Yahudilere karşı işlenen soykırımın neredeyse unutulmaya yüz tutmuş hikayelerini anlatan, Holokost ve İkinci Dünya Savaşı’nı konu alan çok sayıda film izledik. Bu filmler, toplama kamplarında sistematik olarak toplanan, işkence gören ve öldürülen Alman, Polonyalı ve Ukraynalı Yahudilerin yürek parçalayıcı deneyimlerini anlatıyordu. Ayrıca bu tür filmlerde Yahudilerin gemilerle nakledildiğine, birçok ülkeye yerinden edildiğine ve çeşitli devletlerin sınırlarından sürüldüğüne de tanık olduk.
Bir arkadaş çevresi, Fransa’da Naziler tarafından yakalanıp infaz edilmek üzere hedef alınan Yahudilerin hikayesini anlatan “Pasaport” başlıklı bir film hazırladı. Anlatı, Muhtar Kent’in babası merhum Türk diplomat Necdet Kent’in pasaport sağlayarak onları kurtarmada oynadığı kahramanca rolü gözler önüne seriyor. Muhtar Kent şu anda Coca-Cola’nın CEO’su.
Yahudiler, Orta Çağ boyunca Hıristiyanlar tarafından zulüm görmüş, tehcir ve sürgünlere maruz kalmış ve gettolarda yaşamışlardır. İspanyollar Müslümanları ve Yahudileri kovunca pek çok Yahudi Osmanlı topraklarına sığındı. 500. Yıl Vakfı, 500 yıl önce Türkiye’deki, dolayısıyla İslam topraklarındaki Yahudi yerleşimini anıyor.
Öte yandan Birleşmiş Milletler ve BM Güvenlik Konseyi gibi birçok kurumun oluşturulması ve Avrupa devletlerinin göçmenlik yasalarını yürürlüğe koyması, Yahudilerin başına gelenin, Yahudilerin veya başkalarının başına tekrar gelmesini engellemekti. Bütün bir dünya düzeni özellikle bu amaç için kurulmuştur.
Daha sonra Yahudiler, anti-Semitizm kavramı ya da Holokost fikri konusunda tüm dünyaya farkındalık yayarak Yahudilere karşı olmanın, Yahudileri eleştirmenin ya da Yahudi karşıtlığının dünya çapında suç sayılmasını sağladılar. Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadıkları sefalet göz önüne alındığında tüm bunları anlamak mümkün.
Ancak 1948 yılında yerleştikleri Filistin’de tüm bu işkencelere, tehcirlere ve soykırımlara maruz kalan Yahudiler, Filistinlilere hiçbir zaman Adolf Hitler’in davrandığından farklı davranmamışlardır.
Ezilen-zalimlere dönüşenler
Psikoloji bilimi şu sorunun cevabını arar: Bir insan, kölelik ortamında belli bir zulüm ve işkenceye maruz kaldığında, bu köle bir gün nasıl bir zalime dönüşebilir?
Aslında bu yazının başlığı “Köleler tiran olabilir mi?” Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e soykırım davası açtığı ve delilleri sunduğu Lahey’deki davayı gölgede bırakmamak adına farklı isim verdim.
İsrailliler, Filistinlileri öldürmeyi meşrulaştırmak için öncelikle dini sözlü kaynak olan Talmud’a başvuruyorlar. Filistinlileri tarihi düşmanları olarak görüyorlar; Amalekler, İbranice İncil’de İsrailoğullarına karşı sadık bir zulüm ülkesi olarak tarif ediliyor. Sonra da savaştıkları Gazzelilerin insan değil hayvan olduğunu iddia ediyorlar. Bir yetkili, esir aldıkları Filistinlileri iyileştirmeyeceklerini, ölüme terk edeceklerini açıkça ifade etti.
İsrailli yetkililer askeri gömlek giyen sivillere silah dağıtıyor. “Bir kurşunla iki ölüm” sloganıyla anne karnındaki çocuğu vurmaya teşvik ediliyorlar. Filistinlileri nasıl katledeceklerinin provasını yapıyorlar.
Nefret soykırımları ve katliamları körüklüyor
Toplamda nükleer silahtan daha güçlü bombalarla tüm sivil binaları tek tek yerle bir ediyorlar. Fosfor bombaları da dahil olmak üzere büyük tonajlı patlayıcılarla 2 milyon nüfuslu bir bölgede her şeyi yok ediyorlar. Önlerine çıkan her sivile ateş ediyorlar.
Kaderin bir cilvesi olarak teslim olmak için ellerini kaldıran, silahları olmayan ve Hamas üyelerine hiç benzemeyen üç Yahudi mahkum, İsrail askerleri tarafından keyfi bir şekilde öldürüldü. Hepsinden kötüsü, İsrail devleti, ordusuna savaş suçlarından dolayı yargılanamayacak dokunulmazlık garantisi veriyor.
Soykırım ve zulümler nefret psikolojisiyle işleniyor. Muhtemelen mahkeme bunu fark edecektir. İsrail askerleri, Filistinlilerin cansız bedenlerinin bulunduğu alanların üzerinde defalarca yürüyor. Bütün din ve inanç sistemlerinde ölüye saygı ilkeleri, esir ve esirlere yapılacak muameleye ilişkin kurallar vardır. Cesetleri buldozerlerle ezerek nefret suçlarının en büyüğünü işliyorlar.
Mahkemenin, Nazilerin yaptıklarını Yahudilerin bugün İsrail’de yaptıklarıyla karşılaştırdığında, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Adolf Hitler’den daha zalim olduğunu ve Gazzelilere yapılanların daha vahşi ve daha vahşi olduğunu anlaması muhtemeldir. Yahudilere yapılanlardan daha zarar verici.
1900’lü yıllarda bir esir kampındaki Yahudi çocuk, Adolf Hitler’in onlara yaptığının aynısını 75 yıl sonra başka birine yapacağını asla hayal edemezdi.