’nin güneyini ve 60 kilometre mesafedeki Şam’ı kolayca gözlemlemeye imkan tanımaktadır. Geçmişte bu tepelere sahip olan Suriye, diğer yandan İsrail’in kuzey bölgelerini rahatlıkla bombalayabiliyordu. Tepelerin ele geçirilmesi, İsrail’e Suriye’nin askeri hareketlerini takip etme konusunda stratejik bir avantaj sağladı. Aynı zamanda, bu bölge Suriye ile olası yeni bir savaş durumunda ideal bir tampon bölge oluşturuyor.
İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki hamlesi, kesinlikle geçici olarak görülüyor. İstihbarat Analisti Avraham Levine, bu müdahalelerin sınırın diğer tarafında “kiminle yüzleşileceğine” dair belirsizlikten kaynaklandığını söylüyor. Suriye’deki İran destekli çok sayıda Şii savaşçının yönlendirilmesi bilinmemekle beraber, Cihatçı grupların geniş bir alanı ele geçirdiği görülüyor. Bu, kaos ortamında risk yönetimini değiştiriyor.
Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden Gallia Lindenstrauss, Esad’ın devrilmesine sebep olan güçlerin teritoryal kontrolü ele geçirmesinin ardından İsrail’e düşmanca bir tavır alması riskinin tehlikeli olabileceğini ifade ediyor.
Suriye’deki Kürtler üzerine İsrail’in tutumu nedir? Suriye’deki iktidar değişimi sonrası, İsrail’den gelen bir diğer açıklama ise Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından Menbiç’e düzenlenen saldırı üzerine oldu. SMO, 9 Aralık’ta Suriye’nin kuzeyindeki Menbiç’i ele geçirdiğini duyurdu. Menbiç’teki Kürt kaynaklar ise çatışmaların devam ettiğini aktarırken, Türkiye, SDG’yi PKK’nın uzantısı bir terör örgütü olarak tanımlamakta. SMO, geçtiğimiz günlerde Tel Rıfat’ı da SDG’dan almıştı.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, 9 Aralık sabahında yaptığı açıklamada, “Menbiç’te gördüğümüz gibi, Kürtlere yönelik saldırılar durdurulmalı! Bunu ABD yönetimi ve diğer ülkelerle görüşüyoruz. Uluslararası toplumun IŞİD’e karşı cesurca savaşan ve Suriye’de istikrarı sağlayan güçlere karşı bir ahlaki yükümlülüğü var” dedi.
Saar’ın çağrısı, Kürtlere destek verme meselesi açısından Türkiye için ne anlama geliyor? Megan Suttcliffe, İsrail’in 2017’de Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) kurulmasını desteklediğini ve bölgeyle gayri resmi ilişkiler geliştirmeye devam ettiğini belirtiyor. Suttcliffe, “SDG resmi olarak tanınan bir bölgesel yönetim kurarsa, İsrail’in benzer ilişkiler kurması muhtemeldir” diyor. Ancak bu durumun, SMO ile çatışmalar sırasında SDF’ye “doğrudan destek” anlamına geleceği düşünmüyor.
Tel Aviv Üniversitesi’nden Gallia Lindenstrauss ise, Gideon Saar’ın mevcut hükümette “Kürtler lehine en yüksek sesle konuşan kişi” olduğunu ifade ediyor. Lindenstrauss, ancak İsrail’in Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumun anlaşılmasının, ülkenin orta ve güney bölgelerine kıyasla daha az geliştiğini savunuyor: “İsrail, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda kalmasını istiyor, ancak bu konuda Washington’a yönelik diplomatik çabaların ötesinde herhangi bir eylemin Suriye’nin kuzeyinde önemli etkileri olacağına inanmıyorum.”